Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneğinden “Ayasofya’ya Ses Ver Projesi” İmza Kampanyası

Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneğinden “Ayasofya’ya Ses Ver Projesi” İmza Kampanyası
Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneğince Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi için imza kampanyası başlatıldı.

Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneği tarafından Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi için internet üzerinden başlatılan imza kampanyası 2018 Ocak ayına kadar devam edecek.

http://www.uyanayasofya.com/ adresinden “Evet; yeni bir fetih bu! Sen de imzala, Ayasofya ses bulsun!” sloganıyla başlatılan “Ayasofya’ya Ses Ver Projesi” İmza Kampanyasında 1 milyon imza hedeflenirken, toplanılan imzaların Cumhurbaşkanlığı ile diğer ilgili kurum ve kuruluşlara gönderileceği belirtildi.

Dernek tarafından yapılan açıklamada ise şunlar kaydedildi: Ecdadımız Ayasofya’yı fethin sembolü olarak tayin etmiş ve ibadethane olarak vakfetmişti. İbadethane dışında bir şeye dönüştürülmesini kesin surette yasaklayan Fatih Sultan Mehmet Han’a borcumuzu gelin hep birlikte ödeyelim.

Gün Bugün Genç!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…

Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?

Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Neden İmzalamalıyım ?

Ayasofya’nın neden önemli olduğunu anlayabilmek için önce İstanbul’un ne kadar önemli ve kıymetli olduğunun şuuruna vakıf olmak icab eder. Bunun için de İstanbul’un varlığından bahsedilen ilk yıllara, yani en başa bakacağız.

“Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.” “Bunun üzerine biz de,istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik.< İşte bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır> dedik.” (Sad/35-39)

Allah; Hz. Süleyman (as.)’a öyle yüce bir saltanat nasip etti ki, sahip olduğu cümle varlık ve orduları ne göğe ne de yere sığabildi. O dönem batı tarafında bulunan okyanusun ortasındaki Serenduz adasının kralı Sidon, Hz Süleyman’a baş kaldırdı ve “Ben kendimden başkasını kabul etmem” dedi. Bunun üzerine Hz Süleyman cinlerden, şeytanlardan, insanlardan, yırtıcı hayvanlardan ve bil cümle mahlukattan oluşan ordusuyla isyancı kralın üzerine yürüdü, onu öldürdü ve krallığını tarumar etti. Öldürdüğü kralın adeta melekleri andıran güzeller güzeli kızını ise kendisine hanım olarak aldı ve sahip olduğu tüm varlığı hanımının da ayakları altına seriverdi. Bir gün hanımı Hz. Süleyman(as)’a gelip der ki; “Ey benim Sultanım! Yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir mekan bul ve orada öyle muhteşem bir saray yaptır ki, ömrümün sonuna kadar orada ibadet edeyim.” Hanımının bu isteği üzerine Hazreti Süleyman(as) derhal cinlere ve kuşlara emretti. “Bana öyle bir yer bulun ki, bu arzu yerine gelsin ve söz yere düşmesin”. Bunun üzerine yeryüzünü dolaşan kuşlar, cinler, periler aynı anda gelip,” Ey Allah’ın yer yüzündeki halifesi biz bir yer biliyoruz” dediler. Habercilerin bir yer biliyoruz dedikleri o yer şimdiki İstanbul’dur. Hz Süleyman İstanbul Sarayburnu’na yeryüzünde eşi benzeri bulunmayan bir saray yaptırır ve hanımı o sarayı kendine mesken edinip ibadete çekilir.Ancak bir müddet sonra Hz. Süleyman eşinin Allah’a değil de gizlice babasının heykeline taptığını öğrenir ve hanımı oracıkta öldürür.Hz. Süleyman İstanbul’daki sarayı bırakıp Filistin’e gider,uzun süre orada yaşadıktan sonra vefat eder.Oğlu Ruhbaam İstanbul’a gelir ve o zaman ki adıyla Makedonya’yı hükümet merkezi yaparak dünyayı 240 sene İstanbul’dan yönetir. Bu seneler boyunca İstanbul’u muhteşem bir şehir haline getirir.İstanbul dokuz kez harap olmuş, dokuz kez imar edilmiştir.

Şimdi de ortasına, Peygamber Efendimiz dönemine bakalım: Hendek Savaşı sırasında hendek kazma işi devam ederken Hz. Selman’ın bulunduğu grup, büyükçe bir kayaya rastladı ve onu bir türlü kıramadılar. Durumu Rasulullah(sav)’a bildirdiler.Bunun üzerine balyozu eline alan Peygamber Efendimiz(sav), kayayı kırmak üzere üç kuvvetli darbe indirdi ve kayayı parçaladı. Her vuruşunda, kayadan göz alıcı şimşekler ve parıltılar çıktı.Yaşanan hadisenin üzerine Hz. Selmân, Peygamberimize kayadan çıkan parıltıların ne olduğunu sordu.

Peygamber Efendimiz şöyle açıkladı: “Kayaya ilk darbeyi indirdiğim zaman yayılan ve sizin gördüğünüz ışık; Hire şehrinin köşklerini ve Kisranın Medâyin şehrini aydınlattı. İkinci darbeyi indirdiğim za¬man yayılan ışık; Rum ülkesinin kızıl köşklerini ve saraylarını aydınlattı. Üçüncü darbeyi in¬dirdiğim zaman yayılan ışık ise San’a [Yemen] diyarının köşklerini ve saraylarını aydınlattı. Cebrâil, bana ümmetimin oralara hâkim olacağını haber verdi.Peygamberimiz bu son cümleyi üç defa tekrar etti.

Gelelim Peygamber Efendimizin İstanbul’un fethi müjdesine:

Peygamber Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde; “Konstantiniyye(İstanbul) elbet feth olunacaktır. Onu feth eden Kumandan ne güzel Kumandan, feth eden Asker, ne güzel Askerdir” buyurmuşlardır.

Bu müjdeyi işiten İslam kumandanları, Ebu Muaviye’den başlayarak, İstanbul’u defalarca kuşatmışlardır. Muaviye zamanındaki fetih girişimlerine, Peygamber Efendimizin bayraktarı olan Ebu Eyyub el-Ensari (ra) Hazretleri de katılmıştır. Ancak bu şerefli vazife 1453’e kadar sürmüş ve 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine nasip olmuştur.Kur-an’ı Kerim’in Sebe ve Kevser surelerinde, İstanbul’un Fethi’ni vakt-i saatiyle bildiren mucizevi işaretler vardır.Lafı daha fazla uzatmadan İstanbul’u fethedelim.Sultan Mehmed Han, tüm ordusuyla Konstantiniyye’nin önüne gelir, çadırları kurdurur ve fetih hazırlıklarını başlatır.Vakti gelip de emri verdiğin de Sultan Mehmed,döktürdüğü topları Konstantiniyye’nin koca surlarını yerle yeksan eder. Allah nasip etmiş ve gazamız mübarek olmuş ve Sultan Mehmed “Fatih” olmuştur.

Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya Vakfiyesi ve Bedduası

Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet Han; şehri yeniden imar eder, Ayasofya’yı cami haline getirir ve arkasına bir hutbe de şu vasiyetini bildirir. “İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak ondan tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister, yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse, huzurunuzda ifade ediyorum ki, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.

Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse;

Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir. (Fatih Sultan Mehmed Han / 1 Haziran 1453) der ve verdiği fetvasının altını mühürler.

Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi

1931 yılında Ayasofya Camii’nin mozaiklerini temizlemek ve tamir etmek adına ABD’de bulunan Bizans enstitüsü namına, Thomas Wittemore, için bir heyet izin talebinde bulunur ve izin verilir.İşte her şey buradan başlıyor.Temizleme işi devam ediyor ve müthiş güzellikteki mozaikler ortaya çıkmaya başlıyor.Ne hikmetse 1934 ortalarında Maarif Vekaletine, Abidin Özmen getirilir ve İstanbul’a gelince ilk işi Ayasofya’yı teftiş etmektir. Çalışmaları ve mozaikleri inceler, Camiin mabet dışındaki kısımlarının perişanlığını görür ve bu yerlerin ihya edilip bir müze halinde halka açılmasının faydalı olacağını düşünür. . Uzman heyet dedikleri bir komisyon kurulur. Bu komisyon ekim sonunda raporunu bitirir ve üst makamlara raporunu takdim eder. Ayasofya camisinin ibadete kapatılması süreci böylece yavaş yavaş başlar. Bu süreçte heyetin tavsiyeleri ise şöyledir: Müze olması için Wittemore’un çalışmaları bitmelidir. Bu arada dış kısımlar, kapı ve pencereler tamir edilmeli, son cemaat mahalli teşhir edilecek hale getirilmeli. Binayı ihata etmiş kahve, sundurma, köhne ahşap bina, dükkan, kulübeler yıkılmalıdır. Cami’e bitişik “Kimsesizler Yurdu” yıkılmalıdır. Avlu tanzim edilerek açık müze yapılmalıdır. Camiin ibadet kısmı ibadete kapatılmalı, buraya Bizans eserleri konularak Bizans müzesi yapılmalıdır. Ayasofya’nın asırlarca Osmanlı eseri haline getirilmiş olduğu da göz önüne alınarak, Camiin uygun bir yerinde Türk eserleri de teşhir edilmelidir. İslam aleminin göz bebeği bu Caminin, ibadethane kısmının da ibadete kapatılarak buranın da müze olması, hem de Bizans Asarı Müzesi olmadır. Bu komisyonda bulunan sadece bir tek kişi bu fikre itiraz etmiş ve “ibadet kısmının aynen ibadete açık kalması gerektiğinde” ısrar etmiş ve muhalefet şerhi koymuştur. Bu anlayışı gösteren, ne hazindir ki, heyette tek yabancı üye olan Alman Profesör Erckhard Ungar’dır! 1945 yılına kadar halk tamirat var diyerek oyalandı ve sonrasında Ayasofya, bir daha asla Camii olarak açılmadı.Zamanın büyükleri bu duruma seslerini dahi çıkarmadılar.O zamandan bu yana Ayasofya’nın yeniden açılması için birkaç cami ve dernek gösteriler yaptıysalar da hiçbir etkisi olmadı.Fatih Sultan Mehmed o günden bugünlerin yaşanacağını bilmiş olacak ki yukarıda naklettiğimiz vasiyetnameyi kendinden sonrakilere tebliğ etmiştir.

Gün Bugün Genç!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…

Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?

Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Evet; yeni bir fetih bu! Sen de imzala, Ayasofya ses bulsun!