Türk Eğitim-Sen Rize Şube Başkanı Köseoğlu'ndan Dönem Sonu Açıklaması

Türk Eğitim-Sen Rize Şube Başkanı Köseoğlu'ndan Dönem Sonu Açıklaması
Türkiye Kamu-Sen Rize İl Temsilcisi ve Türk Eğitim-Sen Rize Şube Başkanı Murat Köseoğlu, 2017-18 Eğitim-Öğretim yılının ilk yarıyılının sona ermesi dolayısıyla açıklamada bulundu.

Köseoğlu, yazılı açıklamasında şunları kaydetti: 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılının ilk yarıyılı bugün sona eriyor. İlk yarıyıl eğitimciler ve öğrenciler açısından sınav sistemleri konusunda bazı değişikliklerle başladı. Bilindiği gibi TEOG kaldırıldı, yeni lise geçiş sistemi getirildi; üniversiteye giriş sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. Gerek ortaöğretim gerek üniversiteye girişteki değişikler neticesinde nasıl dönütler alacağımızı önümüzdeki süreçte çok daha iyi göreceğiz. Ancak sendika olarak endişelerimizi, beklentilerimizi bu süreçte kamuoyuyla sık sık paylaşmıştık. Öte yandan bu yarıyıl atama bekleyen öğretmenlerin talepleri karşılanmamıştır. Söz verilen ek 10 bin atama talebi yerine getirilmemiştir. Öğretmen açığı yine ücretli öğretmenler eliyle giderilmektedir. Kalabalık sınıflar, fiziki mekân yetersizlikleri, okullaşma oranlarının düşüklüğü, okullarda şiddet yine bu yarı yıla damga vuran konular arasında yer almıştır. İl içi özür tayini bekleyenler mağdur edilmiştir. Alan değişikliği sınırlı tutulmuştur. Bu sorunlar milli eğitimde giderek büyüyen kartopuna dönüşmüştür.

Öğretmen atamaları: 2018 yılında 20 bin öğretmen ataması yapılacak, peki 20 bin atama hangi derde deva olacak? 450 bin atama bekleyen öğretmen varken, bu sayıya her yıl mezun olan 40 bin civarındaki öğretmen eklenirken, öğretmen açığı 65 bine yakın ücretli öğretmen ile giderilmeye çalışılırken, ücretli öğretmenlerin bir kısmı iki yıllık meslek yüksekokulu mezunu iken, pedagojik formasyona sahip değilken, norm kadro açığı 110 bine yakınken, Milli Eğitim Bakanlığı sadece 20 bin atama ile neyi, nasıl çözecek? Üstelik Cumhurbaşkanı’nın referandum öncesinde verdiği ek 10 bin atama sözü hala yerine getirilmedi. Bu sözü biz eğitimciler de unutmadık, gençlerimiz de unutmadı. Bakanlık neden Şubat ayında yapılacak atamalara ek 10 bin atamayı da dahil etmiyor? MEB’den talebimiz Şubat’ta yapılacağı ilan edilen 20 bin atamaya 10 bin ilave yapması ve böylece Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünün de havada kalmamasının sağlanmasıdır. Ayrıca 2018 yılı için de toplam 100 bin atama istiyoruz.

Türkiye ekonomisi TÜİK’in verilerine göre 2017 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 11.1 büyüdü. Dolayısıyla yüzde 11 oranındaki büyümeden eğitime, öğretmen atamalarına pay ayırmak ülkemizin kalkınmasında çok önemlidir. Bu büyüme rakamları ortada iken, hiç kimse ‘bütçe imkanları atama yapmaya elverişli değil’ masalının arkasına saklanmaz.

Şunu da belirtmeliyiz ki; Türkiye’deki öğretmen ihtiyacını sadece ders yüküne göre belirlerseniz, hata yapmış olursunuz. Atama bekleyen öğretmenleri akşamları ya da hafta sonları destekleme kurslarında ya da okul dışında da eğitim-öğretim faaliyetlerini takip etmeleri için görevlendirebiliriz. Bakanlık tüm bunları projelendirerek, Türkiye’nin öğretmen açığı ve atama bekleyen öğretmen problemini çözebilir.

Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımı: Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımı Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı en büyük hatalardan birisidir. Torpile, yandaşlığa, sübjektif değerlendirmelere dayalı olan, şeffaflıktan nasibini almamış mülakatlı öğretmen alımı birçok öğretmenin hakkının yenmesine neden olmuştur. KPSS’den 90-95 puan alanlar mülakatta elenirken, 60 puan alanlar öğretmen olarak atanmıştır. Bu konudaki tepkiler o kadar fazladır ki, son olarak Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Önümüzdeki dönemde güvenlik soruşturmasında elenenler dışında geri kalan öğretmen adaylarının kendi yazılı puanı ne ise ona göre atamasını yapacağız.” demiştir. Bu sözlerin ardından Şubat atamalarının nasıl yapılacağını hep birlikte göreceğiz. Bakan Yılmaz’ın bu açıklaması yerine getirilecek midir, yani mülakat geçti-kadı şeklinde yapılarak, atamalar yazılı sınava göre yapılacak mıdır,  yoksa açıklama sahipsiz mi kalacaktır? Sendika olarak talebimiz şudur: Öğretmen atamalarında elbette güvenlik soruşturması dikkate alınmalıdır, ama atamalar tamamen KPSS puan üstünlüğüne göre gerçekleştirilmelidir.

Öğretmen odaları ücretli, sözleşmeli, kadrolu olmak üzere üç ayrı istihdam türü ile bölük pörçük edilmiştir. Çalışma barışı bozulmakta, verim giderek düşmektedir. Sendikamızın talebi sözleşmeli, ücretli öğretmen modellerinin kaldırılarak, tüm öğretmenlerin kadrolu olarak istihdam edilmesidir. Ücra yerlerde öğretmenlerin görev yapmasını sağlamanın yolu bellidir. Mahrumiyet tazminatı verilerek, bu bölgelerde öğretmenlerin görev yapması sağlanabilir. Bu şekilde öğretmenlerimiz gönüllülük esasına göre çalışacak ve diğer meslektaşlarından daha yüksek ücret alarak, teşvik edilecektir.

Bilindiği gibi mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere fazladan çalıştıkları süre için puan verilmektedir. Sendikamızın talebi her yıl puanın yüzde 100 artırılmasıydı. Ancak MEB teklifimizi 1. yıl yüzde 25, 2. yıl yüze 50, 3. yıl yüzde 100 şeklinde yıllara yayarak hayata geçirdi.

Yeni lise geçiş sistemi: Bu eğitim-öğretim döneminde Teog kaldırıldı, yerine yeni lise geçiş sistemi getirildi. Alelacele, tartışılmadan, çok kısa bir süre içinde getirilen yeni sistem, tüm hazırlıklarını Teog’a göre yapan 8. sınıf öğrencilerini ve ailelerini tedirgin etti. Öğrenciler bu yıl ne yazık ki neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar.

 En iyi okul eve en yakın okuldur düşüncesiyle yola çıkıldı, ancak önümüzdeki kayıt döneminde birçok sorunun yaşanacağı aşikardır. 1 milyon 300 bin 8. sınıf öğrencisinin yüzde 10’u sınavla öğrenci alacak okullara yerleşecek iken, diğer öğrencilerin ise sadece 5 tercih hakkı olacaktır. Peki bu 5 okul hangi tür okullar olacak? Meslek liseleri ya da imam hatip okullarına talebin az olduğu düşünüldüğünde, her mahallede yeterli sayıda akademik lise açılacak mıdır?

Okullarımızın kapasitesinin, fiziki imkânlarının talebi karşılamayacağı düşünüldüğünde, yeniden 80-90 kişilik sınıflara dönüş mü olacaktır? Öte yandan milli eğitimimizin yüzde 65’e yüzde 35 oranında akademik eğitim ve mesleki eğitim dengesini oluşturma hedefini nereye koyacağız?

Mahalleler arasında bile okul niteliği açısından farklar olduğu düşünüldüğünde, bu sistem sahte adres beyanlarını artırmayacak mıdır ya da aileler istedikleri okulların yakınında ev tutmayacak mıdır? Şunu söyleyebiliriz; kayıt döneminde sahte adres beyanları ya da taşınmalarda bariz bir artış görülecektir.

Bu minvalde; akademik lise sayısı ve kontenjanlar artmadıkça, öğretmen açığı giderilmedikçe, ezbere değil, sorgulamaya, araştırmaya yönelik eğitim sistemi dizayn edilmedikçe hangi sistemi getirirseniz getirin eğitimde başarı yakalamanız mümkün değildir.

Üstelik bu sistemin önümüzdeki süreçte sınavsız eğitimin önünü açacağını düşünmek mümkün değildir. Zaten getirilen yeni (!) sistem de bir kez daha göstermiştir ki; sınav kaçınılmazdır. Ölçmeye dayalı bir sistem en doğru sistemdir. Öte yandan yeni sistem özel kurs, özel ders v.b. ihtiyaçları ortadan kaldırmayacaktır. Unutulmamalıdır ki; yarış olduğu müddetçe aileler, öğrenciler ek tedbirlere ihtiyaç duyacaktır.

Okullarda şiddet: Öğretmenlere yönelik şiddet gün geçtikçe artmaktadır. Yıllarını mesleğine adayan, topluma yararlı bireyler yetiştirmek için gece gündüz çabalayan, gerektiğinde öğrencisinin karnını doyuran, cebine harçlık koyan, öğrencilerini çocukları ile bir tutan öğretmenlerimizin vahşi saldırılara maruz kalması, katledilmesi Türk milli eğitimi adına bir utançtır. Öğretmenlere yönelik şiddet yıllardan beri sendikamızın üzerinde hassasiyetle durduğu konulardan birisidir. Eylemlerle, basın açıklamalarıyla bu yaşanan saldırılara her zaman tepki gösteren sendikamız; psikolojik danışmanlık hizmetlerinin ve disiplin yönetmeliklerinin yetersizliğinin, okullarda güvenlik önlemlerinin alınmamasının, öğretmenlerin itibarlarının ve öğrenciler üzerindeki etkinliğinin azaltılmasının, okul çevresinin denetlenmemesinin, sınıf mevcutlarının fazla olmasının tüm bu şiddete zemin hazırlığına dikkat çekmektedir.

Öğretmenlerin hunharca katledilmesini, darp edilmesini, sözlü ve psikolojik şiddete uğramasını sadece lanetlemenin yetmeyeceğini, Milli Eğitim Bakanlığı'nın konuyla ilgili ivedi tedbirler alması gerektiğini söylemekten adeta dilimizde tüy bitti. Ne yazık ki bugüne kadar değişen bir şey olmadı. Öğretmenlerimiz çok acıdır ki, kendi öğrencileri ya da veliler tarafından her türlü hakarete maruz kalmakta, korkutulmakta, sindirilmektedir. Öğretmenlerimiz ne yazık ki öğrencisinden korkan bir meslek grubu haline getirilmiştir.

Oysa Hz. Ali, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demişti. Ulu Önder Atatürk öğretmenlere verdiği değeri, “Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. ” şeklinde ifade etmiştir. Bugün ise öğretmenlerin nasıl küçük düşürüldüğüne, horlandığında, itibar kaybı yaşadığına, şiddete uğradığına, katledildiğine tanık oluyoruz. Ne oluyor böyle? Çocuklarımıza ne oluyor? Biz öğretmenler bunları hak etmek için ne yaptık? Vatan sevgisiyle, milletine hayırlı evlat yetiştirmek için emek verdiğimiz, evlatlarımızdan ayırmadığımız öğrencilerimiz nasıl olur da eline silah alır, öğretmenlerini tehdit eder, hatta öldürür? Bunu aklımız mantığımız almıyor, asla kabul etmiyoruz. 

Başta Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı olmak üzere tüm yetkilileri öğretmenlere yönelik şiddete karşı ortak hareket etmeye çağırıyoruz. Toplumumuz bu konuya mutlaka duyarlı davranmalıdır. Öğretmenlerin itibar kaybı yaşamasının bir sonucu olan şiddet olayları milletimizin çözmesi gereken en öncelikli problemlerindendir. Hiç kimsenin yaşananları film seyreder gibi seyretme lüksü yoktur. Öğretmenlerin kaybettiği itibarı yeniden kazandırılmalı, bir milleti geleceğe hazırlayan öğretmenlere hak ettikleri değer verilmelidir.

ARTIK OKULLARDA ŞİDDET SON BULSUN. Okullar sevgi yuvalarıdır. Okullarda şiddete asla yer yoktur. Anne babalardan da istirham ediyoruz: Çocuklarınızı öğretmen sevgisiyle yetiştirin. Öğretmenlerimizi yüceltin. Öğretmenlerimize sahip çıkmak, evlatlarınıza, onların geleceklerine sahip çıkmak demektir.

Yönetici atamaları: Mevcut yönetici atama yönetmeliği, bilginin, tecrübenin, liyakatın esas alındığı bir yönetmelik değildir. Aksine torpilli insanların makamlara getirildiği, haksızlıklara yol açan, alın terini, emeği görmezden gelen bir yönetmeliktir. Bu yönetmelikle birlikte okul yöneticiliğine ehil olmayan kişiler getirilmiş, yandaşlar baş tacı yapılmıştır. Konuyla ilgili sendikamızın sayısız girişimi olmuştur. Sendikamız hukuk yoluna başvurmuş MEB yetkilileri ile çok sayıda görüşme yapmış, eylem ve basın açıklamaları ile yönetmeliğin değiştirilmesini istemiştir. Torpilli insanlar iş başına getirildiğinde neler olduğu görülmesine rağmen, MEB bu yönetmeliği ısrarla değiştirmemektedir. Her şeyden önce 15 Temmuz felaketini yaşamış bu ülke, yandaş anlayışına artık nokta koymalıdır. Aksi taktirde yine büyük felaketlerin ülkemizin başına açılmayacağının garantisini kimse veremez.

Okul idare etmekten bihaber insanların, torpil listeleri ile makamlara getirilmeleri yüz karası bir durumdur. Bu ülkede mülakatta torpil listelerinin elden gele dolaştığına, insanların nasıl fişlendiğine, kabiliyetsiz insanların nasıl makamlara getirildiğine tanıklık ettik.  Buradan geç de olsa liyakat vurgusu yapanlara sesleniyoruz: Hep birlikte mülakatın kaldırılmasını ve adil bir yönetici atama sisteminin kurgulanmasını sağlayabiliriz. Mülakat devam ettiği sürece başarısızlıklar artacak ve Türk milli eğitimi istenilen noktaya ulaşamayacaktır. Öte yandan bu yönetmelik okul yöneticilerinin 4 yıl görevde kalması üzerine bina edilmiştir. Görev süresinin 4 yıl daha uzatılması yine torpile bağlıdır. Buradan soruyoruz: Bir okul yöneticisi 4 ya da 8 yıl sonra bu görevinin sona ereceğini bilirken, kurum kültürü oluşturabilir misiniz? O okul yöneticisi kurumunu nasıl sahiplenebilir?

Bilindiği gibi yönetici atama yönetmeliğine açtığımız davalar sonucunda çok sayıda yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Bu kararların çoğu MEB tarafından uygulanmamıştır. Yine şube müdürlüğü atamalarında da sendikamızın açtığı dava sonucunda yürütmeyi durdurma kararı verilmiş ancak 1709 şube müdürü görevden alınmamıştır. MEB’in yargı kararlarını uygulamaması, Türkiye’de haktan, adaletten bahsetmemizi mümkün kılmamaktadır. Türkiye hukuk çizgisinden uzaklaştıkça, içe kapanmaya başlamaktadır. İkinci yarı yılda yargı kararlarının uygulandığı bir Türkiye görmek istiyoruz.

İller arası/İl içi özür grubu tayinleri: Ne yazık ki il içi özür grubu mağdurlarının sorunları çözülememiştir. Aynı ilde olmasına rağmen aralarında yüzlerce kilometre olan ilçelerde yaşayan eşlerin aile bütünlükleri yıllardır sağlanamamıştır. Örneğin Antalya’nın Gazipaşa İlçesi ile Kaş ilçesi arası tam 367 kilometredir. Bu iki ilçe arasındaki mesafe iki il arasındaki mesafeden bile fazladır. Gazipaşa’da yaşayan bir eş Kaş’taki eşinin yanına gidememekte, bu şekilde ailesi parçalanmaktadır. Oysa belli bir kilometre sınırı ve yıl baz alınarak bu soruna çözüm bulunabilir. Yine il içi özür grubu tayinlerinde, tıpkı mahrumiyet bölgelerinde getirilen artırımlı puan sistemi gibi bir puanlama sistemi getirilebilir.

Sadece il içi değil, iller arası özür grubu mağduriyeti de devam etmektedir. Çocuklarını göremeyen, büyüdüklerine tanıklık edemeyen aileler büyük bir endişe içindedir. Bu iş öyle bir hal almıştır ki bazı eşler boşanma noktasına dahi gelmiştir. Tüm bunlara rağmen MEB 2018 Ocak ayı özür grubu tayinlerinde yine il/ilçe emri uygulamasına yer vermemiştir. Bu durum hem iller arası hem de il içi tayin isteyenleri hüsrana uğratmıştır.

2018 Ocak ayı mazerete bağlı yer değişikliği işlemlerinde sözleşmeli öğretmenlere de hak tanınması ve kadro yetersizliğinden dolayı yer değişikliği yapamayacakları için mağdur olacak öğretmenlerimize il/ilçe emri hakkının mutlaka verilmesi gerekmektedir.

Alan değişikliği:  MEB yıllardır dile getirilen alan değişikliğini ne yazık ki çok sınırlı tutmuştur. Oysa azar azar alan değişikliği yapılsa, yıllar içerisinde bu talep tamamen ortadan kalkacaktır. MEB’in alan değişikliği talebinde beklentileri karşılamaması, buna öğretmen atamalarını gerekçe göstermesi kabul edilebilir değildir. Alan değişikliğine bir formül bulunmazsa, önümüzdeki süreçte alan değişikliği talebi daha da artacak ve sorun içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. MEB diplomaya bağlı alan değişikliği taleplerini karşılamaktan çekinmemelidir.  

Yardımcı Hizmetler Sınıfının Sorunları: Türk Eğitim-Sen olarak Yardımcı Hizmetler Sınıfı ile ilgili taleplerimizi Milli Eğitim Bakanlığı’na iletiyoruz. Bu taleplerimizden bazıları şu şekildedir: Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapan personele bir kereye mahsus sınavsız Genel İdare Hizmetleri sınıfına geçiş hakkı verilmelidir. Her yıl eğitim-öğretim yılı başında ödenen “Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği”; brüt bir maaş tutarında ve hizmet sınıfı ayrımı yapılmadan, MEB ve Yüksek Öğretim personelinin tamamına ödenmelidir. Yardımcı Hizmetler Sınıfında çalışan personel ek göstergeden yararlanmalıdır. Görev tanımlarının yapılması ve memur ve hizmetlilerle ilgili sübjektif değerlendirmelere yol açan “İdarenin vereceği diğer görevleri de yapar.” İbaresi ile diğer mevzuatlardaki benzer ifadeler kaldırılmalıdır. Devlet Parasız Yatılılık burslarında öğretmenlere ayrılan kontenjandan hizmetliler ve tüm eğitim çalışanları yararlanmalıdır. Öte yandan okullarda hizmetli kadrosunda çalıştırılan personel yeterli eğitimi almadığı, hatta görevi olmadığı halde kaloriferci gibi çalıştırılmaktadır. Bu konu çalışanları mağdur ettiği gibi güvenlik açısından da son derece tehlikelidir. Hizmetlilerin kaloriferci olarak çalıştırılması önlenmeli, eleman yokluğundan çalıştırılmak zorunda kalınıyorsa mutlaka bu konuda gereken eğitimi almaları sağlanmalı ve kendilerine bu görevleri ile ilgili ayrıca ücret ya da tazminat ödenmelidir.

2017-2018 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarıyılı sona ererken; Milli Eğitim Bakanlığı 2019 yılı sonuna kadar tüm okulların tam gün eğitime geçmesi hedefini de gerçekleştirmek için çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Ancak bu yapılırken, okul ve derslik sayısı tam gün eğitime geçilmesi hedefi doğrultusunda yeterli sayıda artırılmalıdır.  Buradan MEB’i uyarıyoruz: Gerekli alt yapı hazırlanmadan, derslik sayısı artırılmadan, öğrenciler ve öğretmenler için tüm tedbirler alınmadan tam gün eğitime geçilirse, 4+4+4 sisteminde olduğu gibi bir kısım öğretmenimizin norm kadro fazlası olması söz konusu olabilecek ve daha başka birçok sorun da yaşanabilecektir.

Öte yandan tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve eğitim çalışanlarımıza iyi tatiller diliyoruz. Çocuklarımız, öğretmenlerimiz bu tatil dönemini bol bol dinlenerek geçirsinler. İkinci yarıyıl umuyoruz ki; eğitimcilerin taleplerinin karşılandığı, eğitimin önemli meselelerinin çözüldüğü bir dönem olur.