Bu Cumartesi Hicri Yılbaşı 1 Muharrem 1436

Bu Cumartesi Hicri Yılbaşı 1 Muharrem 1436
2014 Yılı Muharrem Ayı başlangıcı diğer adıyla Hicri Yılbaşı 25 Ekim 2014 Cumartesi günüdür.

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.), miladi 571’de 20 Nisan gününe denk gelen, Rebiul-evvel ayının on ikinci Pazartesi sabahı, Mekke’de dünyaya geldi. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi ve bu tarih Müslümanlar için Şemsi yılbaşı ilan edildi. Yine aynı yılın  Muharrem ayının birinci günü de, hicri diğer adıyla kameri yılbaşı ilan edildi. O günden bu yana Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanlar kameri yılbaşı olarak geçirir. Müslümanlar bu gecede ibadet eder, günah işlemekten kaçınır huşu içinde geçirirler. Ayrıca Zilhiccenin son gününü ve Muharremin birinci gününü oruçla geçiren kimse, o yıl hep oruçluymuş gibi sevap alır. Bir hadis-i şerif bu günün önemini şöyle anlatır; ”Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur”.

Rize İl Müftülüğü de, "Hicret, Muharrem ve Aşure" başlığı altında internet sitesinden açıklamada bulundu. Açıklamada şunlar kaydedildi:

Miladi takvime göre 25 Ekim 2014 Cumartesi (1 Muharrem) günü Hicri Yılbaşı, 03 Kasım 2014 Pazartesi (10 Muharrem)  günü ise Aşure günüdür.

İslam tarihinde bir dönüm noktası olarak, sevgili peygamberimizin(s.a.s.) hicreti esas alınarak hicri yılbaşı kabul edilen ve rahmet peygamberinin “Allah’ın ayı” olarak nitelendirdiği Muharrem ayına 25 Ekim Cumartesi günü girmiş bulunacağız. Bu ayın İslam dünyasına ve bütün insanlığa hayırlar ve bereketler getirmesini niyaz ediyoruz. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicret, tarih başı olarak kabul edilmiş ve o günden itibaren İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür.

Hicret; Allah’a ve O’nun kutlu elçisi rahmet peygamberine gönülden bağlılığın bir ifadesi, dostluğa, kardeşliğe, medeniyete, ilme ve irfana açılan yolculuğun hikâyesidir.

Hicret, nurlu şehir Medine’nin şahsında, insanlığın gönlüne, sevgiye ve rahmete açılan bir yoldur. Her vesile ile paylaşmayı, dayanışmayı, insani erdem ve faziletleri öğütleyen yüce dinimizin hikmet yüklü mesajlarının insanın hayatında makes bulmasıdır. Hicret, Allah yolunda fedakârlığın, yardımlaşmanın kardeşliğin zirvesidir.

Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan ve mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsü, Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan yolculuğun adıdır. Öyle ki tebliğ hicreti doğurmuş, hicret ise tebliği yoğurmuştur. Kısaca hicret Müslümanlar için bir milattır.

Muharrem ayı ve bu ayın 10. Günü olan Aşura, tarih boyunca Müslüman toplumlar açısından ayrı bir önem taşımaktadır.

Muharrem ayı, aynı zamanda Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin’in ve çoğu Ehl-i Beyt mensubu 70’den fazla insanın siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela’da şehid edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında büyük bir acının tarihidir. Bu ciğersûz hadise özellikle milletimiz başta olmak üzere, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun, bütün Müslümanların asırlardır dinmeyen ortak acısı olmuştur. Kerbela’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşları, bu hadisedeki asil duruşu ve haksızlıkla karşısındaki onurlu mücadelesi ile bütün müminlerin gönüllerinde taht kurmuş, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmiştir.

Kerbelâ olayı, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, hangi dînî-kültürel alt kimliğe mensup olursa olsun, İslâm toplumlarının hemen hemen hepsinde önem atfedilen bir hadisedir. Bu öneme istinaden Muharrem, Aşura ve Kerbelâ’nın, İslâm toplumlarının dînî-kültürel hayatında da bazı yansımaları olmuştur. Müslüman Coğrafyasında bu ayda tutulan oruçlar, pişirilip dağıtılan aşureler ve Kerbelâ’da Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin ile beraber ailesi ve yanında bulunanlardan şehid olanların yad edilmesi bunların başlıcalarıdır. Nitekim, Hz. Hüseyin’in şehadetine duyulan üzüntü şiirlere, mersiyelere ve maktellere yansımış, bu alanda pek çok eser vücuda getirilmiştir. Bunlardan birinde Aşık Yunus şöyle dile getirir duygularını:

Şehitlerin serçeşmesi,

Enbiyanın bağrı başı,

Evliyanın gözü yaşı,

Hasan ile Hüseyin’dir.

Hazreti Ali babaları,

Muhammed’dir dedeleri,

Arşın iki küpeleri,

Hasan ile Hüseyin’dir.

Kerbela’dır yazıları,

Şehid olmuş gazileri,

Fatma Ana kuzuları,

Hasan ile Hüseyin’dir.

Derviş Yunus’un dünya fânî,

Bizden evvel gelen hani,

İki cihanın sultanı,

Hasan ile Hüseyin’dir.

Günümüzde bütün Müslümanlara düşen önemli görevlerden biri, bu tür müessif olaylardan ibret almak, dersler çıkarmak ve birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek her türlü olumsuz tutum ve davranışlardan kaçınmaktır.

Diğer taraftan Muharrem ayı ile bağlantılı olarak uzun yıllardır yaşatılan uygulamalardan birisi de aşure geleneğidir. Milletimizin komşularına, dost ve akrabalarına yılda iki defa dağıttığı güzelliklerden biri kurban, diğeri ise aşuredir.

Aşure paylaşmanın, dayanışmanın, birlikteliğin ve sevginin ifadesi, bolluk ve bereketin simgesidir. Aşurenin bu mecazî anlamı toplumumuz için bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Milletimiz, asırlardır sürdürdüğü gelenekle bugün de; “farklılıkların ahenk içindeki ortak tada katkı sağlamaları”, “birlik” gibi kültürümüzün özünde hep var olan güzellikleri devam ettirme bilinci ile birbirinden farklı tatları aynı kazanda kaynatıp, aşure aşı yapmaya, birlikte yaşamanın sembolünü tadarken muhabbeti paylaşmaya devam etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, şehitlerin efendisi İmam Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, onların İmam Zeynelabidin ile süren aziz hatırasını yad ediyor, Ehl-i Beyt-i Mustafa’yı saygıyla selamlıyor; asırlardan beri Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi etrafında kenetlenen milletimizin barış, huzur, güven, karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde yaşamaya devam etmesini Cenab-ı Mevlâ’dan niyaz ediyoruz.