Bu fotoğraf çok şey anlatıyor, ama anlayana

Bu fotoğraf çok şey anlatıyor, ama anlayana
Gökhan Aydoğdu'nun çektiği bu fotoğrafa iyi bakın. Aslında bu fotoğraf karesi çok şey anlatıyor ama tabiki anlayana...

ECDADA SAYGI !..

Ertuğrul Gazi'nin Oğlu Osman Gazi'ye Nasihati;

Bak Oğul!
Beni kır,Şeyh Edabali'yi kırma
O,bizim boyumuzun ışığıdır.
Terazisi dirhem şaşmaz.
Bana karşı gel O'na gelme...
Bana karşı gelirsen üzülür,incinirim;
O'na karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz.
baksa da görmez olur.
Sözümüz Edabali için değil,senceğiz içindir.
Bu dediğimi vasiyetim say!...

Ertuğrul Gazi: Süleyman Şah’ın oğlu Ertuğrul Gazi, Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri görülmüş bir şahsiyettir. Ertuğrul, babası gibi yiğit bir insandı. Ertuğrul Gazi, Söğüt’te oturuyordu. Bir gün köyleri dolaşmaya çıkmıştı. Akşam olunca İtburnu köyünde bulunan ulemâdan bir zâtın evinde misafir kaldı. Ev sahibi Ertuğrul’a fazlaca ikramda bulundu. Ertuğrul, gece yatacağı zaman rafta bulunan bir kitabı görüp, sordu:

Bu kitap nedir? Diye sordu. Ev sahibi:

Bu kitap, Allah tarafından Hazret-i Muhammed vasıtası ile, insanlara doğru yolu göstermek üzere gönderilen Kur’an-ı Kerîm’dir...dedi ve odadan çıkıp gitti.

Ertuğrul, serilmiş yatağa yatmayıp, Kur’an-ı Kerim’in önünde el bağlayıp, sabaha kadar ayakta durdu. Ancak güneş doğarken yatağa girdi. Uyur uyumaz bir rüya gördü. Rüyasında bir pîr ona:

Sen, Tanrı sözü olan Kur’an-ı Kerîm’e halis bir kalp ile saygı gösterdin; bunun için sana mükafat olarak evlat ve torunlarına padişahlık verildi. Bütün neslin aziz olsun... dedi.

Ertuğrul Gazi, hudut boyunda Bizanslılarla durmadan savaştı. Fakat kılıcının hakkı olarak kazandığı bu yerleri Selçuk Sultanına verdi.

Ertuğrul Gazi, bu savaşları ile Osmanlı Devletinin arsasını hazırlamıştı. Ertuğrul, artık iyice ihtiyarlamış, işlerini büyük oğlu Gündüz Alp’e bırakmıştı. Küçük oğlu Osman da, serhat boylarında düşmanlarla çarpışmakta idi.

Nihayet her fani gibi, Ertuğrul Gazi de 1281 tarihinde 92 yaşında vefat etti. Ona, Söğüt’te güzel bir yaptılar. Her yıl, Eylül aylarında Söğütlüler, Ertuğrul Gazi için bir tören yaparak türbesini ziyaret etmektedirler.

Dursun Fakih; Karaman Türkmenlerinden'dir. Şeyh Edebali tarafından Söğüt'e çağrılmıştır. Burada Edebali'nin kızı ile evlenmiş ve Osman Bey'le bacanak olmuştur. Osman Bey'le bütün savaşlara katılmış ve dini temsilci olmuştur. Kayınpederinin ölümünden sonra, O'nun yerine geçmiş ve Osmanlıların bütün adalet işlerini eline alarak, ilk Osmanlı kadısı olmuştur. Tefsîr, hadîs ve fıkıh âlimi. Şeyh Edebâlî’nin dâmâdıdır. Doğum târihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefât etti.

Aslen Karamanlı’dır. Çeşitli ilimleri, Edebâlî’den tahsîl edip, tefsîr, hadîs ve fıkıh bilgilerinde âlim, tasavvufta yüksek derecelere sahip oldu.

Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti Sultanının, İlhanlı Gâzan Han tarafından İran’a götürülmesi üzerine devlet parçalandı. Her önüne gelen bey, herkes sığınacak yer arar oldu. Haber Osman Beyin meclisine ulaştı. Mecliste hazır bulunan Osman Beye, hatip ve vâiz Dursun Fakîh şu teklifi yaptı: "Beyim! Cenâb-ı Hak size, sığınacak yer arayan müslümanları bir araya toplayıp idâre etmek basîretini ve gücünü ihsân etmiştir.
 
Allahü Teâlânın inâyeti, duâ ordusunun himmet ve bereketi, gazâ ordusunun kuvvet ve kudretleriyle çevrenizdeki tekfurları dize getirip, birçoklarının topraklarını mülkünüze dâhil ettiniz. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp, ahâlisini huzûra kavuşturmaya gelmiştir. Müsâade buyurun da, adınıza hutbe okuyup, sizi sultan îlân edelim." dedi. Sultan düşünüp, istişâre etti. Dursun Fakîh’e hak verdi. O gün Dursun Fakîh, Osman Gâzi adına hutbe okuyup, beyinin sultanlığını îlân etti.

Dursun Fakîh bundan sonra Osman Gâzinin cihat hareketine iştirak etti. O hem elinde kılıcı ile gazâlara katılıyor hem de namaz vakitlerinde gâzilere namaz kıldırıyordu. Ayrıca gâzilerin dînî meselelerdeki suâllerini de Dursun Fakîh çözüyordu.
Osman Gâzi 1302’de memleketi beş idârî bölgeye ayırıp, Bilecik’in idâresini Şeyh Edebâlî hazretlerine bıraktı. Dursun Fakîh bundan sonra hocası Şeyh Edebâlî’nin yanında kalıp onun yerine tefsîr okuttu ve fetvâ işlerini yürüttü. Edebâlî hazretlerinin vefâtından (1326) sonra onun zâviyesinde şeyhlik makâmına oturdu.

1330’da İznik, Orhan Gâzi tarafından alındıktan sonra Bilecik kâdısı olan Çandarlı Kara Halil, İznik kâdılığına getirildi. Bu târihten îtibâren Dursun Fakîh’e de Bilecik kâdılığı vazîfesi verildi. Dursun Fakîh’in bu görevde iken vefât ettiği tahmin olunmaktadır. Kabri Bilecik’teki hocası Şeyh Edebâlî türbesi içindedir. Dursun Fakîh’in ilmi, zühd ve takvâsı güzel ahlâkı yanında diğer bir yönü de şâir oluşudur. Nitekim onun; Mukaffâ Kalesi Gazâvatnâmesi isimli eseri günümüze kadar gelmiştir.

Tefsir, Hadis ve Fıkıh âlimi, Şeyh Edabali Hazretleri'nin damadı, Os­manlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in bacanağıdır. Doğum tarihi bilin­memektedir.
Sultan Orhan devrinde vefat etmiştir. Aslen Karamanlı olup, ho­cası Edabali Hazretleri'nin hemşehrisidir. Çeşitli ilimleri Şeyh Edebali Hazretleri'nden tahsil etti. Tasavvufta yüksek derecelere ulaştı. İnsanlara doğru yolu göstermede çok gayretliydi.
Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı'nın, İlhanlı Gazan Han tara­fından İran'a götürülmesi üzerine devlet parçalandı. Her önüne gelen bey oldu. Herkes sığınacak yer arar oldu. Bu haber Osman Bey'in meclisine ulaştı.

Mec­liste bulunan Osman Bey'e iyi bir hatip ve vaiz olan Dursun Fakih şu teklifi yaptı: "Beyim! Yüce Allah size sığınacak yer arayan Müslümanları bir araya toplayıp idare etmek basiretini ve gücünü ihsan etmiştir. Allahü Teala Hazretleri'nin inayeti, dua ordusunun himmet ve bereketi, gaza ordusunun kuvvet ve kudretiyle çevrenizdeki tekfurları dize getirip, birçoklarının topraklarını mül­künüze dâhil ettiniz. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp, ahalisini huzura kavuşturmaya gelmiştir. Müsaade buyurun da adınıza hutbe okuyup, sizi sultan ilan edelim." dedi.

Osman Bey düşünüp istişarelerde bulundu. Sonunda Dursun Fakih'e hak verdi. O gün Dursun Fakih, Osman Ga­zi adına hutbe okuyup, beyinin sultanlığını ilan etti. Dursun Fakih, bundan sonra Osman Gazi'nin cihad hareketlerine sonuna kadar katıldı. Hem Osman Bey'in yardımcısı, hem de dinî konuların hallinde görevli şeyhülislamı durumunda idi. Osman Gazi, 1302 yılında memleketi beş ayrı idarî bölgeye ayırıp, Bile­cik idaresini Şeyh Edebali Hazretleri'ne bıraktı.
Dursun Fakih, bundan sonra hocası Şeyh Edebali Hazretleri'nin yanında kalıp onun yerine tedrisat ve fetva işleriyle meşgul oldu.

Edebali Hazretleri'nin vefatından sonra 1326 yılında onun zaviyesinde şeyhlik makamına oturdu. 1330 yılında İznik Orhan Gazi tarafından alındıktan sonra, Bilecik kadısı olan Çandarlı Kara Halil, İznik kadılığına getirildi. Bu tarihten itibaren Dursun Fakih'e de Bilecik kadılığı görevi verildi. Dursun Fakih'in bu görev sırasında vefat ettiği sanılmaktadır. Kabri Bilecik'te, hocası Şeyh Edebali türbesi içinde­dir. Şeyh Edebali Hazretleri, hatip, kadı ve şair olan talebesi ve damadı Dursun Fakih ile yan yana yatmaktadır. Bu çok sevilen Derviş gazinin bir makam tür­besi de, Söğüt ilçesinin Küre Köyü civarında bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Dursun Fakih Hazretleri'nin ilmi, zühd ve takvası güzel ahlakı yanında diğer bir yönü de şair oluşudur.

Nitekim onun "Mukaffa Kalesi Gazâvâtnâmesi" adlı eseri günümüze kadar gelmiştir. Dursun Fakih Hazretleri, eserini şu şekilde bitirmektedir:

Yâ İlâhî Habîbinin hürmeti,
Rahmetinle bağışla bu ümmeti.

Suçumuz çok, anı şefi' kılaruz.
Rahmetini ol sebepten bilürüz.

Rahmetin umar isen Dursun Fakı,
Rasûlüllah'ın mu'cizatlarını oku...