Bahçeli grup toplantısında konuştu!

Bahçeli grup toplantısında konuştu!
Bahçeli grup toplantısında konuştu! Bahçeli'nin gruptaki konuşması şöyle:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli grup toplantısında konuştu. Bahçeli'nin üslubu her zamanki gibi çok sertti.

Bahçeli'nin gruptaki konuşması şöyle:

Milletimiz çok büyük ve derin sorunların içinde kıvranmakta, toplumsal yapımızın doğal ve kontrol edilebilir sorun çözme mekanizmaları uzunca bir süredir işlememektedir.

Bu aslında demokrasinin istikbalini, ekonominin istikrarını olumsuz etkileyen başlıca bir etkendir.

Türkiye’nin içine girdiği fasit daireden, huzursuzluk girdabından, hoşnutsuzluk yumağından AKP iktidarıyla çıkma şansı artık kalmamıştır.

Bu itibarla seçim şartlarının oluştuğunu değişik defalar gündeme getirdik.

“Alıştırılmış yoksullukla, sıradanlaştırılmış işsizlik” arasında sürekli yer değiştiren aziz vatandaşlarımızın içler acısı görünümü, AKP iktidarıyla hafifletilmeyecek kadar vahim bir boyuta ulaşmıştır.

Her şeyden önce, demokrasinin toplumsal yapıda sağlıklı ve rasyonel bir şekilde zemin bulması, bir facia haline gelen yoksulluk ve işsizlik meselelerinin çözümünde motive edici bir faktör olacaktır.

Biliyoruz ki çağımızın standartlarında ekonomisi gelişmiş, ancak demokrasisi geri ya da ekonomisi gelişmemiş demokrasisi ileri bir ülkenin varlığına henüz şahit olunmamıştır.

Yine de demokrasinin ilkelerine tutarlı ve kararlı bir şekilde sahip çıkılması, toplumsal huzur ve ekonomik ilişkilerdeki güven açısından olumlu bir hava yaratacaktır.

Ekonomiyi yalnızca rakamsal veri yığını olarak gören, bu yığın içindeki kıpırdanma ve değişimleri umut olarak sunan Başbakan Erdoğan ve hükümetinin bu söylediklerimizi anlaması elbette mümkün değildir.

Ekonomiyi, insan ihtiyaçlarının sınırsızlığıyla ve kaynakların kıtlığıyla izah eden zihin örgüsünün AKP iktidarında fazlasıyla yer bulduğu gelişmelerle daha iyi anlaşılmıştır.

Oysa ki Başbakan Erdoğan’ın kaynakların azlığı bahanesi; bir anlamda herkesin içinde bulunduğu kötü şartları kabul etmesine yönelik sinsi bir tezgâhtan başka bir anlamı yoktur.

Mademki, Başbakan Erdoğan’ın ısrarla ve belirli aralıklarla ifade ettiği gibi, imkânlarımız ya da kaynaklarımız yeterli değilse, o halde bunun herkese eşit bir şekilde fatura edilmesi yerinde ve doğru olacaktır.

Ancak, bir tarafta işini yürüten yandaşlar, dünürler ve akrabalar vardır; diğer tarafta ise ağırlaşan sefalet şartları içinde yaşayan vatandaşlarımıza, ‘Ne yapalım imkânlarımız az’ diyerek eşitlikten yoksun, ahlaktan uzak ve insanlıktan bihaber bir şekilde yaklaşılmaktadır.

Bu aynı zamanda, imkânlar kısıtlı kalacağına göre; AKP olduğu sürece yoksulluluğun ilelebet devam edeceğinin Başbakan tarafından ilanıdır.

Milleti için kıt olduğu söylenen imkânlar nedense Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarıyla birlikte ailelerine AKP’li olmanın tılsımı ile haram-helal demeden ardına kadar açılmıştır.

Başbakan Erdoğan’ı iki kuşak içinde kayıkçılıktan gemi sahipliğine yükselten talih, vatandaşlarımızı ne yazıktır ki beş kuşaktır yoksulluktan kurtulmasını sağlayamamıştır.

Bu şaibeli ve kokuşmuş siyaset zihniyetinin, vatandaşın yanında ve yakınında, onlar gibi görünme ve onlardan biri olduğu yönündeki yalanları artık birer birer herkes tarafından fark edilmeye başlanmıştır.

Geçen yedi yılı aşkın zamanda bu hükümetle birlikte; ihalelerden geçinenlere, komisyonculukla ayakta duranlara, iş takibiyle servet edinenlere gün doğmuştur.

Nitekim değerli ve saygıdeğer hiçbir çalışma ilişkisinde bulunmadan, zenginliğe ve refaha ulaşmak için Başbakan’ın yanında ya da yakınında bulunmak yeterli olmuştur.

Bu kapsamda, Başbakan Erdoğan’ın Ocak ayı Ulusa Sesleniş konuşmasındaki bazı sözleri dikkatimizi çekmiştir.

Başbakan Erdoğan, bu konuşmasında dünle kavgasına ısrarla devam etmiş, gelecekten bir beklentisinin olmadığını ve bununla da ilgili yapacağı bir şeyin artık bulunmadığını açıkça göstermiştir.

Asgari ücretle geçinen kardeşlerimize yönelik olmak üzere; yedi yıl öncesinde, evlerine ne kadar yumurta, kaç kilo peynir, kaç kilo pirinç, yağ ve tereyağı girdiğini sorgulayan ve bugün düne göre bunlardan daha fazlasının alındığını iddia eden Başbakan Erdoğan’ın bu hastalıklı bakış açısını elbette en az ücretle çalışan insanımız değerlendirecektir.

Şunu söylemeliyim ki, yedi yıl öncesine göre iki yumurta daha fazla almak, ilave olarak yarım kilo daha peynir yemek, daha çok tereyağı almak bir refah ölçütü değildir ve asla da olmayacaktır.

Başbakan Erdoğan’ın siyasetindeki sığlık ve açmaz böylesi bir zihni çelişkiden üremiştir.

Düne göre işsizlikte ve yoksullukta bir gerileme varsa, yatırımlar artmışsa, teknoloji yoğunluklu üretim yapan ekonomik yapı hayata geçmişse ve katma değer üretimi artmışsa gelişmeden ve kalkınmadan bahsetmek doğal olarak mümkündür.

Ne var ki, bunların hiçbirisi olmamış, düne nazaran insanımız bugün daha mutsuz, daha işsiz ve daha fakir bir hale gelmiştir.

Eğer Başbakan Erdoğan, kendi hayat şartlarını baz alarak ve buradaki gelişmelere göre bir değerlendirme yapıyor ve bunu da milletimizin hayat standardında bir artış olarak görüyorsa diyebileceğimiz bir şey olmayacaktır.

Bu yaklaşım, 21.yüzyılda nasıl bir zihniyetin Türkiye’yi yönettiğini açıklıkla göstermektedir.

Başbakan Erdoğan vatandaşımıza yedi yıl öncesine göre, bugün aldığı yumurtayı, yağı, peyniri sormaktadır.

Bizim de kendisine soracağımız sorularımız vardır ve milletimiz verilecek cevapları merakla ve acilen beklemektedir.

Yedi yıl öncesine göre, gemi alabilecek imkânınız bugün ne ölçüde artmıştır?

İktidara gelmeden önce takalara, kayıklara, teknelere ilgi gösterenler, bugün nasıl olurda şileplere sahip olmuşlardır ve bu kirli paranın kaynağı nereden sağlanmaktadır?

Bugün düne göre, banka hesaplarınızdaki sıfırlar ne yönde değişmiştir?

Şayet vatandaşımızın daha çok yumurta alması bir gelişme olarak görülüyorsa, o halde birden bire yolsuzluk şantiyesiyle inşa edilen yumurta üreten, mısır kaynatan, gemi yüzdüren, enerji hattı çeken, kıtalar arası petrol indiren işletmelerin artması nasıl izah edilecektir?

Dünün mağdurları, devletin imkânlarını kullanarak bugünün zenginleri olmuş; çalışmadan, sırf yakın ve yandaş olmaktan kaynaklanan ilişkilerle servetlerine servet katmışlardır.

Bu adaletsiz ve inançlarımızla bağdaşmayan istismar ve aldatma serüveni toplumda büyük bir infiale yol açmış, yoksul bırakılmış ve işsiz kalmış kardeşlerimizin haklı olarak tepkisini çekmiştir.

Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını savunarak iktidara gelenlerin yedi yılda ulaştığı sonuç budur.

Mazlumların, yoksulların sesi olacağı iddiasıyla yönetime talip olanların eriştikleri nokta budur.

Hakkaniyeti, adaleti ve helal kazancı bayrak yapan ve milletimizin aklını çelerek yedi yıldır saltanat sürenlerin hali bunlardan ibarettir.

Elbette ekonomik sorunların kronikleştiği ve yoğunlaştığı dönemler, değişik arayışların hızlanmasına ve taleplerin farklılaşmasına da neden olmaktadır.

Bu aşamada demokrasinin istikrarını ve devamlılığını muhafaza etmek normal ve olağan zamanlara göre daha zor ve daha meşakkatlidir.

Demokrasinin erdemlerinden bahseden iktidar partisinin, mutlaka ve öncelikle demokratik bilinci yaşatmak konusunda sorumlu hareket etmesi ve bu bilinci yıpratacak eşitsiz ve yozlaşmış uygulamalardan ısrarla kaçınması gerekmektedir.

Ancak yedi yılı aşan bir süredir hükümet etme görevini taşıyan AKP zihniyetinin ilkel bir taraftarlık duygusunu her alana yaygınlaştırdığı ve yerleştirdiği de bir gerçektir.

Ve bu iktidardan demokratik yollardan kurtulmak artık hepimiz için milli bir vazife haline gelmiştir ve Milliyetçi Hareket bu kutlu vazifeye her anlamda hazırdır.

Değerli Arkadaşlarım,

Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta bakkallıkla uğraşan esnaflarımızla ilgili sözleri hepimizi rahatsız etmiş, bu zihniyetin esnaf kardeşlerimize nasıl baktığını da açıklıkla gözler önüne sermiştir.

Toplumsal ilişkiler içerisinde düzenleyici bir rolü bulunan bakkallarımızın tasfiye hazırlıklarının Başbakan tarafından ilanı, bu iş kolunun büyük marketlerin insafına ve merhametine teslim edileceğini göstermektedir.

Mahalle aralarında sosyalleşmenin, ekonomik ilişkilerin merkezi olan bakkalların devrinin bitmesi doğru olmadığı gibi mümkün de değildir.

Artık AKP iyice niyetini bozmuş ve kontrolünü kaybetmiş bir halde bakkallarla uğraşmakta, kasaplara göz dikmekte, manavları ala aşağı etmenin sinsi planlarını yapmaktadır.

Büyük iş merkezlerinin tezgâhladığı lobilerin etkisiyle, savunmasız bir duruma mahkûm edilen esnafımızla uğraşmak, kepenklerini kapatmaya zorlamak ve onları birleşmeler yoluyla tasfiye etmek insaflı ve adaletli bir yaklaşım olmayacaktır.

Değişik zamanlarda, kenar mahallerdeki yoksul vatandaşlarımızın evlerine kameralar eşliğinde giden Başbakan Erdoğan’ın, eğer gerçekten samimiyse buralardaki esnaflarımızın ekmeklerine el uzatmaması, çocuklarının rızıklarına engel olmaması en acil beklentimiz haline gelmiştir.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım, Basınımızın Değerli Temsilcileri,Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.