Darbe Girişiminin Türkiye’ye Maliyetini Açıkladı

Darbe Girişiminin Türkiye’ye Maliyetini Açıkladı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 15 temmuz darbe girişiminin ülkeye maliyetine ilişkin, "Yüzde 2,9-5 arasında 2 puanlık bir büyümede...

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 15 temmuz darbe girişiminin ülkeye maliyetine ilişkin, "Yüzde 2,9-5 arasında 2 puanlık bir büyümede kayıp hesaplayabiliriz. Bunun da karşılığı 17 milyar dolar gibi bir rakamdır" dedi.

AK Parti Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz, ekonomi muhabirleri ile kahvaltıda bir araya geldi. AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleşen toplantıda basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'ye ekonomik olarak faturasını açıkladı. Darbelerin faturasının dolaylı ve doğrudan birçok etkisinin söz konusu olduğunu kaydeden Yılmaz, "Bütün bu etkilerin özetlendiği alan büyüme diye düşünüyorum. Büyüme oranınıza yaptığı etki diğer bütün alt etkilerin özetidir. Geçen yıla baktığımız zaman 860 milyar dolarlık bir ekonomimiz var. Yüzde 2,9 büyüme sağladık. Darbe girişimi olmasaydı ekonomi ne kadar büyürdü? İlk 6 ayına baktığımız zaman yüzde 5'e yakın bir büyüme görüyoruz. Yüzde 5'in ikinci 6 ayda da darbe girişimi olmasaydı devam edeceğini varsayarsak yüzde 5'e yakın büyümeyle 2016'yı Türkiye ekonomisi kapatırdı varsayımına ulaşabiliriz. Yüzde 2,9-5 arasında 2 puanlık bir büyümede kayıp hesaplayabiliriz. Bunun da karşılığı 17 milyar dolar gibi bir rakamdır. Orta ve uzun vadede Türkiye bunu çok hızlı bir şekilde atlattı" diye konuştu.

"BANKACILIK DIŞI FİNANS KAYNAKLARIMIZ YETERLİ DEĞİL"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, bankalara faiz oranlarının düşürülmesi için çağrıda bulunmasının ardından bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi veren Yılmaz, şunları söyledi:

"Reel sektör ve finans sektörü birbirini tamamlayan sektörlerdir. Finans sektörü iyi zamanlarda kredi vermek için çok uğraşır ama sıkıntılı bir dönem oluştuğu zaman bazen aşırı reaksiyonlar verebiliyor bankalar. Reel sektörü zora sokabilecek reaksiyonlar gösterebiliyorlar. Bu finans sektörünün de toplam faydası için doğru bir yaklaşım değil. Reel sektör yoksa finans sektörü de yok. Reel sektör sorun yaşadığı zaman bu sorunlar finans sektörünü de olumsuz etkiler. Burada bir bütünlük içinde ekonomiyi düşünmemiz lazım. Biz elbette reel sektörün gelişmesini, güçlenmesini arzu ediyoruz. Finans sektörü destekleyici bir yapıdır. Finans sektörünün buna olabildiğince hizmet etmesinden yanayız ama bir taraftan da piyasadaki gelişmelere müdahale eden anlayışımız yok. Burada mutlaka bir diyalogun faydalı olacağını düşünüyoruz. Bankacılık sektörü ile kamu arasında veya bankacılık sektörünün kendi içinde bir diyalog bu süreçlere olumlu katkılar sunar. Özellikle enflasyon görünümünde sağlanan iyileşme bankacılık sektörünün elini de güçlendiriyor. Enflasyon oranının tek haneli rakamlara düşmüş olması bu anlamda çok önemli bir katkı. Hükümetimizin uyguladığı politikalar bankacılık sektörünün göstergelerinde çok önemli iyileştirmelere yol açmış durumda. Bizde doğal olarak bankacılık sektörünün ekonomimizin büyümesine, gelişmesine daha fazla güç vermesini, reel sektörün finans maliyetlerinin düşmesini talep ediyoruz. Buda gayet doğal ve doğru bir talep. Bununla birlikte toplam ekonomik büyümemiz geliştikçe bundan bütün sektörler pay alacaktır. Dolayısıyla buradaki önemli unsur, temellerden kopuk, spekülatif bir takım artışlara hepimizin karşı çıkması. Yoksa ekonomik temellerle bağlantılı gelişmeler elbette ki ekonomik temellerde sağlanacak gelişmelerle karşılanmak durumunda. Bu makro ekonomik durumdaki gelişmeyle birlikte bankacılık sisteminde de gerekli adımları atacağına inanıyorum. Türkiye'de bankacılık sektörü biraz fazla büyük. Daha doğrusu bankacılık dışı finans kaynaklarımız yeterli değil. Önümüzdeki dönemde reel sektöre dönük olarak bankacılık dışı finans kaynaklarının da daha fazla gelişmesi gerekiyor ki büyümemiz devam etsin."

"KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARI TÜRKİYE'NİN HAK ETTİĞİ NOTU VERMEK DURUMUNDA KALACAK"

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'nin yatırım yapılabilir notunu sürekli düşürmesine yönelik sorulan bir soruya Yılmaz, "Kredi derecelendirme kuruluşları küresel krizde iyi bir imtihan veremediler. Küresel kriz patlamadan önce batan bir takım banka ve yönetimler ile ilgili 3A notlar verdi bu kuruluşlar. Dolayısıyla bunların geçmişine bakacak olursanız kendi kredibiliteleri çok iyi durumda değil. Küresel krizin geldiğini ortaya koyamadı, piyasaları uyaramadı ve kredibilitelerinde ciddi bir aşınma oldu. Ondan sonraki dönemde kendilerine yönelik eleştiriler ile birlikte aşırı ihtiyatlı bir yaklaşım içine girdiler. Türkiye'ye karşı ilave olarak başından beri farklı bir tavır içinde olmadılar. Hep son aşamada Türkiye'nin hak ettiği notları verdiler. Geçmişte de uzun bir süre yatırım yapılabilir notu vermediler Türkiye'ye ama tamda o dönemlerde bu büyümeyi sağlamış olduk. Elbette ki bu yaptıkları kredi değerlendirmelerine katılmak mümkün değil. Ben inanıyorum ki bu makro göstergelerimiz devam ettikçe, politikalarımız meyvelerini daha fazla verdikçe kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin hak ettiği notu vermek durumunda kalacaklardır. Biz onlara bakmadan kendi reel politikalarımızla yatırımcıları cezbetmeye devam etmeliyiz" cevabını verdi.

"CAZİBE MERKEZLERİ PROGRAMI YAKIN ZAMANDA İLAN EDİLECEKTİR"

Cazibe Merkezleri Programı ile ilgili son durumu paylaşan Yılmaz, "Bu konuda hükümetimiz uzun süredir çalışıyor. Talepler 23 ilden toplandı. Çok güçlü bir teşvik sistemi. Özellikle Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere 23 ilimizde istihdamı arttıracak, ekonomik kalkınmaya destek verecek, daha güvenli bir gelecek oluşumuna destek verecek bir program. Son dönemlerde yoğun bir şekilde kurumlarımız hükümetimizin koordinasyonunda çalışmalarını yapıyorlar. Uzun olmayan bir gelecekte Başbakanımız bunu ilan eder diye bekliyorum. Son rötuşları yapılıyor diyebiliriz" ifadelerini kullandı.

Diğer yandan bankacılık dışı finansın dünyada gelişmiş ülkelerde çok güçlü olduğunu kaydeden Yılmaz, "Bankacılığın payının yanı sıra bankacılık dışı finans imkanlarının geliştiğini görüyoruz. Sermaye piyasaları çok önemli. Sermaye piyasalarından kobilerin büyük şirketler kadar pay alması önemli. Bankacılığı küçültmeyi kastetmiyorum. Zayıf kalmış bankacılık dışı alanın finans kaynaklarının çeşitlenmesini kastediyorum. Bu konuda Türkiye planlarına, programlarına hedef koymuş durumda. Bunları daha etkin bir şekilde hayata geçirmemiz lazım" dedi.

"TÜRKİYE'NİN BU BAŞARILI ENSTRÜMANINA DÜNYANIN BİR MERAKI SÖZ KONUSUDUR"

Kredi Garanti Fonu sisteminin dünyadaki birçok ülkeden ilgi gördüğüne dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam etti:

"Kredi Garanti Fonu'nun başındaki arkadaşımla bir görüşme gerçekleştirdim. Bu kadar kısa sürede, bu kadar ciddi etki oluşturan kredi garanti sistemi herhalde dünyada pek rastlanan bir şey değil. Bu modeli bazı uluslararası kuruluşların, ülkelerin merak ettiğini ve özellikle de incelediğini bana ifade etti. Türkiye'nin meselesi büyümek olduğu gibi dünyanın meselesi de büyüme. Türkiye'nin bu başarılı enstrümanına dünyanın da bir merakı söz konusudur."

(İlker Turak - Burak Altun / İHA)

Kaynak:IHA