"’0 Asker 0 Garanti’ Söylemini Elbette Benimseyemezdik”

"’0 Asker 0 Garanti’ Söylemini Elbette Benimseyemezdik”
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk tarafının başından beri Kıbrıs'ın iki eşit kanadından birisi olmak için uğraş verdiğini belirterek,...

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk tarafının başından beri Kıbrıs'ın iki eşit kanadından birisi olmak için uğraş verdiğini belirterek, "'0 asker 0 garanti" söylemini elbette benimseyemezdik" dedi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamaları dolayısıyla Lefkoşa'da Dr. Fazıl Küçük Bulvarı'nda yer alan resmigeçit töreninde yaptığı konuşmada, 20 Temmuz 1974'ün üzerinden tam 43 yıl geçtiğine işaret ederek 15 Temmuz 1974'te Yunanistan'da iş başında bulunan askeri cuntanın Kıbrıs'ı ilhak etmek için planladığı darbeyi hayata geçirdiğini, Makarios'un canını kurtarmak için adayı terk etmek zorunda bırakıldığını, faşist Samson'un Rum idaresinin başına oturtulduğunu hatırlattı.

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Rum tarafının 1964'ten beri ele geçirdiği ve tek toplumlu hale getirdiği tanınmış devlet erkini paylaşmakta sorun yaşadığını, olası bir çözümün bu en temel ilkesini içine sindirmekte zorlandığını söyledi. Crans-Montana'daki konferansta çok arzu ettikleri halde olumlu bir sonuca varılamamışsa bunda kendilerinin sorumluluğu olmadığını belirten Akıncı, çözüm arayışlarında güvenliğe özen gösterdiklerini ama bunu diğer taraf için tehdit unsuru olmayacak ölçülerde değerlendirdiklerini kaydederek "'0 asker 0 garanti" söylemini elbette benimseyemezdik. Varılacak anlaşma hükümleri uygulandıkça, işbirliği ve güven duygusu arttıkça, askeri boyutu azalan bir anlayış sergiledik" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Akıncı, "Rum tarafının isteksizliği nedeniyle Kıbrıs Türk halkının ambargolar altında bir yaşam sürmesinin adil bir durum olmadığını" dile getirerek "Rum tarafı istemiyorsa, gönüllerinin olmasını bekleyecek halimiz de elbette yoktur. Kendi evimizin içini düzenleme çabasını hiç ertelemeden ama bu adada barış içinde bir geleceği inşa etme sorumluluğundan da vazgeçmeden yolumuza devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.

"SERİNKANLI VE GERÇEKÇİ OLACAĞIZ"

Akıncı, geçen zamanın ayrılıkları artırdığını, ayrılığın giderek daha da pekişeceğini belirterek "Bunu görmek gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde Kıbrıs Türk tarafı olarak gerek kendi içimizde gerekse Türkiye ile başlattığımız değerlendirmelerimizi sürdüreceğiz. Serinkanlı ve gerçekçi olacağız. Kıbrıs Türk halkının mutlu ve huzurlu bir geleceğe ulaşmasından baka bir hedefimiz yoktur" dedi. "Güzel adamız bir oldu-bitti ile Yunanistan'a bağlanmanın eşiğine getirilmiş, Türkiye dışında tüm uluslararası toplum bu durumu sadece seyretmekle yetinmişti" diyen Akıncı, şöyle devam etti:

"Hiç kuşku yok ki, eğer Türkiye ve Kıbrıs Türkleri de hareketsiz kalsalardı, tüm dünya bu yeni duruma da uyum gösterecek; 1963'te olduğu gibi 1974'ü de bir "iç mesele" olarak nitelendirip darbe sonucunu kabullenecekti. Gidişat o yöndeydi. Bu olumsuz gidişi, 1960 antlaşmalarındaki hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 günü müdahale etmek zorunda kalan Türkiye'nin kararlılığı durdurabilmişti. Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasının önüne geçmek adına yaşanan çatışmalarda yaşamlarını feda eden şehitlerimize bir kez daha Tanrı'dan rahmet diliyor, gazilerimize saygılarımı sunuyorum."

"İKİ KESİMLİ İKİ KURUCU DEVLETLİ YENİ YAPILANMANIN ZEMİNİ"

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 20 Temmuz 1974'le birlikte Kıbrıs'ta iki kesimli, iki Kurucu Devletli yeni bir yapılanmanın zemininin de oluştuğunu belirterek 1977 ve 1979'de Denktaş-Makarios ve Denktaş-Kiprianu doruk anlaşmalarıyla olası bir çözümün ana hatlarının çizilebildiğini anlattı.

"O günlerden itibaren bu güne gelinceye kadar sürdürülen tüm uğraşların, Kıbrıs'ta siyasi eşitliğe dayalı iki kesimli iki toplumlu federal bir yapı için gösterilen tüm çabalar ne yazık ki sonuçsuz kalmıştır" diyen Cumhurbaşkanı Akıncı, göreve geldikten sonraki müzakere sürecini de değerlendirdi. Akıncı, iki yıldır çok yoğun bir çalışma yürüttüklerini ve müzakere tarihinde ilk defa iki tarafın harita sunumunu ve 5'li konferansın toplanmasını sağladıklarını ifade etti.

Rum tarafı ve Yunanistan'ın bu günlerde Güvenlik ve Garantiler konularını konuşabilmiş olmayı kendilerinin büyük bir başarısı olarak takdim etmeye çalıştığına işaret eden Akıncı, "Bunun Rum tarafının başarısı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Kıbrıs'ta çözüm isteyen taraf olarak bu durumun yaratıcıları başta Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye olmuştur" dedi.

Akıncı, olası bir anlaşmanın Güvenlik ve Garanti boyutlarının 11 Şubat 2014 tarihli mutabakatta ele alınacak 6 konu başlığından biri olarak sıralandığını ancak hiçbir zaman yeterince ele alınamayan bu konuyu da diğer başlıklar gibi ele alarak, artık kalıcı bir çözüme bağlama kararlılığını gösteren tarafın Türk tarafı olduğunu söyledi. Bunu yaparken gerekli esnekliği de gösterdiklerini, "noktası virgülü değişmezdir" demediklerini, "günümüz koşullarına uyarlamaya hazırız" dediklerini, bunun için "0 asker 0 garanti" söyleminden Rum tarafının uzaklaşmasını ve makul bir çizgiye gelmesini beklediklerini anlatan Akıncı, "Ne yazık ki, Rum tarafı "0 asker 0 garanti" noktasından ayrılamamış, makul ve gerçekçi bir yaklaşım sergileyememiştir" ifadelerini kullandı.

Akıncı, geçen yıl Kasım ayında Mont Pelerin'de, Ocak'ta Cenevre'de ve son olarak 28 Haziran-7 Temmuz tarihleri arasında Crans-Montana'da Kıbrıs Konferansları toplanabilmişse, bunda Kıbrıs Türk tarafının aktif girişimlerinin ve Türkiye'nin de desteğinin büyük rolü olduğunu vurguladı.

"ÇOK ARZU ETTİĞİMİZ HALDE OLUMLU BİR SONUCA VARILMAMIŞSA BUNDA BİZİM SORUMLULUĞUMUZ YOKTUR"

Akıncı, tüm bu toplantılarda gerek Kıbrıs Türk tarafının, gerekse Türkiye'nin sonuç odaklı yapıcı yaklaşımlarının tüm katılımcılar tarafından tespit edildiğini, başta BM olmak üzere, konferansın tüm üçüncü taraflarının bizzat buna tanıklık ettiklerini kaydederek "Çok arzu ettiğimiz halde olumlu bir sonuca varılamamışsa bunda bizim sorumluluğumuz yoktur" dedi.

Kıbrıs'ta bulunacak çözümde aradıkları niteliklerde eşitlik, güvenlik ve özgürlük kavramlarının altını çizdiğini, bunu sadece Kıbrıs Türk toplumu için değil, her iki toplum için de istediğini vurguladığını belirten Cumhurbaşkanı Akıncı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Güvenlik derken, bir tarafın güvenliğinin diğer taraf için tehdit algısı oluşturmaması gerektiğin bilinci ile hareket ettiğimizi de belirtmekteydim. Sizi temin ederim ki, çözüm ararken yaklaşımlarımız hep bu çerçevede kalmıştır. Kendi güvenliğimizi güvence altına almaya elbette özen gösterdik ama bunu diğer taraf için tehdit unsuru olmayacak ölçülerde değerlendirdik.

"1963 DENEYİMİMİZ ORTADA DURURKEN"

Akıncı açıklamasını şu şekilde sürdürdü: "'0 asker 0 garanti" söylemini elbette benimseyemezdik. Varılacak anlaşma hükümleri uygulandıkça, işbirliği ve güven duygusu arttıkça, askeri boyutu azalan bir anlayış sergiledik. Bundan daha doğal bir şey olamazdı. 1963 deneyimimiz ortada dururken, ne olacağını yaşayıp görmeden, daha ilk günden tek güvencemizin elimizden alınmasını kabul edemezdik. Bunun iyi niyetle, samimiyetle bağdaşan yanı da yoktur. Güvenlik boyutunun ötesinde Rum tarafının en önemli hazımsızlığının siyasi eşitlik bağlamında olduğu da bir kez daha anlaşılmıştır. Dönüşümlü başkanlık ve kararlara etkin katılım konularında sergilenen ayak sürüme bunun en belirgin göstergesi olmuştur. Rum tarafı 1964'ten beri ele geçirdiği ve tek toplumlu hale getirdiği tanınmış devlet erkini paylaşmakta sorun yaşamaktadır. Olası bir çözümün bu en temel ilkesini içine sindirmekte zorlanmaktadır. Kıbrıs Türk tarafı olarak, aradan geçen uzun yıllar sonrasında, bizim için zor olan toprak düzenlemesi gibi alanlarda bile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin beklediği açılımları makul ölçülerde yapabileceğimizi kanıtlamamıza ve Türkiye'nin de Güvenlik ve Garanti boyutlarında elbette güvenliğimizi tehlikeye düşürmeden esneklikler yapabileceğini göstermiş olmasına rağmen Rum tarafı çözüm kararlılığını ne yazık ki gösterememiştir. Yaşadığımız müzakere sürecinde Annan Planı da arada sırada gündeme getirilmiştir. Ama 2004 yılında Rum tarafınca reddedilen bu planda, işlerine gelen bir husus varsa bunu talep etmişler, Kıbrıs Türk tarafı için olumlu konularda ise bunun reddetmişlerdir. Kısacası Annan Planı'nda kendilerince yararlanılacak hususları cımbızla ayıklayarak kabulünü talep ederken, Plan'ın dengeli bir bütün olduğunu ve Kıbrıs Türk tarafının da hassasiyetlerini içerdiğini hatırlamak istememişlerdir."

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, iki yıllık müzakere sürecinde önemli ilerlemeler de sağlandığını, geriye kalan 8-10 ayrılık noktasında gerçekçi ve makul ölçülerde davranabilen bir muhatapları olsaydı stratejik bir anlaşmaya varmanın mümkün olabileceğini, sonrasında da daha az sorunlu diğer konuların da karara bağlanabileceğini ancak ne var ki, bu anlayışın sergilenmediğini söyledi.

"KIBRIS ıbrıs Türk kurucu devlette kalacak toprakta mülkiyet rejimi konusunda anlayış görmedik"

Akıncı, anlayış görmedikleri konulardan birinin Kıbrıs Türk Kurucu Devleti'nde kalacak topraklardaki mülkiyet rejimine ilişkin yaşandığını belirterek "BM Genel Sekreteri iade edilecek topraklardaki mülkiyet rejiminde, eski mal sahiplerine öncelik verilmesini, Kuzey'de kalacak topraklarda ise içinde yaşayanların haklarının öncelikle gözetilmesini önermiş ve bu tarafımızdan kabul edilmiştir. Hal böyleyken, Rum tarafı Kuzey'de kalacak topraklarda Kıbrıs Türk halkını huzursuz edecek belirsizlik içeren önerilerde ve ekonomimizi sarsacak düzenlemelerde ısrarcı olmuştur. Mülkiyet rejiminde belirsizliğin, referandumda "hayır" oyunun önemli gerekçelerinden biri olacağı gerçeğini Rum tarafı bir türlü anlamak istememiştir" diye konuştu.

Akıncı, Türk ve Yunan vatandaşlarına 1960'tan günümüze gelen ve kendilerinden önceki dönemlerde de var olan eşdeğer muamele konusunun anlamsız bir biçimde abartıldığını, AB yöneticilerinin kışkırtıldığını, Kıbrıs Türk halkının da dezenformasyon yoluyla bu konuda provoke edilmek istendiğini kaydetti.

Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının 80 milyon Türk'e adada ikamet hakkı talep ettiği yalanının bilinçli bir şekilde yayılmak istendiğini, bunun gerçekle ilgisi olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Akıncı, 1974'ten bu yana Yunanistan'dan Kıbrıs'a yerleşenlerin sayısının 30 bin civarında olduğunu, bu bilgi ışığında çözüm sonrasında Yunanistan ve Türkiye'den ikamet için geleceklere uygulanacak eşdeğer bir muamelenin hiç de abartılacak bir olay olmadığının kendiliğinden anlaşıldığını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, bunun dışında mal, hizmet ve sermayenin Kıbrıs'ta serbest dolaşımı konusunda esasen Türkiye ile AB arasında var olan Gümrük Birliği Anlaşması'nın bazı küçük eklemelerle yeterli olacağı saptaması yapıldığını, Avrupa Birliği yetkililerinin bunun ciddi bir sorun oluşturmayacağını Konferans'ta dile getirmesine rağmen Rum tarafının bu konuyu da istismar etmeyi sürdürdüğünü söyledi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Crans-Montana Konferansı sonrasında Rum tarafında yükselen seslerde kendilerine Türkiye ile göbek bağını kesmeleri tavsiyesi yapıldığını ve bir karar vermeleri gerektiğinin ifade edildiğini belirterek şu değerlendirmede bulundu:

"Çözümle birlikte Kıbrıs'ı birleştiren iki eşit ortaktan biri olma yönündeki vizyonumuz çok açıktır"

"Biz başından beri Kıbrıs'ın iki eşit kanadından birisi olmak için uğraş verdik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin olası bir çözümle iki eşit Kurucu Devlet'ten birisine dönüşmesine hazır olduğumuzu belirttik. Dolayısıyla, çözümle birlikte Kıbrıs'ı birleştiren iki eşit ortaktan biri olma yönündeki vizyonumuz çok açıktır. Kıbrıs'ın bir bütün olarak da Türkiye ile dost bir coğrafya olmasını da önemsedik. Bunun yalnız bizim için değil, Kıbrıs Rum halkı için de önemli bir kazanım olacağını değerlendirdik. Bunca yıldır ne yazık ki Rum tarafı eşit bir ortaklığı değil, adanın tek hakimi olmayı ve buna engel olarak gördüğü Türkiye'den kurtulmayı kendine ana hedef olarak görmüş ve planlamalarını bu yönde kurgulamıştır. Kıbrıs Türk tarafının statüsünün yükselmesi korkusunu da abarttıkça abartmıştır. O kadar ki, bu korku cep telefonlarının iki tarafta çalışmasına olanak tanımadığı gibi, elektrik şebekelerinin kalıcı olarak bağlanmasına da engel olmuştur.

"BÖYLE BİR ANLAYIŞ OLABİLİR Mİ"

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin statüsü yükselir korkusu ile tüm dış bağlantılarımızı keserek ambargolar altında yaşamamız için elinizden geleni yapacaksınız, tek açık kanal Türkiye kalacak sonra da "göbek bağınızı kesin" diye konuşabileceksiniz. Böyle bir anlayış olabilir mi?" Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı açış konuşmasında, gelinen aşamada Rum tarafının yönetiminin, siyasal eşitlik temelinde paylaşmakta ciddi sorunları olduğunun bir kez daha anlaşıldığını söyledi.

"Rum tarafının isteksizliği nedeniyle Kıbrıs Türk halkının ambargolar altında bir yaşam sürmesi adil bir durum değildir. Rum tarafı istemiyorsa, gönüllerinin olmasını bekleyecek halimiz de elbette yoktur" diyen Akıncı, şöyle devam etti:

"Her zaman vurguladığım gibi, kendi evimizin içini düzenleme çabasını hiç ertelemeden ama bu adada barış içinde bir geleceği inşa etme sorumluluğundan da vazgeçmeden yolumuza devam edeceğiz. Bu topraklarda bu coğrafyada iki toplum olarak barış ve işbirliği içinde yaşamak istiyoruz. Bunun koşullarını da ancak birlikte oluşturabiliriz."

"GEÇEN ZAMANIN AYRILIKLARI ARTIRDIĞINI GÖRMEK GEREK"

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, geçen zamanın ayrılıkları artırdığını, ayrılığın giderek daha da pekişeceğini belirterek "Bunu görmek gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde Kıbrıs Türk tarafı olarak gerek kendi içimizde gerekse Türkiye ile başlattığımız değerlendirmelerimizi sürdüreceğiz. Serinkanlı ve gerçekçi olacağız. Kıbrıs Türk halkının, sizlerin mutlu ve huzurlu bir geleceğe ulaşmasından baka bir hedefimiz yoktur" dedi. Cumhurbaşkanı Akıncı, konuşmasının sonunda, eşitlik, özgürlük, güvenlik kavramlarının, her koşulda ve her çerçevede vazgeçilmez temel ilkeleri olmaya devam edeceğini vurgulayarak halkın bayramını kutladı.

Kaynak:IHA