Rize'deki Dağ Köyünden Devletin Zirvesine

Rize'deki Dağ Köyünden Devletin Zirvesine
Gazeteci Sefa Salantur, Eski TBMM Başkanı Toptan'ın "orta halli bir ailenin çocuğu" olarak Rize'nin bir dağ köyünde başlayıp, devletin zirvelerine uzanan öyküsünü kaleme aldı, "Sakin Güç Köksal Toptan" başlıklı kitapla okuyucuyla buluşturdu.

Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Köksal Toptan'ın Karadeniz'in bir dağ köyünde başlayıp, devletin zirvelerine uzanan öyküsü, "Sakin Güç Köksal Toptan" başlıklı kitapla okuyucusuyla buluştu.

Gazeteci Sefa Salantur'un kaleme aldığı, Necla Feroğlu'nun editörlüğünü yaptığı kitapta, Toptan'ın 60 yıllık siyasi hayatına ilişkin çocukluk yıllarından itibaren anıları, siyasi tecrübeleri ve merkez sağın tarihçesine ışık tutacak belgeler yer alıyor.

Doğan Kitap'tan yayımlanan kitapta, Toptan'ın çocukluk ve gençlik yılları, siyasete girişi, bakanlık görevlerinde yaşadıkları, DYP'de parti içi mücadelesi, AK Parti'ye geçişi, TBMM Başkanlığı ve tecrübeleri aktarılıyor.

60 yıllık siyasi hayatında 5 darbe yaşayan Toptan’ın, demokrasi yolunda yaşadıklarının anlatıldığı kitapta, siyasetin ustaları Süleyman Demirel ve Recep Tayyip Erdoğan ile çalışmalarına yer veriliyor.

Demirel’in 1980 darbesi sonrasında zorunlu ikamete tabi tutulduğu Zincirbozan'dan yazdığı mektupların bulunduğu kitapta, görev yaptığı dönemlerde önemli toplantıların ve sohbetlerin perde arkası anlatılıyor.

"Yeni kuşaklara önemli bir yol gösterici özelliğini taşıyor"

Köksal Toptan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kitap yazılırken ortaya çıkan hayat öyküsünün içerisinde, anılarını peş peşe ekledikçe Türkiye'nin siyasi geçmişi ve bugüne gelişine ilişkin bilgilerin ortaya çıktığını söyledi.

Toptan şöyle devam etti: "Benim başımdan geçenler, özellikle yeni kuşaklara önemli bir yol gösterici özelliğini taşıyor. Bu, benim gibi orta halli bir köylü çocuğunun Rize'nin dağ köyü diyebileceğimiz bir köyünden çıkıp, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin başına, Cumhurbaşkanına vekalet ettiği için de Cumhurbaşkanlığı makamına yani kısacası Atatürk'ün oturduğu koltuğa taşıyan bir serüven bu."

Toptan, TBMM Başkanlığının her siyasetçinin özlemle baktığı bir yer olduğunu ifade ederek, "Taşra avukatı olarak hayatını sürdüren ama siyasetten hiç kopmayan, siyaseti hep seven ve siyasette geldiği makamlar için kimseye yalvarmayan ama beklentisi olan bir geçmişim olduğunu söylemeliyim." diye konuştu.

Kendisi için en önemli olayın, 9 Ağustos 2007'de TBMM Başkanı seçilmesi olduğunu dile getiren Toptan, o güne ilişkin kitapta da yer alan duygularını şöyle anlattı: "O gün ben genel merkezimizde yapılan bir törende sayın Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 'Partimizin TBMM adayı Köksal Toptan'dır.' deyince olağanüstü bir heyecan yaşadım. Kendisiyle konuşarak, diğer partileri, bağımsız milletvekili arkadaşlarımızı ziyaret ettim. Bunları bitirdikten sonra Meclis Genel Kuruluna geçtim. Toplantı saatine 15 dakika kaldı. Genel Kurul salonuna ilerlerken eşimden bir telefon geldi. Doruk Köksal adında torunumuz olduğu haberini verdiler. Sonuçlar ilan edilince rekor oyla seçilmiştim, ayrı bir heyecandı. Yaptığım teşekkür konuşmasında kürsüye çıkmadan yanımda oturan Bülent Arınç'a dedim ki, 'Biraz evvel torunum oldu, onu söyleyeyim mi?' O da, 'Çok iyi olur.' dedi. Ben de söyledim, hakikaten çok iyi oldu."

"Beze sarılı bir bebek gibi Cumhuriyetimizi korumamız, yaşatmamız, geliştirmemiz lazım"

Toptan, rekor bir oyla seçilmesinin önemli bir sorumluluk olduğunu belirterek, "İcraatımda da bu sorumluluğu, o yükü hep hissettim, hep geriden hoş bir seda bırakmak için uğraştım. İnşallah onu başarmışızdır." dedi.

Köksal Toptan, gençlerin kitaptan kendilerine bir pay çıkarabileceklerini, hayatlarını düzene sokacak yeni bir şeyler öğrenebileceklerini dile getirdi.

Atatürk'ün "Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi" sözünü hatırlatan Toptan, şöyle konuştu: "Bu kimsesizlerin kimsesi Türkiye'de, beni en yüksek makamlara getiren bu Cumhuriyettir. Herkes bilsin ve inansın ki bu yol herkese açıktır. Onun için demokrasi bizim için çok önemli. Demokrasinin dışında beni o köyden çıkarıp, buralara getirebilecek hiçbir mekanizma yok, bunu herkesin bilmesi lazım. Onun için Cumhuriyetin önemini, kıymetini bilmemiz lazım. Beze sarılı bir bebek gibi Cumhuriyetimizi korumamız, yaşatmamız, geliştirmemiz lazım. Demokrasimizi bir kavga, anarşi, terör aracı değil, sevgi, saygı ve birbirine bağlılık aracı olarak kullanmalıyız."

İnsanların birbirini daha çok sevip, kucaklayıp, anlamaya çalışması durumunda demokrasi ve Türkiye'nin gelişeceğini belirten Toptan, "Ben bu kitabı okuyan yahut dinleyen sevgili gençlerimize 'Hayal edin, hayalinizi gerçekleştirmek için çalışın, koşun, sevin ve kendinizi sevdirin' diye bir amca bir ağabey öğüdü vermek isterim." ifadelerini kullandı.

"Darbeler insanların mayasını bozdu"

Kitapta da yer alan Türkiye'de şahit olduğu darbelere ilişkin de Toptan, şunları dile getirdi: "Türkiye'deki bütün darbelere tanıklık ettim. Orada çıkarılan dersler, hayatta insan her şeyle karşılaşabiliyor. Çok iyiliğim olan insanlar oldu onların vefasızlığını, hiçbir iyiliğim olmayan kimseler oldu onların vefasını yaşadım. 12 Eylül 1980 darbesinde ben devlet bakanıydım. O gün sokağa çıkmak yasaktı. Sabah saat 10.00'da camın önünde düşünürken, yoldan arkadaş geliyor. Bunlar Saffet Arıkan Bedük ve Hasan Celal Güzel. 'Burada ne işleri var?' derken bizim eve geldiler, ellerinde bir çanta. Sabahleyin ne olur, olmaz diye Başbakanlığa gitmişler, benim odama girmişler. Orada ne kadar evrak varsa belki önemli bir şey vardır kimsenin eline geçmesin diye onları toparlayıp bana getirdiler. Bunu kimse kolay kolay yapamaz. Başka bir vesileyle çok iyiliğim olan, tek imzamla atamasını yaptığım insanların da karşıdan gelirken, beni fark edip, cadde değiştirdiklerini gördüm. Bizi şikayet edenleri gördük. Bu darbeler insanların mayasını bozdu."

"Kendi işimizi kendi içimizde çözmeyi bir kültür haline getirmemiz lazım"

Toptan, 27 Mayıs'ta gazetelerdeki yasakları da anlatarak, şöyle devam etti: "Sonraki darbelerde Meclisin kapanmamasının önemini çok iyi öğrendim. 12 Mart'ta Rahmetli Demirel'i eleştirirler, '12 Mart'ta bıraktı gitti.' diye. Sonra ben hep konuşmuşumdur bunları onunla. Parlamentoyu açık tutmayı çok önemserdi. O parlamento 15 Temmuz'da bombalandı çok üzüldüm ben. Bu parlamento gazi parlamento, İstiklal Savaşı'nı yöneten parlamento. Bu masal gibi gelir, Polatlı'da Sakarya Meydan Muharebesi yapılırken, top sesleri duyuluyordu, Meclis çalıyordu, kanun çıkarıyordu. O kadar inanmıştı ki Kurtuluş Savaşı'nı kazanmaya top sesleri vızıltı gibi geliyordu. Atatürk başta olmak üzere, aynı zamanda milletvekili olan komutanlar, parlamento çalışmasını yapıp, cepheye gidiyordu. O nedenle öyle inanıyorum ki artık darbeler dönemini Türkiye bıraktı. Başkaları bırakmayabilir, buraya çok dikkat etmemiz lazım. Türkiye'yi karıştırmak, bölmek, ülkenin başına yeni gaileler açmak isteyenler, Türkiye'de bu kavgayı başlatmak isteyebilirler. Büyük Orta Doğu Planı rafa kaldırılmış değil, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Ermenistan-Azerbaycan çatışması bütün bunlar bir oyunun parça parça sahnelenmiş planları, tuzakları. Türkiye şimdiye kadar dik durdu, iyi durdu, yek vücut durdu ama kendi işimizi kendi içimizde çözmeyi bir kültür haline getirmemiz lazım. Başkaları gelip bize demokrasi kurmaz."

Toptan, kitabı kaleme alan Gazeteci Salantur'a da teşekkürlerini iletti.

"Liderlerle çalışmış bir ismin gençlere tecrübelerini aktarmış olduk"

Kitabın yazarı Sefa Salantur da Toptan ile TBMM Başkanlığı döneminde çalışma imkanı bulduğunu dile getirdi.

Toptan'ın kitabı yazarken kendisine çok yardımcı olduğunu belirten Salantur, "Çok az soru sorduk, olayları eksiksiz anlattı. Arşiv belgeleriyle bunları destekledi ve fotoğraf arşivini de bize açtı. İki yıl süren bir çalışma oldu. Bağımsız kaynaklardan da yararlandık. Sonuç olarak Doğan Kitap'tan 320 sayfalık bir kitap olarak yayımlandı. Türk siyasi hayatına damga vurmuş Süleyman Demirel, Tayyip Erdoğan gibi liderlerle çalışmış bir ismin gençlere tecrübelerini aktarmış olduk." dedi.

koksal-toptan-2.jpg

Resmi belge kitapta

Salantur, kitapta Toptan'ın 1980 darbesinde Meclisin açık kalması için grubu bulunan siyasal partilere gönderdiği resmi belgenin de kitapta ilk kez okuyucuyla buluştuğunu söyledi.

Salantur, kitaba "Sakin Güç" adını, Toptan'ın sorunları sakinliği ve uzlaşma ile çözmesinden dolayı verdiklerini aktararak, "Bu kitapta okuyucu, bazı şeyleri ilk kez öğrenecek. Kriz anları, önemli kararların alındığı toplantıların perde arkaları var. Türkiye'nin birçok olayıyla ilgili belgeler var. Demokrasi tarihine ışık tutacak, merkez sağın tarihçesini anlatan bir kitap oldu." dedi.

Kitapta, Toptan’ın yaşamı ve siyaset sürecinde öne çıkan bazı olaylar şöyle sıralanıyor: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini Zonguldak Amele Birliğinin 50 liralık bursu ile okudu. Mesleğe atıldığında ilk işi burs aldığı kuruma vefasını göstermek oldu. Amele Birliğinin uzun yıllar avukatlığını ücretsiz üstlenirken, milletvekilliği yaptığı dönemde parlamentoda birliğin lağvedilmesinin önüne geçti.

Henüz lise öğrencisiyken 1960 darbesini yaşayan Toptan, 1970 muhtırasına ise genç bir avukat ve siyasetin başındaki toy bir delikanlı olarak yakalandı. 1980 darbesini ise bakan olarak yaşadı. İhtilal haberini Aydın Menderes'ten aldı ve Demirel’e iletmek istedi. Ancak bağlantı kuramadı. İhtilal günlerinde ise annesi Zonguldak'tan ambulansla gelerek oğluna kavuşabildi.

Toptan, 1980 darbesinde 36 yaşında Devlet Bakanıydı. Darbe onda şok etkisi yaratmıştı ve ilk kez siyaseti bırakmayı düşündü. Gözaltına alınan arkadaşlarına destek olurken Zonguldak'a gitmenin planlarını yapıyordu. Gazeteci Yavuz Donat'ı ziyareti bu planlarını değiştirecekti. Toptan, 15 gündür haber alamadığı Demirel ile Yavuz Donat sayesinde telefonla görüştükten sonra planlarından vazgeçti. Çünkü Demirel, "Mücadele" demişti. Toptan, bu söz üzerine Demirel'in Ankara'ya dönüşünü bekledi.

12 Eylül ihtilalinden sonra partilerin kapatılmasının ardından Demirel siyaset dışına itilmeye çalışılıyordu. Davalar art arda açılmıştı. Demirel, bu davalar için aralarında Köksal Toptan'ın da bulunduğu 4 hukukçu görevlendirdi. Bu davalarda Toptan'ın taktikleriyle beraat kararları verildi.

Aralarında Demirel’in de bulunduğu bazı DYP’lilerin 1983’de Zincirbozan’da zorunlu ikamete tabi tutulmaları kararlaştırıldı. Demirel, Zincirbozan’a giderken DYP’nin kurulması talimatını verdi. Toptan, sonraki günlerde Demirel’den bir mektup aldı. Okurken heyecanlandığı mektupta, DYP’nin kuruluşu ile ilgili talimatlar vardı.

Toptan, 1986'da yapılan ara seçimde bir mucizeyi başardı. Demirel’in görevlendirmesiyle Zonguldak 2. Bölgede seçime girecekti. DYP’nin oyu burada çok azdı. CHP ve ANAP favoriydi. Partili arkadaşları Zonguldak’a gelmeyerek, başka seçim çevrelerine gidiyordu. Ancak o Demirel’in desteğini aldı. Demirel Zonguldak’a gelerek, seçim çalışması yapıyordu. Sandıklar açıldığında mucize gerçekleşiyor, Toptan 6 yıl sonra TBMM’ye giriyordu. Toptan'ın en unutamadığı seçim bu olmuştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin parlamentoda sorunlu olduğunu gören Toptan, ilk kez 1989'da bir öneride bulundu. DYP Grup Başkanvekili olarak gazetecilere açıklama yapan Toptan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini önerdi. Sadece konuşmakla kalmayan Toptan, hazırladığı teklifi TBMM’de imzaya açtı. Ancak yeterli imzayı toplayamadı.

1991 seçimlerinde ülkede parçalı bir tablo çıkmıştı. ANAP yenilgiye uğrarken, DYP yüzde 27 ile birinci sırada yer almıştı. Koalisyon yapılması gerekiyordu. ANAP’tan hesap sorulacağı seçim vaadiydi. İbre SHP’ye kaydı. Görüşmelerde Milli Eğitim Bakanlığı kilit bakanlıklar arasındaydı. DYP de SHP de bakanlığı bırakmak istemiyordu. Demirel, Erdal İnönü’ye Köksal Toptan ismini verince SHP itirazını çekti.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölüm haberini aldığında Demirel ile Aydın’da üniversitenin temel atma törenindeydi. Hemen Ankara’ya döndüler. Özal’ın ardından kimin cumhurbaşkanı olacağı tartışılıyordu. Demirel’in ismi ön plana çıkmıştı. Ancak Toptan, Demirel’in cumhurbaşkanı olmasını doğru bulmuyordu. Parti içinde çekişmelerin olacağını ve bunun partiye zarar vereceğini düşünüyordu. Demirel’den randevu alarak görüşlerini dile getirdi. Ancak Demirel kararlıydı, "Cumhurbaşkanlığı reddedilecek bir makam değildir" görüşünü dile getirdi.

Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesinin sonrasında DYP’nin başına kimin geleceği tartışılıyordu. 13 Haziran 1993 günü yapılacak kongrede Genel Başkanlık için Köksal Toptan’ın da adı geçiyordu. Demirel kimseyi işaret etmedi. Toptan kongreye 3 gün kala Demirel’i ziyaret etti. Tansu Çiller havasının estiğini söyledi ancak Demirel, DYP geleneğinde delegenin bir kadına oy vermeyeceğini düşünüyordu. Toptan’a Genel Başkanlık adaylığı yolunda başarılar diledi ancak kongrede ilk tura oylamada Tansu Çiller birinci çıktı. İsmet Sezgin ile ikinci turdan çekildiler. DYP’nin yeni Genel Başkanı bir kadındı artık. 5 ay sonra yapılan olağan kongrede en fazla oyu alarak GİK’e girdi.

Toptan, 1996’da yuvasından uçtu. 7 arkadaşıyla DYP’den istifa etti. Bu istifalar Demirel’in ekibinin partiden ayrıldığı şeklinde yorumlandı. Toptan, ANAP’tan ile MHP’den ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’ten bizzat teklif aldı ancak bunları kabul etmedi. Kısa bir süre sonra Çiller ile görüşerek yuvaya tekrar döndü. 1999 seçimleri, kaybettiği tek seçim olarak siyasi hayatında yer aldı. İl yaptığı Bartın’da DYP’den girdiği seçimi kaybetti ve parlamentoya giremedi.

2000’li yıllara girildiğinde Toptan, merkez sağdaki partilerin erdiğini, yeni kurulan AK Parti’nin yükselişe geçtiğini tahmin ediyordu. AK Parti kurucuları arasında yer alan Recep Tayyip Erdoğan ile hemşehriydi. Rize’de köyleri sırt sırtaydı. Bu nedenle birbirlerine muhabbetleri vardı. Erdoğan’a, 1999 Mart'ında Pınarhisar Cezaevine girdiğinde bir kitap ve mektup göndermişti.Erdoğan ile İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde tanışıklıkları da vardı. AK Parti’ye katılan eski arkadaşları vasıtasıyla Erdoğan’dan davet almıştı. Bu durumu Demirel’e danışan Toptan, kendisinden, "Sen DYP ile özdeşleşmiş bir isimsin. DYP’den ayrılman doğru olmaz" yanıtını aldı. Demirel Toptan’ın kararlılığını görünce, geri adım attı ve Toptan AK Parti’ye katıldı.

Toptan, 2002 seçimlerinden AK Parti Zonguldak Milletvekili seçildi, Adalet Komisyonu Başkanı oldu. TBMM’nin sıcak bir gündemi bulunuyordu. Hükümete Irak’a asker gönderme yetkisi veren 1 Mart tezkeresi TBMM’de görüşülecekti. AK Parti Grubu, Genel Başkan Tayyip Erdoğan Başkanlığında konuyu değerlendirmek için basına kapalı toplanmıştı. Başbakan Abdullah Gül ve bakanlar tam kadro hazırdı. Müzakereler 3 gün sürdü. İkinci gün toplantısının bittiği günün akşamı Toptan’ın telefonu çaldı. Arayan Erdoğan’dı. Üçüncü gün toplantısında, grupta konuşmasını istiyordu. Ertesi gün kürsüdeydi. Arkadaşlarına Demirel Başbakanlığı döneminde Çekiç Güç tartışmalarını hatırlattı ve tezkerenin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Ardından yapılan oylamada çok az sayıda muhalif oy çıktı. Endişeler ortadan kalkmıştı. Ancak 1 Mart 2003 günü yapılan oylamadan beklenmeyen kar çıktı. Tezkere reddedildi.

Toptan'ın siyasi hayatının en onurlu makamı TBMM Başkanlığı oldu. 2007'de yapılan seçimde rekor bir oy olan 450 ile TBMM’nin 23. Başkanı seçildi. Seçimin yapıldığı 9 Ağustos günü torunu Doruk Köksal dünyaya geldi. İlk Meclis Başkanı Atatürk’ün koltuğundaydı. Sorumluluğu büyüktü. Uzlaşmadan yanaydı. Bu tavrını iki yılı görev yaptığı TBMM Başkanı görevinde sürdürmeye gayret etti. Her partinin eşit üyeyle temsil edildiği yeni anayasa için komisyon, TBMM İçtüzük Komisyonu, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu komisyonu ile Siyasi Etik Komisyonu kurulmasını istedi. Ancak sadece İçtüzük komisyonu oluşturulabildi.

AK Parti’ye açılan kapatma davasında "Üçüncü Yol" fikri ile yeni bir kapı araladı. İktidar partisine kapatma davası açmak olağan dışı bir olaydı. Türkiye’nin bu krizi en hafif şekilde atlatması gerekiyordu. Dava uzadıkça ekonomi olumsuz etkileniyordu. Toptan, yaptığı öneri ile AK Parti’nin kapatılmamasını ancak partinin takibe alınması önerisini getirdi. Anayasa Mahkemesi aldığı kararda, AK Parti’yi kapatacak sayısal çoğunluğa ulaşamadı. Mahkeme, partinin Hazineden aldığı yardımın yarısının kesilmesine karar verdi. Türkiye çok önemli bir badireyi atlatmıştı.

Toptan, Meclis Başkanlığı sırasında parlamentoya giren partilere eşit mesafede durmaya çaba harcadı. Bu dönemde terör saldırıları artarken DTP Meclise girmişti. DTP’ye tepkilerin yükseldiği bir dönemde Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş’ı makamında ağırladı. Her iki isme DTP’nin terörle aralarına mesafe koyması uyarısında bulundu. Aralarında geçen konuşma ilk kez kitapta yer aldı.

15 Temmuz, Toptan'ın son yaşadığı darbe girişimiydi. FETÖ’cü askerlerin kalkıştığı darbeyi kendisine gelini haber verdi. Bu sırada Çeşme’deki yazlığında olan Toptan, televizyonu açtı ve İstanbul Boğaz Köprüsü’ndeki manzarayı gördü. En çok içini Meclis’in bombalanması kanattı. Ağzından, "Meclisin ne günahı olabilir? Meclis bombalanır mı? Burası halkın Meclisi. Ali gider Veli gelir, Veli gider, Hasan gelir. Burayı bombalamanın bir gerekçesi olabilir mi?" cümleleri döküldü. Çok üzgündü. Darbelerden çok çeken bir siyasetçi olarak ömrü darbelerle mücadeleyle geçmişti. 15 Temmuz, diğerlerinden farklıydı. Yıllarca devletin içine sızan FETÖ’cüler, demokrasi ve özgürlüklere kastederek artık devletin sahibi olmak istiyordu. Böyle bir hainlik görmemişti.

koksal-toptan-1-001.jpg