Abdurrahman DİLİPAK

Abdurrahman DİLİPAK

Ağlasam sesimi duyar mısınız?

Ağlasam sesimi duyar mısınız?

Yok canım, “güleriz ağlanacak halimize”. İş mi şimdi bu!. Habere bak: Terör bağlantılı Mafya bozuntusu bir adamı polis yakalamış, savcı mahkemeye sevk etmiş, yukarının haberi olmuş, bırakın diyorlar. Adam çıksa, sporcu lisansı ile yurtdışına çıkacak. Adamın 40 tarakta bezi var. Terör ilişkisi de iş, ihale ayarlamak da tahsilat da. Herkesin adamı ve her yerde adamı var. Konuşursa yakar. Onun için savcıya adamı bırak derler, hakime baskı yaparlar. Siz bunlar Türkiye’de mi oluyor sandınız, yok canım ben Latin Amerika’daki bir muz cumhuriyetinden söz ediyorum!. Bizde olmaz böyle şeyler. Oralarda niye, nasıl oluyor böyle şeyler, onu da anlamış değilim.

Zaten ben bugün başka şeyler yazacaktım. Aklım karıştı. Nereden başlayacaktım.

Dentat girus içerisine infüze edilen T4’ün uzun dönemli etkinleşme yanıtları üzerine etkisi ve mitojen ile aktive olan protein kinazın rolü / Daha önce yapılan araştırma sonuçları hipertiroidili yetişkin sıçanların hipokampal öğrenme ve bellek işlevindeki azalmanın hipokampal elektrofizyolojide ve NMDA reseptör ifadelenmesindeki bozulma ile birlikte olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, tiroksin hormonunun kısa süreli (non-genomik) etkilerinin hipokampal formasyonun dentat girusunda UDG yanıtlarını değiştirip değiştirmediği; eğer değiştiriyor ise bu etkiden sorumlu yolağın Mitojen ile Aktive olan Protein Kinaz (MAPK/ ERK) sinyal yolağı olup olmadığının ortaya konulması amaçlanmıştır.” Bu ne şimdi? Bizim üniversitelerimizden birinde tıb alanı ile ilgili “bilimsel, ilimsel, akademik” bir makalesi. Türkçe! Bu bunu yazanın suçu değil elbette. Bunun böyle okunup, anlaşılması, yazılmasının eğitimini veriyoruz.

Eğitim eğitim diyoruz sonra gidip en modern eğitim sistemi diye postu “Montessori”ye seriyoruz. Batıdaki  henüz yeni denenen, “kobay” olarak kullanacakları ülkelerdeki birtakım adamları kandırıp, “popüler“ hale getirip pazarladıkları “model”leri kendimiz için bir başarı hikayesi için malzeme olarak kullanıyoruz. NLP’si, “Transandantal Meditasyon”u filan hepsi aynı şey. “Hacamat” olmuyor, adını “Kupa Teraphy”si koyuyoruz. Baharatla tedavinin adı “Fitoterapi” oldu. Baharat deyince kötü gibi kalıyor, “Endemik tür bitkiler” dememiz gerek.  Sülük, “Hrido Terapi”.. Ne günlere kaldık. WHO ve FDI kafalı burnu göklerde siyasetçi ve bürokrat kılıklı, siyasi emellerini bunların emelleri, şahsi çıkarlarını bunları menfaatleri ile tevhid etmiş, ezberlediklerini tekrardan başka bir şey bilmeyen bu müstekbirlerle nereye kadar gidebiliriz ki!

Artık bir de “Social Media”mız var. Mesela bizimkiler “Etno spor cultur” festivali düzenliyor. Bilmem kaçıncı “Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı” düzenliyoruz. “Uluslararası” yerine niye “Milletlerarası” demiyoruz ya da “Beynelmilel”. “İslam Ekonomisi” zaten sorunlu bir tanım. Hem niye “İktisad” değil, “Economi”. “Finansı” yerine “Malî” desek, Konferans yerine “Şûra” desek. Onun yerine kullanabileceğimiz kaç tane kelimemiz var.

-“Şimdi kalkıp koskoca profesör ‘Higien’ varken ‘Tahir’ mi diyecek, yapma be Dilipak kardeşim” diyebilir. “Tahir” deyince bizimkilerin adına “Tahir amca” gelir. Ya da olsa olsa “Kemal Tahir”. Şimdi “Kemal Tahir” kim, koskoca “Temizlik Tanrıçası Higien” dururken onun adı mı olur!

1.5 sayfa, “ve”, “ile” dahil 920 kelimeden, 26 cümleden oluşan bir makale okudum geçen gün. 2 kısa cümle dışında hiçbir cümle yoktu ki, içinde birden fazla yabancı bir kelime bulunmasın. Hem de birkaç kelime. Söz konusu makale Modern dünyanın kavram ve kurumlarını, ihtiyaçlarını değil, İslam toplumunun iktisadiyatı ile ilgili; mütevellisinin dini hassasiyeti yüksek olan bir “Üniversite”mizin dergisinde yayınlanan bir makale bu. “Yabancı” kelimelerden söz edeceğim. Bu makalede 52 ayrı yerde ve tabii bir kısmı aynı kelimenin tekrarı şeklinde  yabanı kelime kullanılmış. En dindar kesimde ve dini bir konudaki ilmi bir çerçevedeki popüler bir makalede %5 yabancı kelime var. Tabii biz onları Türkçeleştirmişiz. Financial olmuş Finansal. Economi, olmuş Ekonomi. İktisadniye kullanılmıyor ki. “Social” olmuş Sosyal, İçtimai değil her nedense.

Rant İngilizce ve Türkçe karşılığı on tane kelime var, Bağırarak atıp-tutmak, Yüksekten atmak, Heyecanla bağırarak konuşmak, Yüksek perdeden konuşmak, bağırarak ve yüz göz işareti ile konuşmak, Söylenmek, boş laf, ağız kalabalığı gibi.

Birtakım forum’lara katılıyoruz. “Geleneksel form”ların Modern dünyadaki karşılıkları için çalışıyoruz. Kaynak Transferinden söz ediyoruz. Vakıf sisteminde, Meşru Krediye kaynak oluşturuyoruz. Bu maksatla Komisyon kuruyoruz ve cari işlemler için Komisyon ödüyoruz. Uygulamaları Formüle ediyoruz, zararları sübvanse etmek için Fon oluşturuyoruz, bu şekilde Alternatif bir rol üstleniyoruz. Bu süreçte temel fonksiyonları tartışıyoruz, riskleri sigorta etmek için inisiyatif üstleniyoruz. İşte halimiz bu. “Dili yok kalbimin bundan ne kadar bizarım”. Eğitime karşı olmamın sebeblerinin bir kısmı bu satır aralarında gizli. Daha 40 ayrı sebebi var tabii.

Peki bunun sorumlusu kim? Ben kendi payıma düşen sorumluluğu kabul ediyorum. Halen 5 bakanlığımızın isimlerinde Türkçe olmayan kelimeler var. MEB, Cultur ve Tourism Bakanlığı, YÖK, TUBA derdimizi kime anlatalım bilmiyorum. Üniversite, Faculte, Institüte, Academi, Rectör, Dekan, Profesör, Docent (Docens), Doctor, Asistan.. Hangisi Türkçe ki! Hal böyle olunca nasıl mutlu olur ki insan. Ha! Bu konuda ben de dil olarak çok arı-duru değilim. Elbette, herkes gibi benim de daha dikkatli olmam gerek. Arz-ı hürmet eder, saygılar sunar, sevgi ve muhabbetle, selâm ve dua ile. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Abdurrahman DİLİPAK Arşivi