Yaş Çay Üreticisinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Açık Mektup

Yaş Çay Üreticisinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Açık Mektup
Çay ve Çaykur’un nasıl bir felakete doğru yol aldığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a duyurabilmek amacıyla "Çaycı" rumuzuyla açık mektup yazdı.

Çaykur’un fabrikaları üretime yetiştirememesi, yaş çayda kontenjan ve randevu sistemini sezonun hemen başında uygulamaya koyması nedeniyle düşük fiyatlarda özel sektöre çay satmak zorunda kalan yaş çay üreticisinden çay ve Çaykur’un nasıl bir felakete sürüklendiğine dair Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup…

İşte o mektup:

Sayın Cumhurbaşkanım, bölge için, dile getirmiş olduğunuz muhteşem vaatlerinizin yanı sıra çok önemli bir konu olan çay ile ilgili size iletmek istediğim açık mektubumdur...

ÇAYIMIZDA KALİTE

Çaykur’da her şey öyle Genel Müdürün medya önünde hava attığı gibi iyiye falan gittiği doğru değil, Fakat konumuz farklı olduğu için esasen düzelmeyen ve iyi gitmeyen en önemli husus "çaydaki kalite".

Bu kalite düşüşünün nedenini, konunun uzmanları, tahsilini tarım üzerine yapmış çalışanlar ve elbette ki Çaykur ve özel sektör üst yöneticileri çok daha iyi bilirler. Fakat benim de şahsen gördüğüm ve her gün içerisinde bulunduğum çaylık alanlar, gezdiğim çay alım yerleri ve Yaş Çay Fabrikalarındaki izlenimlerimize dayanarak naçizane tespitlerim olmuştur.

Yıllardır ülkenin her yerinden çay tüketicisinin “Çayda artık eski tadı, eski aromayı bulamıyoruz, çaylarımız tozlu-çöplü” diye yakınmalarını hepimiz iyi bilip yakından şahit olmaktayız. Sonuçta, başta nihai çay tüketicileri olmak üzere herkesin kendince haklılık payı olduğunu düşünüp, çaydaki kalitenin bozulduğunu yıllarca görmezden gelerek gereken önlemi Çaykur ve çayla geçimini sağlayan tüm sorumlular almamışlardır.

Bu günlerde “Yapraktan Bardağa uzanan hikâye adı altında” belgeseller hazırlanıyor. Çayın nihai tüketiciye ulaşıncaya kadarki zorlu serüveni gerek yazılı, gerek görsel medya ile tüm Türkiye’ye gösterilme aşamasında. Hatta Milli Yayıncı Kuruluşumuz TRT, Çay ve Çaykur’la ilgili özel belgesel çekimi bile yapmakta. Bu çekimlerde kullanılan figürler, belirlenen çaylıklar ve çekimin yapıldığı mekânlar 760 bin dekar çaylık alanı acaba temsil ediyor mu? Çay keserken görüntülenen kişiler 200 bin aileden yüzde kaçına benziyor? Sadece güneşli havalarda mı kesiliyor ki çay? Çay alım yerlerinde habersiz çekim yapılabilme cesareti gösterilebiliyor mu? Her gün toplanan binlerce ton çayın hangi şartlarda ve kimler tarafından toplandığı yöredeki herkes tarafından iyi bilinmesine rağmen, neden belgesellerde tozpembe bir mizansen hazırlanarak Türkiye halkı yanlış bilgilendirilmeye çalışılıyor? Bu konulara ilişkin daha onlarca soru sormak mümkünken yeterli cevap alınamayacağını bilerek susmaktayız.

Birkaç gün önce çay fiyatı açıklandı, belirlenen çay fiyatını kimi normal buluyor kimi de simit+çay hesabı yaparak (haklı da olarak) yeterli görmüyor. Her ne olursa olsun belirlenen bu fiyat, Ülkemize, bölgemize ve çay müstahsilimize hayırlı olsun. Yüce Allah, cefakâr çay tarımcısına hayırla ürünlerini satıp, helalinden kazanarak, alacakları çay paralarını ağız tadıyla yemeyi nasip etsin. Ancak, müstahsilin fabrikalara sattığı çayın evsafa uygun olmayışından, ne yazık ki bu insanların helal rızkın dışında bir haram kazançla karşı karşıya kalmaların önü açılmıştır. Çaylıkların yıllardır yenilenememiş olmasından dolayı çayda zaten bitkinin yapısından dolayı kalite her geçen yıl azalmakta iken birde uygulanan sistem hem üreticiyi istenmeyen yollara itmekte hem satın alınan çayda istenen evsaf olmadığı için kaliteden söz edilememektedir.

Randevulu Çay Alım Sistemi, müstahsil tarafından kısa vadede büyük bir coşku ve mutlulukla kabul edilmiş bir satış sistemi olmasına ve Çaykur Genel Müdürünün de sürekli beyanlarında dile getirdiği şekliyle “çayda devrim” olarak nitelendirilmesine rağmen uzun vadede Türk çaycılığına vurulan en büyük darbe olarak kendini gösterecektir.

Çaylıkların miras yolu ile bölünmüş ve aile başına küçülmüş olmasına rağmen her aile randevu gününde teslim edeceği çayı toplatmak için işçi çalıştırmaktadır. Bu işçilerin de genel ekseriyeti Yabancı (Gürcü) işçidir. Bu coğrafyada yaşayan herkesin sağında, solunda karşısında gördüğü çaylıklarda çalışan işçilerin büyük bir çoğunluğu bu şekilde çalıştırılan Yabancı işçilerdir ve bu işçiler -hiç kimse aksini iddia edemez ki- evsafa uygun çay toplamamaktadır. Sadece topladıkları çayın evsafa uygun olmadığı ile kalmayıp, çaylık alanların da vasfını yitirmesine, toplama tablasının bozulmasına (geçmiş yılların ağaçlaşmış çaylarının kesilmesi ile) ve fabrikaya gönderilen çayın bu nedenle an az %30-40’lık kısmının çayın dışında büyük oranda odun olmasına bu sebepler yol açmaktadır.

Yabancı işçiler, çoğunlukla tonaj usulü çalışmakta olduğu için kestikleri ürünün toplamdaki kilosuna göre parasal karşılığını almaktadırlar. Hal böyle olunca, teslim edilen çayın niteliğini ve elde edilen kaliteyi, üretilen kuru çaydan bile anlamak zor olmamaktadır. Çay Fabrikalarının randımanları %20’yi dahi bulmuyorsa aslında ne kadar vahim bir tablo ile karşı karşıya olunduğu açıktadır.

Randevulu sistem gereği müstahsil, her gün alım yerine gitmeyip belirlenen gün ve saatte alım yerine giderek çayını sattığı için, teslim ettiği yüklü miktardaki çayını gözden geçirip, odun ve yabancı maddelerden (ot, sap, v.b.) arındırabilmesi fiziken mümkün değildir. Çayı makasla toplarken de (eskiden müstahsilin yaptığı gibi) beze dökme esnasında üstünden seçip ayıklaması da -çayı yabancı işçiye kestirdiği için- mümkün olmadığından ve bu çaylar da eksperler tarafından geri döndürülmeyip, satın alındığından fabrikalara gönderildiğinde yapılan fiziki analizlerde bozukluk oranı % 10’un altına hiç birisi düşmemektedir. Hakkaniyetli ve gerçek bir fiziki analizde alım yerlerinden fabrikalara gönderilen çayların bozukluk oranı %13-15’lerin altına düşmeyeceğini herkes iyi bilmektedir. Yani bu oranın daha üretime girmeden bir ekonomik kayıp olduğu aşikârdır.

Yukarıda bahsedildiği gibi çaylık bahçelerden başlayan çayın serüveninde, Randevulu Sistemden kaynaklanan sebeplerle kalitenin olması mümkün değildir. Bu şekilde toplanan çaydan üretilen kuru çay ile ilgili her gün yüzlerce şikâyetin alınması doğal olarak kaçınılmaz olmaktadır. Dünyada çaylık alanlarından dekar başına elde edilen yaş çay miktarı bakımından en yüksek orana sahip olunmasının başlıca sebebi evsafa uygun olarak ürün toplanılmamasıdır.

Oysa ki; Belirlenen kriterlerde çay toplanılmasına teşvik edilse, popülist davranılmayıp müstahsili farklı açılardan memnun ederek kalitenin önemi anlatılsa ve Bölgenin Valisi başta olmak üzere, Muhtarlara varıncaya kadar tüm STK temsilcilerine konu anlatılarak vatandaşlar ikna edilse, müstahsilden kaliteli ürün temin etmek hiçte zor olmayacaktır.

Evsafa uygun olarak Çaykur’a getirilen taze yaş çay yaprağına belirlenen fiyatın çok üstünde fiyat verilse ve müstahsil tatmin edilse, Çaykur 680 bin ton yaş çay alıp, karşılığında yaklaşık 1,5 Milyar TL vererek 130 bin ton civarında kuru çay üretmek yerine, en fazla 450 bin ton -evsafa uygun gerçek çay- satın alıp ta müstahsile yaklaşık 1,5 Milyar TL (Yaş çayın kilosu kaliteye göre 3-3,5 TL ye yükseltilmesinin bu şekildeki bir alım stratejisinde hiçbir ekstra maliyeti olmayacaktır.) ödense ve bunun karşılığında evsafa uygun kaliteli çay alımından dolayı oluşacak yüksek randımanla yine 125-130 bin ton civarında kuru çay üretilse ve nihai tüketicilerden de kaliteden dolayı gelen şikâyetler ortadan kaldırılmış olsa, dolayısıyla Ülke insanımız doğusu ve batısı ile çok daha kaliteli çay tüketebilse daha doğru olmayacak mıdır?

Evsafa uygun olarak alınan çay dolayısı ile Çay Fabrikalarında daha az enerji tüketilecek, daha az iş gücü kullanılacak ve çevre de daha az kirletilecektir. Bu sayede daha az nakliye yapılacağı için de ayrıca Ülke ekonomisine ciddi katkı sağlanmayacak mıdır?

Yine, Randevulu Sistemden dolayı teslim günlerinde alım yerlerine götürülecek 300-500 kilo çayların toplanılması için çalıştırılan yabancı işçilere (gayrı resmi olarak çalıştırıldıkları ve Ülkemizde yabancı işçi çalıştırılmanın da yasak olduğunun bilinmesine rağmen) ödenen Binlerce Türk Lirasının bölge insanı vatandaşımızın cebinde kalması ve Ülkemizden her yıl yurt dışına çıkmasının önlenmesi aslında hepimizin vatani görevi değil midir?

Her müstahsilin kendi çayını en iyi şekilde toplarken, aynı zamanda çaylıklarının bakımını da yapmasının sağlanması, standartlara uygun gübrelemesi ve organik çay üretimine daha hızla geçişin önünün açılması bu sayede çok daha kolay olmayacak mıdır?

Eminim, günü kurtarmayı düşünmeyip, geleceğimizde daha iyi eserler bırakmak isteyen her Türk ve Bölge insanının bu gibi düşünceleri, bu gibi çözümleri ve kendisine addettiği vatani görevleri benden daha fazlası ile mevcuttur.