Yeni Gizli Sınır Anlaşmaları İmzalanıyor!

Yeni Gizli Sınır Anlaşmaları İmzalanıyor!
"1. Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli anlaşmalar, 100 yıl sonra yeniden yapıldı. Washington'un beyni Londra, hâlâ bölgede..."

Prof. Cihat Göktepe, halk hareketlenmelerine sahne olan Ortadoğu için ilginç bir tespitte bulundu. Göktepe, Osmanlı topraklarını paylaşmak için Fransa ve İngiltere'nin 1. Dünya Savaşı sırasında imzaladığı Sykes-Picot benzeri gizli anlaşmaların 100 yıl sonra yeniden yapıldığını söyledi.

Uluslararası Antalya Üniversitesi Rektörü Prof. Cihat Göktepe, Türkiye'de yeni dönemin önemli tarihçilerinden. Doktorasını Birmingham Üniversitesi'nde yapan ve 4 yıl İngiliz arşivleri üzerinde çalışan Göktepe ile Ortadoğu'da kurulan yeni düzende İngiliz etkisi konuşuldu.

*"Ortadoğu'da sınırlar cetvelle çizilmiştir" denir. Sınırlar, cetvelle mi çizilmiş?

Evet doğrudur, cetvelle çizilmiştir ve çizilirken etnisite ve coğrafya açısından tabi vaziyet gözetilmemiştir. Bir de büyük Irak, büyük Suriye düşüncesi de vardır.

*İngiltere günümüze gelen süreçte bölgeden çekildi mi?

İngiltere görünürde bu bölgeden çekilmiştir ama fiilen hiçbir zaman çekilmemiştir, format değiştirerek ilişkilerini devam ettirmiştir. İkili ilişkiler yerine çatı ilişki, şemsiye ilişki ya da Ürdün örneğinde olduğu gibi Ürdün'ün devlet yöneticileri İngiltere'de tahsil görmüşlerdir, İngiltere ile yakın ilişki içindedirler. Bu şekilde devam ediyor. İngiltere'nin buralara geliş amacının stratejik çıkarları ve petrol olduğunu düşünürsek, hâlâ buraların stratejik çıkarları ve petrol önemini korumaktadır.

MİLLİ MÜCADELE ESASEN İNGİLİZLERE KARŞI YAPILDI

*Anadolu'ya İngilizlerin bakışını nasıl özetlersiniz?

Bir İngiliz zihninde Anadolu stratejik öneme sahip bir coğrafyadır. Özellikle, o günün şartlarında İngilizlerin Anadolu'da işgal ettikleri yerlere bakacak olursak topluca işgal yoktur, stratejik noktalar vardır. Samsun'u işgal etmiştir, Amasya'ya, Konya'ya, Eskişehir'e gelmiştir. Demir yolunun geçtiği, telgraf merkezlerinin bulunduğu yerler. Küçük, lokal ölçekte işgal vardır, metot olarak daha çok Yunanları teşvik etmişlerdir. İngiliz belgelerine bakıldığında, Yunanların mali ve askeri olarak tamamen İngiliz desteği ile Anadolu'ya çıktıklarını görüyoruz. O günün şartlarında Yunan askeriyesi, ekonomisi bırakınız Anadolu'ya çıkmayı, Atina'dan Selanik'e gelebilecek kapasitede değil. Aslında Türk milli mücadelesi, esas itibariyle İngilizlere karşı yapılmıştır.

*Musul'un Türkiye'den alınması bir İngiliz stratejisi olarak gözüküyor.

Tabii tabii, ne yapıp edip Musul meselesini kendi lehlerine sonuçlandırmak istediler. Zira petrol rezervlerini, Musul'un stratejik özelliklerini biliyorlar. Musul, bugünkü gibi sadece bir Musul vilayeti değil, içine Kerkük'ü de alan geniş bir coğrafyanın adı. Lozan'da Musul ile diğer meseleler ayrıldıktan sonra İngilizler konunun kendi lehlerine geliştiğini biliyorlar. Mesele Cemiyet-i Akvam'da çözülecek, Cemiyet-i Akvam ki İngilizler kurucu üyesi, dolayısıyla sonucun nasıl şekilleneceği 1923'te bellidir.

*Musul, Misak-ı Milli sınırlarındayken kaybedilen son toprak.

Misak-ı Milli keskin bir çizgi değildir, Misak-ı Milli'de bir felsefe ortaya konulmuştur. Müslüman Türkler'in çoğunlukta olduğu yerlerde self determinasyon, yani kendi kendini yönetme hakkı. O günün şartlarında nüfus istatistikleri, sosyo-kültürel ve coğrafi yapı çerçevesinde Musul, Anadolu coğrafyasının devamıdır ancak o günün koşullarında İngilizler burayı Irak coğrafyasında tutmak için her türlü manipülasyonu yapmışlardır. Mesela, Ankara ile Lozan'daki delegasyon arasındaki telgraflar İngilizler tarafından deşifre edilmiştir. İngilizler böylelikle mesela Musul meselesinde Türkiye'nin yapabileceklerini önceden hissetmişlerdir.

*İnönü Lozan'dan sonra "100 yıl kazandık" demiş.

O günün şartlarında bir sınır çizildi, bir yapı oluşturuldu, bizimle alakâlı da değil, bugün bölgenin haritaları aşağı yukarı 100 yıl sonra yeniden dizayn ediliyor, bundan kaçış yok.

YENİ SYKES-PICOT ANLAŞMALARI İMZALANIYOR

*Bizim yapıldığını yıllar sonra öğrendiğimiz Sykes-Picot gibi gizli anlaşmalara benzer anlaşmalar, bugün de yapılıyor mudur?

Elbette oluyordur, içerik olarak her ülkenin öyle veya böyle adı işgal olmasa da nüfuz bölgeleri, ikili ilişkiler, bölgesel ilişkiler var, buna benzer anlaşmalar, planlar elbette yapılıyordur, yapılacaktır. İngilizler açısından ana mantık minimum problem maksimum kârdır. Bugün böyle gizli anlaşmalar yapılıyorsa bunlar gelecekte o ülkelerin arşivlerinin açılmasıyla, açılan arşivlerde de o belgelerin serbest bırakılmasıyla öğrenilebilir. Ancak Batı'da arşivler belli yıl geçtikten sonra açılıyor gibi gözükse de pek çok belge sansürleniyor.

*Bu süreçte sınırlar tabii haline döner mi sizce?

Çok zor, çünkü Ortadoğu ve Balkanlar gibi Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda, hak, hukuk merkezli değişim ve dönüşümler olmadığı için etnik ve mezhebi yaralar hep kaşınıyor. Toplumlarda demokrasi kültürünün oluşması çok kolay olmuyor, bunun için ciddi manalarda dip dalgalara ihtiyaç var.

WASHİNGTON'UN BEYNİ LONDRA'DIR

*2.Dünya Savaşı sonrası İngiltere'nin ABD ile Türkiye ve Yunanistan'ın egemenliğini de ilgilendiren bir protokol imzaladığı söylenir. Nedir bu protokol?

Stalin'in Boğazlar'da üs, sınırlarda revizyon talebi var. Kars, Ardahan, Batum'un Ruslar'a verilmesi şeklinde. Türkiye bu notayı İngiltere'ye sevkediyor ve İngiltere de bu notaya ABD üzerinden cevap vermeyi tercih ediyor. "2. Dünya Savaşı sonrası artık mali ve askeri gücümüz bu bölgelerle ilgilenmeye yetmiyor ama buralarla da birilerinin ilgilenmesi gerekiyor, ilgilenmesi gereken ülke de ABD" diye meseleyi ABD'ye havale ediyor. Marshall yardımları, Truman doktrini bu mihval üzerine şekillenmiş. 300 milyon dolar Yunanistan'a, 100 milyon dolar da Türkiye'ye gönderiliyor. O tarihten itibaren de Türkiye'nin Anglosakson dünyası ile olan yoğun ilişkileri artarak devam edecek, 6 yıl sonra da NATO'ya girmesi ile sonuçlanacaktır. İngiliz arşivindeki bir belgede mesela ODTÜ'nün kuruluş sürecinde İngilizler "Bizim finansal destek verme imkânımız yeterli değil, onun yerine malzeme ve insan gücü desteğinde bulunalım" diyorlar ama ODTÜ'yü büyük ölçüde Amerikalılar finansal olarak destekliyor.

*Washington'un beyni Londra mı, bu İngiliz arşivlerine nasıl yansımış?

Doğrudur, Washington'un beyni Londra'dır çünkü özellikle diplomasinin şekillendiği, pişirildiği yer büyük ölçüde Londra'dır. İnce diplomasi dediğimiz kavram İngiliz siyasetinde hâlâ merkezdedir.

ŞAM İÇİN 'KİM KİMDİR' KİTAPÇIĞI

*İngiliz ince diplomasiSİ bugün bu coğrafyada yaşananlara nasıl bakıyordur?

Muhtemelen mevcut müttefikleri ile devam edip etmeyeceklerinin ve ileride ne yapabileceklerinin hesabını yapıyorlardır. Mutlaka birden fazla seçenek üzerinde kafa yoruyorlardır. Enteresandır 1918 yılında hazırlanmış Şam'la ilgili kim kimdir kitapçığını İngiliz arşivinde buldum. Kurumsal hafızayı çok güçlü tutuyorlar. O kurumsal hafıza elbette bugün için de analiz ediliyor.

İNGİLİZ MENFAATİ DEĞİŞKENDİR

*Mesela Esed'in gitmesi ya da kalması konusunda kendi hesapları nedir?

Mutlaka ABD ile koordineli bakıyorlardır, çok muhtemel ki riske girmek istemiyorlar. Irak'a müdahale edildi çünkü petrol merkezli bir bakış vardı.

* Irak'ın bölünmesi İngiliz tezlerine aykırı bir durum mu olur, beklenen bir son mudur?

İngiliz menfaatleri sabit değildir, değişkendir. Konjonktüreldir, döneme göre hesap yapılır. Özellikle enerji kaynaklarının güvenliğine ve kendileri olan ekonomik, siyasi ilişkilere bakılır.

EMPERYALMANTIK BUGÜN FARKLI FORMATTA

*Hâlâ İngiltere'nin bir nüfuz etkisinden bahsedebilir miyiz?

Elbette, süper güç değilse de ticari, ekonomik, askeri ilişki süreci vardır. Her ne kadar geçmişte İngilizler bu bölgelerde sömürgeci devlet olmuş ise de şuur altında bir saygı vardır. Gerek ülkeler arası gerekse toplumlar arası ilişkiler devam ediyor. Çekilmiş olmasına rağmen nüfuzunu koruyor ve enteresan bir şekilde o toplumlarda bir saygı var, Kıbrıs da dahil, Hindistan, Pakistan Kültürel hegemonya. O emperyal mantık bugün farklı formatta devam ediyor. İngilizler'in attığı tohumları, onların yatırımlarını belki bugün ABD değerlendiriyor. Dil bunun bariz örneği. ABD'de bugün bir pizzacıdan pizza söylerseniz bilgi Hindistan'a gidiyor. Taksi çağıracağınız zaman Hindistan merkez. Bu dil ortaklığı ve bunun mimarı da İngilizler.

Yabancı tanımı dil değil din üzerinden

* Mübadeleler yapılmış, mesela Irak'taki Türkmenler ile Türkiye'deki Kürtler arasında neden mübadele yapılması düşünülmemiş?

Lozan'da özellikle kim yabancı kim Türk sayılacak tartışması yapılmış. Kimin yabancı kimin Türk sayılacağının dil üzerinden mi din üzerinden mi belirleneceğine dair tartışmalar var. İngilizler daha çok dil üzerinden bu tanımın yapılmasında, bizim delegasyonumuz ise özellikle Rıza Nur, din üzerinden yabancının tanımlanmasında ısrar etmiştir. Nitekim onun tezi kabul edilmiş, "yabancı" tanımı etnisite üzerinden değil, gayrimüslim üzerinden yapılmıştır. Mübadelenin özü, gayrimüslim unsurun gönderilmesi, buna karşılık Müslüman unsurun getirilmesidir. Mübadelede gönderilen kitle tamamen gayrimüslim, daha özelde de Rumlardır, gelenler de Müslümanlardır. Türk olmayan Müslümanlardan da gelenler olmuştur.

*Dil üzerinden bir tanım yapılmaması belki 100 yıl kazandırdı.

Orada dil öne çıkarılsaydı, çok parçalılık ortaya çıkıyordu. Kürtçe, Arapça var. Türk delegasyonu, dil üzerinden yapılacak bir "yabancı" tanımlamasının Türkiye'nin parçalanması anlamına geleceğini ve gelecek için de bir risk oluşturacağı için din üzerinden bu tanımlamanın yapılmasından vazgeçmemişler. İngilizler, belki Türk-Kürt ayrışmasını tetiklemek için dil üzerinden yabancının tanımlanması ısrarında bulunmuşlardır. Din merkeze çekilerek Türkiye Cumhuriyeti açısından bu mesele en azından belli bir süre çözülmüştür.

İngilizler Kürt milliyetçiliğini ‘ciddi’ çalışmış

*Musul'u, Kerkük'ün Türkiye sınırlarından çıkmasını isteyen İngilizler o vakit mesela Diyarbakır'ın çıkmasını niye istemedi?

İngilizler açısından bütün mesele petrol meselesi ve stratejik noktalardı, daha fazlası umurlarında değildi, daha içeri girip, daha fazlasını alma gibi bir dertleri yoktu. Alamazlardı da.

*Bir suni Irak oluşturanlar Diyarbakır'ı içine alan bir Kürt Devleti kurulmasını o vakit neden istememişler, İngiliz arşivlerinde böyle bir bilgiye rastladınız mı?

Kürtler ile ilgili İngiliz arşivlerinde çok bilgi var. 19. asırdan itibaren özellikle Kürt milliyetçiliği ile alakâlı ciddi çalışmalar var. Türkoloji kadar Kürdoloji ile ilgili de eserler var. Bu konunun bilimsel, zihinsel, kültürel alt yapısı zaten çalışılmış. Bir harita vardı, tamamen Anadolu'nun Doğu coğrafyasındaki Kürt nüfusun oransal değerlerini veriyor. "A şehrinde yüzde 40, B şehrinde yüzde 60 Kürt nüfus vardır" şeklinde, ayrıntılı çalışmalar yapılmış. 1959'da elçiliğe mensup birisi o bölgeyi şehir şehir geziyor. Raporunda "Bu bölgeler apayrı bir dünya. Kendi içinde bir düzeni var. Ankara buraya çok fazla tesir edememiş" diye yazmış.

Röportaj: Seda Şimşek/Bugün Gazetesi