Kansere Karşı Foto Moral: Hayata Dokun

Kansere Karşı Foto Moral: Hayata Dokun
Rize Kanserle Mücadele ve Yaşam Derneği tarafından kanser hastalarına ve yakınlarına psiko-sosyal destek hizmeti sunarak “Hayata Dokunun” sloganıyla ‘‘Kanserle Yaşamın Objektiften Yansımaları’ projesi başlatıldı.

Rize Kanserle Mücadele ve Yaşam Derneği tarafından F Rize Fotoğraf Kültürü ve Sanatı Derneği işbirliğiyle kanser hastalarına ve yakınlarına psiko-sosyal destek hizmeti sunarak “HAYATA DOKUNUN” sloganıyla ‘‘Kanserle Yaşamın Objektiften Yansımaları’’ projesini başlatıldı. Son başvuru tarihi 24 Ekim 2014 olarak bildirildi.

Rize Kanserle Mücadele ve Yaşam Derneği Başkanı Dr. Nilüfer Emen, bu projede hastanın moral değerlerinin arttırılması, yeni beceriler kazanmalarının sağlanması, sosyal, kültürel ve sanatsal açılardan desteklenmesi, fotoğraf kültürü ve sanatıyla tanıştırılması ve bu sanat dalıyla zaman geçirmesinin sağlanmasının amaçlandığını ifade ederek, “Proje kapsamında hasta gruplarına F Rize Fotoğraf Kültürü ve Sanatı Derneği tarafından Temel Fotoğraf Eğitimi verilecektir. Eğitim sürecini tamamlayan hastalar eğitimcileri ile birlikte Rize Kanserle Mücadele ve Yaşam Derneği üyeleri ve gönüllüleri eşliğinde arazi çalışmaları, fotoğraf atölyesi çalışmaları yapacaklar ve hastalarımızın çektiği fotoğraflar sergilenecektir.” dedi.

hayata-dokunun-projesi.jpg

HAYATA DOKUNUN…’’

“Birey gördüğü her şeye dokunmak ister.”

Dokunma içgüdüsü veya gerçeğe ulaşma çabası insanoğlu için varoluşundan beri vazgeçilemeyen bir tutku olmuştur. Deklanşöre dokunmak gerçeğe dokunmaktır ve fotoğrafçıda sahip olma coşkusunu harekete geçirir. Aslında bu çoşkunun kaynağı sadece dokunma duyusu olmayıp, dokunmanın yanında görmenin de hazzıdır. Bir bakıma dokunmanın görme işlevini tamamlaması ve görmenin eş değeri olmasıdır. Deklanşöre her basma olayı aynı zamanda yeni bir görmeye kapı aralamaktır. Genellikle deklanşöre basmak fotoğrafçının ruhuna yapılmış bir terapi gibidir.. Deklanşöre veya yaşama dokunmak aynı zamanda bir gerçeğe yani fotoğrafçının gerçeğine dahil olmaktır. Fotoğrafçı sunduğu görüntülerle bize çevresinde olanlardan, şiddetten, acıdan, sevinçten ,mutluluktan fotoğraf makinesinin içine hapsettiği ‘an’lardan etkilenerek kendisinin subjektif yargılarını anlatır. Deklanşöre bastığı an, fotoğrafçının kafasındaki tek düşünce, görüntülediği anın kalıcılaşmasıdır. Böylece fotoğrafın zamandaki ölümsüz yolculuğu da başlamış olur.