Ruh Sağlığı Yasası, koruyucu ve önleyici anlayışla düzenlenmeli

Ruh Sağlığı Yasası, koruyucu ve önleyici anlayışla düzenlenmeli
Ruh Sağlığı Platformu tarafından "Ülke insanımızın ruh sağlığına gelecekte de hizmet edebilecek, tüm taraflarca kabul gören bir Ruh Sağlığı Yasası" temasıyla düzenlenen "Ruh Sağlığı Yasası 3. Çalıştayı" yapıldı.

Işık Üniversitesinin Maslak Kampüsü'nde düzenlenen çalıştayda AA muhabirine açıklamada bulunan Ruh Sağlığı Platformu Sözcüsü Klinik Psikolog Emre Konuk, çalıştayı, Türkiye'de ruh sağlığı yasasının olmamasına dikkati çekmek amacıyla düzenlediklerini söyledi. 

Ruh sağlığı yasasının, ruh sağlığı hizmeti alacak hastalar, bu hizmeti hangi ilkelere göre alacakları ve haklarının ne olduğu gibi başlıklar çerçevesinde düzenlendiğini kaydeden Konuk, hizmeti verenler açısından ise faaliyetlerinin nasıl düzenleneceğini, kimin bu faaliyetleri verebileceğini ve kimin veremeyeceğini ele aldığını belirtti.

Konuk, ruh sağlığı yasasının bu iki türünün de Türkiye'de olmadığına işaret ederek, "Sağlık yasamız 1928 tarihli. Dolayısıyla burada bir düzenleme gerekiyor. Aşağı yukarı da 50 yıldır uğraşıyoruz bu yasayı çıkarabilmek için." dedi.

Hazırlanan yeni Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı'nın üzerinde büyük zaman ve emek harcandığını ama ciddi eksiklikleri bulunduğunu ifade eden Konuk, "Bu, sistemleri oturtmuş ülkelerin faaliyetlerine baktığımız zaman uymuyor. Birçok noktada bunların düzenlenmesi gerekiyor. Hizmeti alanlar açısından 'İlkeler nasıl düzenlenecek?' kısmı iyi oturtulmuş ama ruh sağlığı hizmetini verenler açısından orada eksiklikler, yanlış anlayışlar ve yanlış perspektifler var. Bunların düzelmesi gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Meslek örgütleri yasanın oluşmasında aktif rol oynamalıdır"

Emre Konuk, yasanın hizmeti alanlar açısından insan hakları gibi oturmuş ilkelere dayandırılması gerektiğinin altını çizerek, "Yasanın 'toplum temelli' diye dilimize oturan, koruyucu, önleyici anlayışla düzenlenmesi lazım. Hizmeti verenler açısından da standartların, akreditasyon sisteminin ve sertifikasyonun oluşması ile bunların kurallara bağlanması gerekiyor. Ancak bu yasaları düzenleyici temel ilke, ruh sağlığı hizmeti veren meslek örgütlerinin ana aktör olması ve yasanın oluşmasında ve yürütülmesinde aktif rol oynamaları olmalıdır. 'Bir terapist neyi yapabilir? Hangi tür terapi geçerlidir ya da değildir?' gibi kuralları meslek örgütlerinin belirlemesi ve devletin de düzenleyici rol oynaması gerekir." diye konuştu.

Meslek örgütlerinin, uygulamayla ilgili bütün mevzuatı, yönetmelikleri ve yasayı biçimlendirecekleri için bu konuda aktif rol almaları gerektiğine dikkati çeken Konuk, "Çünkü onların uzman olduğu alanlar bunlar, ana ilke bu olmalı. Medyanın da ruh sağlığı yasası için aktif olarak destek vermesi lazım çünkü yasa yok. Düzenleme olmayınca rastgele bir sürü iş yerleri kapatılıyor. Düzenleme yok ama faaliyet vermek yasaklanıyor." ifadesini kullandı.

"Bu düzenlemeler bu işleri oturtmuş ülkelerde yok"

Emre Konuk, Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı'nın, ruh sağlığı hizmetini veren profesyonellerle ilgili bazı düzenlemeler ve onlara işaret eden ilkeler getirdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bunlardan birincisi, ruh sağlığı hizmetinin ekip işi olduğunun söylenmesi. Bu hastanede mümkün ama yalnız başına serbest çalışan bir sürü kişi var ve bunlar ekip halinde hizmet veremeyecek. 'O zaman ne olacak?' sorusu var. 'Ekip işidir.' diyerek başka hiçbir şey söylemediğiniz zaman serbest faaliyeti yasaklıyorsunuz demektir. İkincisi, psikoterapinin bir tıbbi hizmet olduğunu söylüyor. Ben terapistim, doktor da değilim. Dolayısıyla ruh sağlığı hizmeti veremeyeceğim. Yanı başımda bir hekim olursa, ekip halinde çalışırsak hizmet verebilirim. Dünyanın her yerinde ruh sağlığı hizmetinin yüzde 99'u tek başına çalışan ya da bir danışmanlık merkezinde çalışan profesyoneller tarafından verilir. Buralarda ciddi sıkıntı var.

Bir başka sıkıntıysa ailenin hiç işin içine alınmaması. Mesela aile ve çift terapisi ruh sağlığı hizmeti olarak kabul edilmiyor. Bu kabul edilmiyor demek, bunun sigortası ödenmeyecek demektir. Dolayısıyla ruh sağlığı hizmeti alınamayacak, çift ve aile terapisti bir hekimle çalışabilecek. Bu düzenlemeleri getiren bir ruh sağlığı yasası bu işleri oturtmuş ülkelerin hiçbirinde yok. Eğer ruh sağlığı hizmeti hazırlanan yasanın maddeleri kabul edilecek olursa bundan sonraki 50 yıl bunları değiştirmekle uğraşacağız demektir. Şimdi bir fırsatımız var ve bununla ilgili yasayı hazırlayıp Meclis'e sunmamız gerekiyor."

"Yasasının dünyadaki çıkış sebebi ruhsal engellilerin haklarını savunmaktır"

Toplum Ruh Sağlığı Derneği (TORSAD) Başkanı Uzman Dr. Gazi Alataş da Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı'nın Meclis'e verildiğini anımsatarak, meslek örgütlerince bir milletvekilinin başkanlığında hazırlanan ve üzerinde oldukça çalışılan tasarının eksiklikleri ve yanlışları olduğunu ifade etti.

Yasa tasarısının sivil toplum kuruluşu örgütlerinin çalışmasına güzel bir örnek oluşturduğunu söyleyen Alataş, ancak bu yasayı uygulayacak olan bakanlıklara konuyla ilgili danışılmadığını ileri sürerek, "Biz size böyle bir görev veriyoruz, sizce uygun mudur?' diye sorulmadı. Aslında detaylı bakıldığında bazı bakanlıklar için ciddi sürprizlerle dolu yasa. Tamam bir sivil toplum kuruluşunun yasa hazırlaması çok güzel, çağdaşça ama kamuya da danışmak, en azından görüş almak lazım. Bir kere burada teknik olarak çok büyük bir hata var." diye konuştu.

Yasanın bakış açısının yanlış olduğunu düşündüğünü aktaran Alataş, "Çünkü psikiyatristlerin tepede olduğu, diğer meslek örgütlerinin altında yer aldığı bir ruh sağlığı sistemi var. Yasa tasarısı var olan bu sistemi kanunileştiriyor. Halbuki ruh sağlığı yasasının dünyadaki çıkış sebebi ruhsal engellilerin haklarını savunmak içindir. Tüm dünyada psikiyatristler hastanede tedavi verirken, tedaviyi alan ruh sağlığı engellilerinin hiçbir hakları yok. Kendilerini savunamıyorlar, taleplerini kimseye söyleyemiyorlar, hastaneye zorla yatırılabiliyorlar, doktorun istediği süre kalabiliyorlar. İnsanlar fark ediyor ki burada insan hakları ihlali var. Dünyada ruh sağlığı yasasının çıkışı aslında ruh sağlığı alanında çalışan meslek örgütlerinin güçlerini de sınırlamak içindir. Ancak bu yasa taslağı var olan güçlü yapının gücünü tahkim etmek üzere yani engellilerin haklarını değil, güçlülerin haklarını savunmak için oluşturulmuş bir yasa." değerlendirmesinde bulundu.

"Ruh sağlığı yasasının temel sorunu Türkiye'deki medeni kanundan başlıyor"

Uzman Dr. Alataş, yasanın aslında engellilerin haklarını, kanuna, psikiyatristlere, sağlık çalışanlarına karşı koruyan anlayışla kısa bir metin halinde hazırlanmasının yeterli olacağını belirterek, şunları anlattı: "Bizim zaten engelliler kanunumuz var, birçok düzenleme orada yapılmış durumda. Ancak ruh sağlığı yasasının temel sorunu Türkiye'de medeni kanundan başlayan bir sorun. Türkiye'deki medeni kanun ruh sağlığında sorun yaşayan insanları özellikle akıl hastalarını tamamen yok sayıyor. Sadece miras hakkı var, onun dışında evlenme, mal edinme ya da satma, oy verme ve kendi hayatında herhangi bir tasarrufta bulunma hakkını yok sayıyor. Biz medeni kanunumuzu İsviçre'den almışız. Arada ufak tefek düzeltmeler yapılmış olsa bile özü 1912'ye ait. İsviçre 2007'de Birleşmiş Milletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi çıktıktan sonra kendi medeni kanununu bu sözleşmeye adapte etti ama biz etmedik. Bizde gerçekten çağdaş yaklaşımdan uzak bir medeni kanun var. Bence buradan başlamak lazım."

Çalıştayda, "Ruh Sağlığı Hizmetlerini Düzenleyen Yasalar", "Ruh Sağlığı Hizmeti Veren Meslekler ve Ruh Sağlığı Yasası", "Ruh Sağlığı Hizmetlerinin Uygulanmasıyla İlgili Yasalar, Ruh Sağlığı Meslekleri ve Yeterlikler", "Ruh Sağlığı Yasası: Koruyucu Hizmet, İyileştirici Hizmet ve Sosyal Hizmet", "Psikoterapi: Sınırlar, Yetkiler, Asgari Eğitim Kriterleri, Meslekler" başlıkları ele alındı.