Çernobil Unutulmaz, Unutturulamaz!

Çernobil Unutulmaz, Unutturulamaz!
Çenobil ve Fukişima Kazalarından Ders Almayanlar Doğal, Kültürel ve Yaşamsal Varlıklarımızı Katletme Girişimlerini Sürerek, Vadilerimizi Kanserli Bir Tümör Gibi Saran HES’ler, Enerji Nakil ve Yüksek Gerilim Hatlarıyla Tehditlerini Sürdürüyor...

Derelerin Kardeşliği Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Ömer Şan,  Çernobil Faciası hakkında Basın Açıklaması yaptı

Kamuoyunda ‘Çernobil Faciası’ olarak bilinen, Ukrayna’nın Çernobil kentindeki Nükleer Enerji Reaktörünün patlamasıyla, 26 Nisan 1986’da, büyük bir nükleer facia yaşanmış; adına ‘radyasyon’ denen ‘ölüm bulutları’, tüm canlılar ve gelecek nesilleri, doğal yaşamı tehdit ederek, ölümcül sonuçlar doğurmuştu.

Yani 30 yıl önce bugün, 'insan' denen doğal varlık, kendi kendine ölüm kusmuştu!

omer-san-002.jpg

Dünyanın çeşitli bölgelerinde ve ülkemizde hazırlanan çeşitli bilimsel raporlara göre ‘Çernobil Faciası’nın bu etkileri hala canlı yaşamı olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor!

Çernobil Hala Öldürüyor!

Özellikle Doğu Karadeniz’in hemen her evinde Çernobil’in etkileriyle kanser ölümleri yaşanmaya, çocuklar sakat doğmaya devam ediyor. Ülkemiz insanları, neredeyse gribal hastalıklar gibi kanser hastalıklarıyla mücadeleye devam ederken, Çernobil’i unutabilir ve unutturabilirler mi?

Bu facianın yaşattığı felaket hala insanlarımızın genlerinde ve geleceğiyle oynamaya devam ediyor…

Aradan geçen 30 yılda, yurdumuz insanı ve özellikle de Karadeniz insanı Çernobil’i unutmadı, unutmayacak ve unutturmayacak!..

Bu faciaya karşın insanlarımızı ‘enayi-aptal’ yerine koyan, yaşamı umursamadan, gerçekleri saklayarak, bilim ve hukuku baskı altına almaya çalışan siyasetçiler, kamu yöneticileri ve hatta bilim insanlarını da unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız!         

sss-004.jpg

Yaşanan facia sonrasındaki tüm uyarı ve tepkilere kulak asmayan, gerçek dışı rapor ve açıklamalara imza atarak, bizleri yanılttığını sananları da unutmadık!

İsimleri, söyledikleri, pozları, yalanları ve imzaladıkları sahte raporlar aklımızda ve arşivlerimizde çivi gibi çakılı duruyor…

Bugün de aynı durum yaşanıyor! Bugün de aynı anlayış, aynı kafa, aynı vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinlik devam etmektedir!

Bugün hala Çernobil’in bu etkilerini saklayarak, Çernobil’i aklamak için oluşturulan komisyonlarda, ülkemiz ve bölgemizdeki kanser vakalarındaki artış ve çeşitliliğin, özellikle de ‘psikolojik’ sonuçlara ve farklı etkenlere bağlanması, aynı aldatmacanın devam ettiğinin en açık göstergesidir!

Fukuşima’dan Ders Çıkmaz mı?

Daha 5 yıl öncenin Mart ayında, Fukuşima’da yaşanan benzer bir nükleer facianın etkileri hala insanların üzerinde dolaşırken; Dünyanın birçok ülkesi nükleer projelerden vazgeçerken; ülkemizdeki nükleer tesisleri dayatma konusunda yaşanan gelişmeler, bu vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinliğin en açık göstergesidir.

Bu dayatmacı zihniyet; nükleer konusunda yanlış yaptıklarını, yanıldıklarını kaydederek dünyadan özür dileyen Japon Başbakanı’nın açıklamalarına karşın; nükleer santralleri ‘evdeki tüp gaz’ boyutuna indirgeyerek; Sinop’tan, Mersin’e ve Trakya’ya kadar doğal yaşam alanlarımıza nükleer santral yapmak için direnmekte ve savunmaktadır! Nükleer reklamlarıyla halkı ve kamuoyunu yalanlarına, aldatmacalarına inandırmaya çalışmaktadır.

32-027.jpg

Erivan’daki Nükleer Tehlike!

Bütün bu yaşananlar, dayatma ve tehlikelerin etkisi, vurdumduymaz tavrı ve saldırganlıkları devam ederken; ülkemiz ve bölgemizin hemen yanı başındaki, Çernobil’in bir benzeri olan Erivan’daki Metsamor Nükleer Santralini de aynı tehlikeli sonuç beklemektedir.

Yıllardır, patlamaya hazır fitili yakılmış-pimi çekilmiş bir bomba gibi hemen ülkemiz ve yaşam alanlarımızın etki sınırlarında bulunan Metsamor Nükleer Santralinde yaşanan sızıntılar, özellikle Doğu Bölgelerimizde etkisini göstermiş ve tehlike boyutunda ölçümler yapılmıştır.

Yaşam Alanlarımıza Topyekûn Saldırı!

Bütün yaşananlara karşın bu tehlike göz ardı edilerek, neredeyse hiçbir önlem alınmazken; yaşamın vazgeçilmezi sularımız, derelerimiz, vadilerimiz, doğa ve bütün bunların ayakta tuttuğu, var ettiği yaşam alanlarımız, siyasi iktidarların, yerli ve uluslararası şirketlerin topyekûn saldırılarıyla karşı karşıyadır…

Başta Doğu Karadeniz olmak üzere, yurdumuzun bütün bölgelerindeki doğal yaşam alanlarına geri dönüşümsüz zararlar vererek, yaşamı tehdit etmekte olan Hidroelektrik Santraller (HES’ler), bizim için Çernobil, Fukuşima ve Metsamor’dan farklı değildir!

Enerji adı altında sürdürülen emperyalist çıkar ve paylaşım hesapları bu kez HES’ler üzerinden yaşamı tehdit etmekte; sularımız, vadilerimiz ve derelerimiz, kısacası tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimizi barındırdığımız doğal yaşam alanlarımız rant ve çıkar hesapları ile yağmalanmaktadır.

Vahşi kapitalizmin doymak bilmeyen kar hırsı için, damarlarımızdaki kan gibi topraklarımıza can veren sularımız, derelerimiz ve vadilerimiz HES projeleriyle katlediliyor…

HES ve Nükleer santrallerin yanında termik santraller, maden aramaları, taşocakları ve sanayi atıklarıyla doğal yaşam alanlarımız zehirleniyor, ciğerlerimiz gibi koruduğumuz ormanlarımız, alın terimizle üreterek var ettiğimiz meralar ve tarım alanlarımız yağmalanıyor…

Yaşam alanlarımıza dayatılan HES’ler için yargı kararları, halk tepkisi, bilimsel rapor ve uyarılar dikkate alınmıyor, yok sayılıyor.

Yüksek Gerilim Tehlikesi!

Projelendirme aşamasından, yapım çalışmalarına ve üretim aşamasına kadar verdiği geri dönüşümsüz zararların yanında, üretim aşamasındaki yüksek gerilimli enerji iletim hatları ile de canlı yaşamı olumsuz yönde etkileyen bu projelerin etkileri, Çernobil’in etkilerini aratmayacaktır!

Yıllardır gündeme getirip, uyarılarımıza karşın, HES’lerdeki ‘yüksek gerilimli’ enerji nakil hatları, üretilen enerjinin ulusal ağa aktarılması için oluşturulacak şalt sahaları ve yüzlerce kilometreyi bulan, yaylalarımızı, tarım alanlarımızı, yaşam alanlarımızı ve hatta kentlerimizi sarmalayacak yüksek gerilim hatları görmezden gelinmektedir!

Oysaki bu tesisler ve yüksek gerilim hatlarının, Çernobil benzeri kanser vakalarının tetikleyicisi olduğu hazırlanan çeşitli bilimsel raporlarla defalarca ortaya konulmuştur!

Bu projelere imza atanları; geliştirerek türlü aymazlıklar ve sahte raporlarla, bilim dışı gerekçelerle insanlarımıza, yaşam alanlarımıza dayatanları da hiçbir zaman unutmayacağız!

Mücadeleye Devam…

Sözde enerji açığı bahaneleriyle geliştirilen bu tür rant projeleriyle ülkemizin tüm akarsuları, yeraltı ve yerüstü varlıkları sermayenin, vahşi kapitalizmin hizmetine sunuluyor.

Siyasi iktidar, süreci hızlandırmak için bütün hukuksuzluklar ve yasa tanımazlıkların yanında yasaları değiştiriyor, yöre halkı ve şirketler arasında devam eden mücadelede şirketlerin yanında saf tutup, halka sırtını dönüyor. Köylülerimize biber gazı, cop ve tazyikli sularla saldırılıp, ‘bir avuç çapulcu’, ‘vatan sevmez’ ve ‘terörist’ yaftalamalarıyla suçlanıyor!

Bu zor koşullar altında bile su, toprak ve yaşam mücadelesi veren yaşam savunucuları ve köylüler teslim olmuyor. Her gün daha da güçlü bir şekilde yan yana geliyor, örgütleniyor, mücadele ediyor.

Ülkemizde yeni Çernobiller ve Fukuşimalar yaşanmaması; Erivan’daki, yanı başımızdaki tehlikeye bir kez daha dikkat çekerek derelerimizin, vadilerimizin, sularımızın emperyalist çıkar ve paylaşım hesaplarına alet edilmemesi, suyun ticarileştirilmemesi için yurt genelindeki bütün bileşenlerimizle birlikte mücadelemizi yılmadan, dayanışma ve bütünlük içerisinde sürdürmekte kararlıyız.

Bu mücadelede aynı dili konuşarak, aynı söylemlerle paydaş mücadele verdiğimiz bütün oluşum ve topluluklarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz!

Yurtsuzlaştırılıyoruz!

HES projeleriyle, termik santrallerle, güvenlik amaçlı sınır barajlarıyla, nükleer santrallerle, maden aramaları ve taşocaklarıyla; elektrik, mera, kıyı ve orman kanunlarıyla, yeşilimizi katledecek aslında ‘Yeşil Yok’ olan ama adına ‘Yeşil Yol’ denilen çeşitli projelerle insanca yaşam hakkımız elimizden alınarak, hayatlarımız sermaye sahiplerinin insafına teslim ediliyor. Atalarımızın, dedelerimizin yüzyıllardır koruyup kolladığı, bizlere gelecek nesillere aktarmak üzere emanet ettiği yaşam alanlarımızdan göçe zorlanarak yurtsuzlaştırılıyoruz…

Gıdalarımızın genleriyle oynadıkları gibi doğal yaşam alanlarımız, vadilerimiz, yaylalarımız, derelerimiz ve yaşamlarımızın; yasaların, hukuk ve demokrasinin de genleriyle oynayarak vahşi kapitalizmin tüketime endeksli rant hesaplarına zemin hazırlıyorlar!

Ve biz, bütün bunların karşısında bilime dayalı, akılcı ve insancıl yaşam hakkımız olarak, doğal yaşam alanlarımıza verilmek istenen geri dönüşümsüz zararları önlemek için HES projeleri başta olmak üzere bütün bu projelere karşı demokratik ve hukuksal mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Çernobil’in etkilerini halktan saklayan, aynı Çernobil’de olduğu gibi dayatmacı bir zihniyetle HES’leri üzerimize salan siyasileri, kamu görevlilerini, bürokrat ve sözde bilim adamlarını kınıyor ve protesto ediyoruz.

Çernobil’in etkileri ve Fukuşima’da yaşanan facialar sonucunda yaşamlarını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, hastalıkla mücadele edenlere de acil şifalar dilerken; Metsamor Nükleer Santraline bir kez daha dikkat çekiyor; Mersin’de, Akkuyu ve Sinop’ta nükleer tesislere karşı mücadele eden köylüler ve dostlarımızla birlikte dayanışma içerisinde olacağımızı bir kez daha kamuoyuna deklere ediyoruz