Rize Ziraat Odası Başkanı Paliç'ten "Hayde Çaya Bakalım"a Destek

ÇAYKUR Genel Müdür Vekili Yusuf Ziya Alim, bir önceki dönemin genel müdürünün uygulamaya soktuğu ve yaş çayın adeta katili olan randevulu sistemin yaş çaya verdiği zararları bir bir yok etmeye devam ediyor. Randevulu sistemle çay üreticisi haftalık çayını bir günde satmak zorunda bırakıldığından üreticiyi bahçeden koparan randevulu sistemle çay üreticileri de Gürcü işçilere yönelmek zorunda kalmıştı. Gürcü işçilerde eski Genel Müdür İmdat Sütlüoğlu'nun kendi uygulamaya soktuğu sistemde çay çay üreticisinden ton usulü fiyat anlaşması yaptığından ürün daha ağır gelsin diye çay filizini kökünden toplamış ve İmdat Sütlüoğlu, televizyon kanalında canlı yayınlanan programda o kökleri göstererek "Biz kereste fabrikası değiliz" demişti. Bir taraftan üreticiyi bahçeden koparan diğer taraftanda çayın kalitesinin bozulmaısna neden olan randevulu sistemde Sütoğlu gibi tarihin tozlu raflarına karıştı. 
ÇAYKUR Genel Müdür Vekili Yusuf Ziya Alim'in randevulu sistemde değişikliğe giderek üreticilerin haftanın en az 3-4 günü çay satabilecekleri sistemi uygulamasıyla çayda kalite yeniden yakalandı. Ayrıca, Doğu Karadeniz'de Mayıs ile Ekim ayları arasında zaman zaman 4 kez ürün alınan yaş çayda üreticiler, geçmiş dönemde uygulanan alım politikasıyla çoğunluğu Gürcü olmak üzere yabancı işçiye çay toplaması karşılığında yılda 100 Milyon Dolar civarında bir ödeme yapılmak zorunda bırakılınca ÇAYKUR Genel Müdür Vekili Alim de üreticilerinin kendi çayını kendisinin  toplaması için "Hayde Çaya Bakalım" kampanyasını başlattı. Başta üreticiler olmak üzere Rize Valisi, Belediye Başkanı, STK başkanlarının da olmak üzere her kesiminden destek gören "Hayde Çaya Bakalım" kampanyasına Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç de destek vererek kendisinin de bir çay müstahsili olarak Genel Müdür Vekili Yusuf Ziya Alim'i desteklediğini belirterek, Artvin'nden Giresun'a tüm yaş çay üreticileri olarak çayımızın devamlılığı için "Hayde Çaya Bakalım" dedi. 

Rize Ziraat Odası Başkanı Paliç, konuşmasının devamında ise şu ifadelere yer verdi: “Çayın memleketimize getirildiği zaman devlet, bu bölgedeki insanların buralarda geçim kaynağı olmadığı için hep gurbete gittiklerinden dolayı burada bir geçim kaynağı olsun diye uğraştı. O zaman ki çaylar farklı bir lezzete sahipti. 100 gramlık paketler vardı. Buradan şimdi hediye olarak anzer balı götürüyorlar, o zamanlar 100 gramlık turist çaylarını götürürlerdi. Çayımız o kadar değerliydi. Şimdiki anzer balı kadar değerliydi. Bununla birlikte 100 gramlık paketten 5 demlik çay yapılırdı. Eskiden çayların kaliteli olmasının nedeni toprakların bu kadar kimyasalla buluşmamış olmasıydı. Gübre verilirdi ama miktarı bu kadar fazla değildi. O zaman herkes çayını kendi toplardı. Elle toplama olurdu. Şimdi çay toplama Gürcülere kilo işi olarak veriliyor. Ben kilo işi verilmesine karşıyım. Tamiyi (bitkiyi) yarısından kesiyor, torbasını dökerken de hiç bakmıyor, olduğu gibi getiriyor. Ne tarlanın otunu temizliyor, ne dikeni temizliyor, ne üzerine dökülen yaprakları temizliyor olduğu gibi getiriyor. Bunlar hep yanlış. Ben çayımızın değerli olmasından yanayım. Kaliteli olmasından yanayım. Çayın mevcut durumundan şikayetçiyiz, fakat yine de çayı terketmememiz lazım. Çayı kaybedersek, şu memlekette çay olmazsa, ne daire ne arazi ne başka birşeyin değeri olur. Mevcut nüfus yarı yarıya düşer. Bu yüzden müstahsilin çayımıza sahip çıkması gerekiyor. Çaya gitmek, çayın bakımını yapmak, çayın toplanması bunlar çok güzel şeyler. Bu nedenlerle ben de 'Hayde Çaya Bakalım' hep birlikte diyorum.”