Bir oğulları dağda diğeri askerde

Bir oğulları dağda diğeri askerde
Güneşi gördüm filminde olduğu gibi bir oğlu dağda bir oğlu askerde olan baba Eyüp İke, isyan ediyor!..

Türkiye Gazetesi'nde sürmekte olan Osman Sağırlı ve Cemil Yıldız imzalı yazı dizisi "Açılım Çiyei? (Açılım ne ki?)  Doğu'dan birbirinden ilginç ve ibretlik öyküler içeriyor.

Yazı dizisinin bugün yayınlanan 5. Bölümünde Mahsun Kırmızıgül'ün senayosunu yazıp yönettiği Güneşi Gördüm filminde bizlere yansıttığı drama benzer çaresizlik yaşayan İke ailesinin hali yer alıyor.

Bakın neler söylüyor bir oğlu askerde bir oğlu dağda olan Kürt ailesi:

Kandil'den birileri döndüğünde en çok onlar heyecanlandı. Başbakan Erdoğan, her demecinde o insanlara seslendi. Açılım tartışılmaya başlandığında ise yine onlar gündeme geldi. Evlatları dağda olan aileler ya da bir oğlu askerde bir oğlu dağda olanlar. Bu defa o ailelerin peşindeyiz. Şırnak bu ailelerin yoğunlukta olduğu yerlerden. İke ailesinin evindeyiz. Büyük çocukları trafik kazası geçirdiğinden ev hayli kalabalık. Buna rağmen misafir odasına buyur ediyor, “serçavan” diyorlar. Bir şeyler sormak istiyoruz, yeğeni “onlar Türkçe bilmiyor, siz sorun tercüme ederim” diye araya giriyor. 71 yaşındaki Eyüp İke, oğlunun dağa kaçırılışını göz pınarları dolarak anlatıyor:

“1994 yılıydı. Oğlumla Şırnak'ta kömür ocaklarında çalışıyorduk. 4 nisan akşamı 18.30 sıralarında PKK'lılar kömür ocaklarını bastı. Hepimizi dışarı çıkardılar, oğlumun da içinde olduğu 16-18 yaşlarındaki 6 genci alıp gittiler. Asker, polis operasyona başladı, gençlerden birisi takip sırasında ölü olarak bulundu. Bir iki hafta sonra sanırım ailevi durumlarından dolayı 4 genci serbest bıraktılar. Bizim çocuk ise bir daha geri gelmedi. “

OĞLUNU ARAYAN TERÖRİST MİDİR?

Oğlunu bulmak için ölümü bile göze aldığını dile getiren Eyüp İke'yi dinlerken insanın tüyleri diken diken oluyor. Bakın neler yaşamış;

“Çalmadığım kapı kalmadı. Dağları taşları gezdim oğlumdan haber yok. Birileri, benim oğlumla irtibatlı olduğumu ihbar etmiş. Polis ve jandarma kapıya dayandı. 'Sen oğlunla dağda görüştün bize neden bilgi vermiyorsun?' diyerek baskı yapmaya başladı. Gitmedim, görüşmedim dedimse de ikna edemedim. Hakim karşısına çıkardılar. 3 yıl dokuz ay Batman Cezaevi'nde hapis yattım. Hiçbir suçum olmadığı halde bunu bana reva gördüler. Ecevit affı çıkınca tahliye oldum. Şimdi Allah aşkına size soruyorum gözünüzün önünde çocuklarınızı dağa kaldırsalar oturup bekleyecek misiniz? Çocuğunuzu aramayacak mısınız? Ben de öyle yaptım. Lakin ne işkenceler gördüm anlatamam. Ben yaşlıyım, çocuğum için ölsem de gam yemem. Ama gençler bu baskıları, işkenceleri, iftiraları kaldıramıyor.”

PEKİ ASKER BABASINA NE DENİR?

Aradan 16 yıl geçtiğini ve ne zaman kapı tıklasa, telefon çalsa, “Tahir'im geldi” diye koştuğunu söyleyen baba, “Bir anda terörist ilan edildik. Yahu peygamber aşkına kendinizi benim yerime koyun. Ben göndermedim kaçırıldı. Bunu bulması gereken de devlettir. Ama gelip bizi yardım ve yataklıktan suçlamaya başladılar. Oğluma ait ne varsa alıp götürdüler. Bir tane fotoğraf dahi bırakmadılar”diyor. Tahir kaçırıldığında 4 aylık evli olduğunu söyleyen baba, “Sonra bir kızı oldu. Onu kendi üzerime kaydetmek zorunda kaldım. Ne kadar acı değil mi? Tahir'den başka 7 evladım daha var. Hepimizi lekelediler. Tahir dağda diye bize 'terörörist' diyenler, bir hafta önce askere gönderdiğim Ekrem için bize ne diyecekler? Ben hain olsaydım onu da dağa göndermez miydim? Demek ki burada adalet böyleymiş. Öteki tarafı bekleyeceğiz”diyor.

YA KARŞI KARŞIYA GELİRLERSE?

kullan

Her iki oğlunun dağda karşı karşıya gelmesinden korktuğunu söyleyen anne Emine İke, “Kim dağdaki oğlu ile asker oğlunun karşı karşıya gelip birbirlerine kurşun sıkmasını ister? Hele hele bir annenin gönlü, vicdanı buna nasıl razı olur ? Ben bunu asla kaldıramam” diye feryat ediyor.

Dağa kaçırılan gençlerden sonra bırakılanları gördükçe yüreğinin sızladığını anlatan anne İke, “Tahir'im gelmedi. 2000 yılında Silopi'de Botaş kuyularında öldüğünü söylediler. Roj TV'de yayınlanmış. Birileri de yaşadığını söyledi. Ölünceye kadar her gün onun dönmesini bekleyeceğim. Dağdaki oğlumun üzüntüsüyle, askerdeki oğlumun hasretini bir arada yaşıyorum. Tahir'imi önceleri sık sık rüyalarımda görürdüm. Artık rüyalarımda bile yok. Ben Tahirim'e kavuşmak istiyorum. Artık ağlayıp gözyaşı dökmekten kurtulmak istiyorum” diyor.

Aileye son olarak 'açılım hakkında ne düşünüyorsunuz?' diye soruyoruz. İke ailesi, “Açılım, hak, adalet, özgürlük ve Tahir'in eve geri gelmesidir” diye cevap veriyor!...

Çoban Abdullah, “Böyle yasağa can kurban” diyor.

Türkiye'nin ilk siyasi yasaklı Çobanı Abdullah İsnaç da Şırnak'ta... BDP'li belediye başkanları ve partililere yönelik KCK operasyonlarında gözaltına alınan Çoban Abdullah'a göre bakın açılım neymiş: “DTP üyesiydim. Mahkemeye çıkarıldım siyasi yasaklı oldum. Çobanlığı bırakıp belediyede çöpçü olarak işe başladım. Ayda 500 TL alıyordum, çöpçü olunca maaşım 600 TL'ye çıktı. Ben açılımı böyle yaptım. Darısı diğer çobanların başına.”

Sen misin şehit babası?

Bahçelievler Mahallesi'nde Şırnak'ın tek şehidi Burhan Yalçın'ın evindeyiz. Baba Yusuf Yalçın 15 Şubatta yani Öcalan'ın yakalanışının yıl dönümünde, 15 yıldır sürdürdüğü Zabıta Müdürlüğü'nden hiç anlamadığı Veteriner Müdürlüğü'ne sürgün edildiğinden bizlerle konuşup konuşmamakta tereddütlü.

Şehit oğlu için konuşacağını söylüyor. Oğlu şehit olduğu için baskı gördüğünü anlatan baba Yalçın, “Burhan'ım 4 Haziran 2007 günü Tunceli Pülümür Kocatepe Jandarma Karakolu'nda görev yaparken PKK baskını sonucu 6 arkadaşıyla şehit oldu. Sonrasında buradaki bazı insanların bana karşı tavırları değişti. Sanki şehit olmakla suç işledi ihanet etti. O kimin için şehit oldu. Bu vatan kimin? Daha acısı dilim varmıyor ama açılım yapan devletim bile bizi unuttu” diyor.

Açılımın geçtiğimiz yıl Şırnak'ta başladığını vurgulayan şehit babası, “Geçen sene terör örgütü militanlarının aileleriyle de bir araya geldik. Hem de acımızı içimize atarak, kan dökmekle, insanları vurmakla, öldürmekle bir sonuç alınamayacağını anlatmak için buluştuk. O aileler evime geldiğinde, Burhan'ım gözümün önüne geldi, içim acıdı. Fakat eğer katkımız olacaksa bunu yapmaya mecburuz diyerek sustum. Ayrılık fitilini ateşleyenler her kimse bize baksın utansınlar istedim. Biz açılımı geçen sene zaten yaptık” diye konuşuyor. O aileler geldiğinde oturup dertleşen Yusuf Yalçın, “Ama ben evladıma yapılanları kesinlikle unutmayacağım sadece hesabı ahirete erteledim. Onun tabutuna sarılı bayrağıyla, övünmekten başka çarem yok” diyor.

Hatun Akpınar: 'Oğlum dayak yedi, dağa çıktı'

kullan

Şırnak'ta hangi evin kapısını çalsan içeriden bir acı, bir dram fışkırıyor. İşte onlardan bir tanesi daha. Bu defa Vakıfkent Mahallesi'ndeyiz. Şehrin hatırı sayılır kişilerinden birinin selamını parola olarak kabul eden yaşlı kadın ayakları titreye titreye açıyor kapıyı. “Sorduğu ilk soru siz polis misiniz?” oluyor. Gazeteci olduğumuza ikna oluyor 5 çocuk annesi Hatun Akpınar... Bir leğen cevizle çekiç getiriyor, inşaat halindeki evinin bir köşesinde konuşmaya başlıyoruz;

“Kardeşim Kadir Çelik 28 yıl önce dağa çıktı. 2004 yılıydı bir akşam oğlum Murat eve ağzı burnu kan içinde geldi. Bir yerde toplantı varmış o da gitmiş. Baskın sırasında dayak yemiş. Birkaç defa da 'siyasetle uğraşıyorsun' diye gözaltına aldılar. Mardin'de 23 gün hapse attılar. Cezaevinden sonra dağa çıkmayı kafasına koydu. 2005 baharında da gitti.”

Hatun ana açılım sürecinden sonra oğlu Murat'ın da Mahmur'dan gelenler gibi dağdan dönmesi için umutlandığını söylüyor. Ancak kaygılı:

“Murat'ımın dönmesini istiyorum ama, geldiğinde yine onu tutuklayıp cezaevine koyacakları için korkuyorum. Ortam tam anlamıyla düzelmeden, refah ve huzur gelmeden onun dönmesini istemiyorum. Oğlum silahlı bir gerilla, bunu iyi biliyorum. Ne onun başkasına, ne de başkasının ona kurşun sıkması doğru değil. Düşününsene dağdaki kardeşim Kadir ile askerdeki oğlu Ramazan karşı karşıya gelse, baba oğul ne yaparlar? Bizim yüreğimiz nasıl yanıyorsa biliyorum ki polis ve asker annelerinin yüreği de öyle yanıyor. Ben oğlumun dağa çıkmasını istemezdim. Bir yarım dağda bir yarım asker. Niye kardeşi kardeşe kırdırıyorlarki?”