Kandemir: Avrupa’nın yarıya yakını gayrimeşru ilişki neticesinde doğmuş çocuklardan oluşmaktadır

Kandemir: Avrupa’nın yarıya yakını gayrimeşru ilişki neticesinde doğmuş çocuklardan oluşmaktadır
RTEÜ Adalet Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Süleyman Kandemir, “İnsanlığın annelere yatırım yapması zaruridir. Zira bu yatırımın meyveleri gelecek nesillere aktarılacak en önemli mirastır.” dedi.

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Adalet Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Süleyman Kandemir, Avrupa’nın yarıya yakınının gayrimeşru ilişki neticesinde doğmuş çocuklardan oluştuğunu belirterek, Avrupa'daki verilerin kadının ne kadar sömürüldüğünü ve annelik kavramının değersizleştirilmeye çalışıldığını tek başına göstermeye yeterli olduğunu kaydetti.

Öğr. Gör. Süleyman Kandemir, “Anneler Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Her milletin kadın/anne anlayışı farklıdır. Bizim toplumumuzda kadına, dünyanın en değerli payesi olan annelik perspektifinden bakıldığını söylersek yanlış olmaz. Daha doğrusu, en fazla bu pencereden bakılır. Bu bakış açısı doğrudur – yanlıştır meselesini bir kenara bırakacak olursak, annenin bir kadın olduğu gerçeği tartışmasızdır. Böyle olunca da annelere hem kadın hem de anne değerlendirmesi yapılır. Milletimizin kadim geçmişinden günümüze kadın/anne kavramı üzerinde durmadan dünyadaki kadın/anne anlayışına değinmekte fayda var. Zira dünyayı tanırsak kendimizi daha iyi anlama imkânımız olur.” dedi.

Türklerin tarih boyunca aileyi kutsal olarak kabul ettiğini ve kadınların kocaları ile aynı hak ve yetkilere sahip olduğunu belirten Kandemir, “Bugün modern kabul edilen ülkelerde kadın, yakın zamana kadar pek de değerli bir varlık olarak görülmüyorlardı. Mesela İngiltere’de, on birinci yüzyılın başına kadar kadınlar murdar varlıklar olarak kocaları tarafından alınıp satılmaktaydılar. Haliyle murdar olunca İncil’e de el sürmeleri mümkün değildi. Bu durum on altıncı yüzyılın başına kadar devam etmişti. Fransa’da yirminci yüzyılın başına kadar mülk edinemezlerdi. İngiltere’de kadınlara mülkiyet hakkı 1872 yılında tanınmıştır. Medeniyetin beşiği kabul edilen bu ülkede, 1788 yılına kadar kadınlar, kocalarının her dediğini yapmak zorunda olan köleleri gibiydiler. Sözünü tutmayan kadını dövmek koca için bir haktı. Anne olarak kadın, kız çocuklarına söz söyleme hakkına sahip olmadığı gibi, erkeklerin de hizmetçisi konumundaydı. Fransa’da da durum farklı değildi. Kadının insan olup olmadığı tartışılmaktaydı. Tartışmaların sonunda ulaştıkları kanaat 'kadının erkeğe hizmet için yaratıldığı' şeklinde olmuştur.

Türklerde ise aile, kutsal olarak kabul edilirdi. Kadınlar, kocaları ile aynı hak ve yetkilere sahiptiler. Dede Korkut hikâyelerinde kadınların anne rolleri üzerinden “tanrı hakkı” ile kıyaslandığı bilinmektedir. Bu hikâyelerde kadınlarda anne sevgisi, şefkati, sadakati ve misafirperverliğinin önemli birer haslet olduğu ifade edilmekteydi." diye konuştu.

Kandemir, Avrupa’nın yarıya yakınının gayrimeşru ilişki neticesinde doğmuş çocuklardan oluştuğunu kaydettiği açıklamasında şunları kaydetti: "2020 yılı verilerine göre gayrimeşru /evlilik dışı çocuk oranları; Avusturya'da %41.2, Çekya'da %48.5, Danimarka'da %54.2, Finlandiya'da %46.1, Fransa'da % 62.2, Almanya'da %33.1, Macaristan'da %30.4, İtalya'da %33.8, Hollanda'da %53.5, Norveç'te %58.5, Portekiz'de %57.9, Slovenya'da %56.5, İsveç'te %55.2, İngiltere'de %49 civarında seyrederken bu oran Güney Amerika ülkelerinde %70 civarında seyretmektedir. Basit bir ortalama yapılırsa Avrupa’nın yarıya yakını gayrimeşru ilişki neticesinde doğmuş çocuklardan oluşmaktadır.

Tek başına bu veriler bile kadının ne kadar sömürüldüğünü ve annelik kavramının değersizleştirilmeye çalışıldığını göstermeye yeterlidir. Modern olarak kabul edilen ülkelerdeki oranlara bakıldığında ciddi bir sorunun var olduğu anlaşılabilecektir. Kadınların kadınlıklarının sömürüldüğünü gösteren bu verilere rağmen ‘anneler günü’ nereden çıktı denilebilir.

Anneler günü, birçok ülkede farklı zamanlarda kutlanmaktadır. Ortak yön ise dünyanın hemen hemen her ülkesinde bir anneler gününün olmasıdır. Anneler günü olarak kutlanan bu günün geçmişinin Antik Yunan’a dayandığını söylemek mümkündür. Buna göre, birçok tanrının annesi konumunda kabul edilen Rhea tanrıçası onuruna ilkbaharda verdikleri bir festivalle anneler gününün başladığı kabul edilmektedir. Antik Romalılar için de M.Ö. 250’li yıllarda tanrıça Kibele onuruna yapılan kutlamalar esas alınmaktadır.

Modern zamanda kutlanan anneler gününün, bir öğretmen olan Anna Jarvis tarafından annesine olan özlemi ve annesi hayattayken ona gerekli ilgiyi göstermediğine yönelik pişmanlığı neticesinde, bu ezikliğini gidermek için başlattığı kampanya ile ABD’ye yayıldığı ve 1914 yılında da Kongre’nin kabul etmesiyle resmi nitelik kazandığı söylenebilir. Bugün için farklı ülkelerde farklı tarihler söz konusu ise de genel kabul ilkbahar ayları olup en yaygın zaman dilimi Mayıs ayının ikinci Pazar günüdür. Ülkemizde de anneler günü Mayıs ayının ikinci Pazar günü olarak kabul edilmektedir.

Dünyadaki ve ülkemizdeki anneler gününün geçmişi ve günümüzdeki durumu dikkate alındığında, aslında anneler için (genel anlamda) olumlu bir durum meydana getirdiğini söylemek mümkün değildir. Müslümanlar dışındaki insanlar için annenin en azından yılda bir gün hatırlanması ve kendisine o gün hediye verilmesi, geçmişte annelere yapılan haksızlıklar dikkate alındığında makul karşılanabilir. Annenin bir kadın olarak insan yerine konulmadığı, evlilik birliği içinde anne olmasının önemsenmediği, sadece aile içindeki rolünün değil, insan olarak bir hakkının bulunmadığı zamanlar dikkate alındığında Avrupa ve diğer ülkeler için bu günün bir anlamı olabilir. Ve belki de ‘en azından bir gün’ denilerek memnuniyetle karşılanabilir.

Kesin olarak şunu ifade edebiliriz: Bizim böyle bir güne ihtiyacımız yoktur. “Cennet, annelerin ayakları altında” olduğu sürece her günümüz anneler günüdür. Ve temel kaynağımız olan Kitabımız'da birçok ayette ‘anne-baba hakkından, anne-babaya saygıdan ve nezaketten’ bahsedilirken bizim annelerimizin tek bir güne sıkıştırılması annelere hakaret olarak kabul edilebilir.

Sadece Hz. Hacer validemizin bir anne olarak yaşadıkları, Hz. Meryem’in bir anne olarak çektiği sıkıntılar dikkate alındığında anneliğin ne kadar kutsal ve hürmet edilmesi gereken bir müessese olduğunu anlamak mümkündür. Annelik kutsaldır. Anneler, anneliklerini yaptıkları sürece insanlığın medar-ı iftiharıdır. ‘Her kadının anne olma mecburiyeti yoktur’ şeklinde bir hukuki durum ifade edilebilirse de anne olan her kadının insanlığa çok önemli hizmetler verdiğini ve yerinin asla doldurulamayacağını söyleyebiliriz. Hele ki eş cinselliğin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı bu zamanda…

İnsanın eğitimi anne karnında başlar ve doğumdan sonra annenin vereceği ilk eğitim ile temeli inşa edilir. Sonraki tüm eğitimler hep bu temel üzerine inşa edileceği için de annenin anneliği ve ilk öğretmenliği çok büyük önem arz eder. İnsanlığın annelere yatırım yapması zaruridir. Zira bu yatırımın meyveleri gelecek nesillere aktarılacak en önemli mirastır.

Netice itibariyle, kadim medeniyetimizde annenin sahip olduğu mertebeyi yeniden inşa etmek, annelere en üst seviyede itibar vermek, ‘bir gün değil her gün’ bir hediye almak boynumuzun borcu olsun. İyi davranmak, hatırını sormak, ilgilenmek, ziyaret etmek ve tebessüm, belki de en güzel hediyelerdir. Yoksa kapitalist dayatmalarla alınacak hediyeler sadece faal oldukları süreyle sınırlı bir anlam ifade edebilirler. Oysa insanlığımız ömür boyu devam edecektir.

Annelerimize, anneler gibi davranmak ve anneliğin kutsal bir mertebe olduğunu kavrayan kişilerden olmamız temennisiyle her gününüz kutlu olsun sevgili annelerimiz.”

Kaynak:Bayram Ali Sarı

HABERE YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
10 Yorum