Sedat Peker: Bana Deli Gömleği Gibi Gömlek Giydirtmek İstediler

Sedat Peker: Bana Deli Gömleği Gibi Gömlek Giydirtmek İstediler
Ünlü iş adamı Sedat Peker, yıllardır mafya etiketinin üzerine yapıştırılmak istenmesini Libyalı bir subayın tatil için geldiği Türkiye’de akıl hastanesinin yanından geçerken deli gömleği giydirilerek akıl hastanesine yatırılmasına benzetti.

Ünlü iş adamı Sedat Peker, sosyal medya hesaplarından paylaşımında, yıllarca mafya gömleğinin kendisine giydirilmek istendiğine dikkat çekerek, mafya olduğu yönünde toplumda oluşturulmaya çalışılan algı operasyonunun kimi zamanlar çok üst düzeyde sistematik bir şekilde başarılı olduğunu ve bazı dönemlerde kendisinin de bu algı operasyonu karşısında direncinin kırılarak gerçekten mafya olduğuna inanacak konuma geldiğini vurgulayarak, “Maalesef ki yaşadığımız ülkede de şahsıma mafya gömleğini giydirmek istediler. Ben ise buna hep direndim. Hiçbir zaman kabul etmedim. Ellerinde ki imkanlar sayesinde bazı dönemler toplumdaki algı operasyonunda o kadar başarılı olmuşlardı ki neredeyse benim bile direncim kırılacak hale gelmişti. Hiç unutmam bir gazeteci arkadaşımızla muhabbet ederken, benim mafya olmamla ilgili bir soru sormasında ‘ben mafya değilim’ demiştim. Kendiside tebessüm ederek, ‘ancak bütün herkes öyle söylüyor’, dediğinde; bende cevaben ‘bütün herkesin öyle söylemesi çok önemli değil,esas önemli olan benim ne söylediğimdir’ demiştim. ‘Eğer ben bunu kabul edersem işte o zaman mafya olurum’ diye de eklemiştim.” dedi.

İşte Peker’in kendisine deli gömleği gibi mafya gömleğinin giydirilmek istenmesine ilişkin sosyal medya hesaplarındaki o paylaşımı:

Kıymetli Dostlarım,

Hayatımın her döneminde; hem delilerin, hem de dahilerin hayatlarına karşı büyük bir ilgi duydum. Bu sebeple mümkün olduğu kadar hem delilerle hem de dahilerle ilgili yazılmış biyografi, otobiyografi ve anı kitaplarını okuma gayreti içersinde oldum.

İçimi en çok yaralayanlar ise “Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi”nin ilk dönemlerinde hatta bu ismi almadan önceki dönemlerinde ki doktorların ve sağlık görevlilerinin anılarını yazdığı kitaplar, beni genellikle hüzne sürükleyip, melankolik bir ruh haline bürünmeme sebep oluyordu.

Tabi ki bazıları ise direkt olarak, dehşete düşmemi sağlıyordu. Bunlardan bir tanesini hatırlayabildiğim kadarıyla sizlerle paylaşmak isterim. Libya’da görev yapan bir subay, ülkesindeki tatil zamanı ailesiyle beraber Türkiye’ye gelmiş. Arabasında benzin bitince, arabadan bidonunu alıp, benzin aramak için yürümeye başlayınca (Rahat yürümek için paçalarını ve kollarını da kıvırarak yürüyormuş.) akıl hastanesinin çevresinden geçerken, görevliler bunu yakalamışlar. Türkçe bilmediği için derdini anlatamadığından ve ayrıca da direndiği içinde tehlikeli delilere uyguladıkları zor kullanma yöntemini uygulayıp, adamı deli hastenesinin içine getirmişler.

Sonrası ise korku filimlerini bile aratmayacak cinsten önce şok yapmışlar, sonrasında ise vücudu kasan deli haplarından vermişler. Üçüncü günün sonunda kendini arayan yakınlarının, Libya konsolosluğuna başvurması sayesinde, konsolosluğun yardımıyla adamı orada bulup, çıkarabilmişler. Bu, kötü başlasa da sonu iyi biten bir hikaye…

O dönemlerde kötü niyetli akrabaların yedirdiği rüşvetlerle mirastan men edilmek için deli hastanesine yollanarak, bir daha oralardan çıkamayan ve orada hayatı son bulan nice insanların, sayılarının çokluğundan ise bahsetmeme inanın gerek bile yok..

Libyalı subayın başına gelen bu olayı her hatırladığımda şahsıma yapılmak istenen şeyin de bunun aynısı olduğunu düşünürüm. Daha doğrusu sonunun aynı şekilde yani iyi son ile neticelenmesini isterim. Libyalı subaya deli olmadığı halde zorla deli gömleğini giydirdiler.

Maalesef ki yaşadığımız ülkede de şahsıma mafya gömleğini giydirmek istediler. Ben ise buna hep direndim. Hiçbir zaman kabul etmedim. Ellerinde ki imkanlar sayesinde bazı dönemler toplumdaki algı operasyonunda o kadar başarılı olmuşlardı ki neredeyse benim bile direncim kırılacak hale gelmişti.

Hiç unutmam bir gazeteci arkadaşımızla muhabbet ederken, benim mafya olmamla ilgili bir soru sormasında ben mafya değilim demiştim. Kendiside tebessüm ederek, ancak bütün herkes öyle söylüyor, dediğinde; bende cevaben bütün herkesin öyle söylemesi çok önemli değil,esas önemli olan benim ne söylediğimdir demiştim. Eğer ben bunu kabul edersem işte o zaman mafya olurum diye de eklemiştim.

İnternetin icad edilmesi sayesinde sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla şahsımın gerçek hikayesini, sizlerle her gün yavaş yavaş paylaşmaya başladığımdan beri toplumda ciddi olarak, vicdani bir rahatsızlık oluştu ve sayıca ciddi oranda ki insanların düşüncelerinde ki değişim bu arkadaşımızın da dikkatini çekmiş olacak ki geçenlerde karşılaştığımızda yine bu konu açıldı. Kendisi ile muhabbet ettik. Muhabbetin sonunda gerçekten haklıymışsın. O zaman bir tek sen mafya olmadığına inanıyordun. Şimdi ise ülkenin çok büyük bir bölümü senin mafya olmadığını düşünüyor demişti.

Ben henüz 16 yaşındayken, Nizam-ı Alem Ülküsü, İ’lay-ı Kelimetullah davası gibi büyük bir davaya inanıyordum. 16 yaşımdayken bütün dünyanın inandığım davanın etkisi altına alınabileceğine inanmış olan ve bunun içinde mücadele etmeye yemin etmiş şahsıma, mafyalık gibi sınırları belli bir organizasyonu kendine hedef olarak seç demek, bence her şeyden önce zaten bana yapılabilecek en büyük hakarettir.

Ben henüz 16 yaşımdayken, tüm dünyayı hayal etmişim. 25 yaşına geldikten sonra ise belli bir organizasyonun başında ki adam olmayı mı kabul edeceğim? Yani mafya babası olmayı… Bu biraz önce de söylediğim gibi bence şahsıma yapılmış en büyük hakarettir.

Ben hayatımın hiçbir döneminde çok sakin, çok normal bir adam olduğumu söylemedim. Bunu geçmişteki tüm röportajlarımda da görebilirsiniz. Ancak benim normal olmamam demek, hayallerimin normal olmaması demektir. Hedeflerimin normal olmaması demektir.

Vallahi hiç kimse kusura bakmasın, hem beni sevenlere hem de sevmeyenlere tekrardan duyurmak istiyorum. Ben 16 yaşındaki durduğum yerdeyim. O günden bugüne de Nizam-ı Alem Ülküsü, İ’lay-ı Kelimetullah davasından vazgeçmedim (Yani tüm cihan-ı aleme YÜCE ALLAH’ın adının ve adaletinin Türk Milletinin rehberliğinde hakim olma davasından).

Yani benim hesabım, hayallerim, tüm dünya üzerinedir. Bana sınır koymak isteyenlere son sözüm: Dikkat edin, bana giydirmek istediğiniz bu mafya gömleğini, bir gün belki de siz giyersiniz ve hayat boyuda bu gömlekle gezersiniz. Tarih tekerrürden ibarettir(Unutmayın kimse yaptığı kötülüğü yaşamadan ölmezmiş.).

BİR UMUTTUR YAŞAMAK

SEDAT PEKER