Prof. Dr. Osman Müftüoğlu

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu

Antioksidan savunma sistemimiz neden çok önemli?

Antioksidan savunma sistemimiz neden çok önemli?

Yaşlanma sürecini belirleyen birçok sebep var. Bunlardan biri de hücrelerimizin serbest radikal saldırılarıyla paslanıp yaşlanması.

Serbest radikal saldırılarının sonuçları sadece “erken ve kötü yaşlanma” ile sınırlı değil, onlar bazı kronik hastalıklar, hatta kanserlerin de oluşumunu hızlandırabiliyor.

Peki nedir, nasıl bir şeydir bu “serbest radikal” adını verdiğimiz atipik yapılar?

Bunların kimini biz kendimiz, metabolik faaliyetlerimiz ile atık madde olarak üretiyoruz. Kimini de dışarıdan yiyecek içecekler, sigara, kozmetik maddeler vs ile “toksik maddeler” olarak bedenimize davet ediyoruz.

Serbest radikaller elektron açlığı içinde kıvranan, eksik elektronlarını hücrelerimizden, hücrelerin zarları, organelleri veya çekirdeklerinden karşılamaya çalışan oluşumlar. 

Eşleşebilecekleri elektronu buldukları her yere yapışıyor, yapıştıkları yerlerin de yapılarını bozup erken ve hızlı yaşlanmanın zeminini hazırlıyorlar.

Peki bedenimiz bu amansız zararlılara karşı herhangi bir savunma sistemine sahip mi? Evet! Çok güçlü bir antioksidan savunma ordumuz var. Bu sayfada sık sık dile getirdiğim glutation, katalaz ve benzeri yapılar bunların en önemlileri.

“Peki bu savunma sistemi nasıl çalışıyor?” diyorsanız aşağıdaki kutuya göz atmanızda fayda var.

Antioksidan=Feda!

Antioksidan savunma sistemimizi oluşturan doğal yapılarımız (glutation, katalaz) ya da bizim yiyecek içeceklerle kazandığımız diğer doğal antioksidanlar (C, E vitaminleri, selenyum, çinko, üzümdeki proantosiyanidinler, resveratrol, elmadaki, soğandaki kuvarsetin, çaydaki kateşinler...) kendi elektronlarını bu kararsız maddelere (serbest radikallere) vererek onları nötr ve dengeli hale sokarlar.

Neticede “kendilerini feda edip” bizi bu kötü niyetli yapıların zararlarından korurlar. Peki o zaman problem ne?
Problem şu: Bedenlerimiz yaşlandıkça daha fazla serbest radikal üretiyor. Dahası dışarıdan bedenlerimize giren serbest radikallerin miktarı da artıyor. (Sadece sigara dumanında binin üzerinde farklı serbest radikal olduğu biliniyor. Bu maddelerin vücudunuza girmesi için sigarayı içmeniz de şart değil havadaki dumanını koklamanız bile yetiyor.)
Bir taraftan da ne yazık ki biz yaşlandıkça hem doğal antioksidan gücümüz zayıflıyor, hem de yiyeceklerle kazanabileceğimiz serbest radikallerin miktarı minimuma iniyor. Neticede savaşı kazanmamız zorlaşıyor.
Peki ne yapmalıyız? Bu sorunun yanıtını da yine yandaki kutuda bulacaksınız.

Neden koyu renkli sebzeleri tercih edelim?

Biz yaşlandıkça antioksidan destek sistemimiz zayıflıyor. Bu zayıflamayı önlemenin yolu da sebze ve meyvelerden özellikle taze ve koyu renkli sebze ve meyvelerden antioksidan madde kazanımımızı artırmaktan geçiyor.
Yani daha fazla kırmızı (elma, kiraz, vişne, böğürtlen, yaban mersini), daha çok mor (erik, lahana, turp), daha bol domates (likopen), havuç (karetenoid), soğan, sarımsak (kuvarsetin) yememiz lazım.

Özeti şudur: 50’sinden sonra sebze ve meyve ağırlıklı beslenen kazanıyor. Sebze meyve kazanma sistemini oluştururken de dörde bir gibi bir oran oluşturmak bence en doğrusu.

Yani her gün beş porsiyon sebze ve meyve ihtiyacımızın dördünü sebzelerden, birini meyvelerden karşılamamız halinde süreç daha akıllıca işliyor.

Yediklerinizi paylaşın

Sadece kilo sorununun değil, daha pek çok sağlık sorununun arka planında hareketsizlik kadar “ihtiyacımızdan fazla” gıda tüketimimizin de ciddi bir etkisi var.

Evlerde de lokantalarda da porsiyonlar giderek büyüyor, her tabağa ihtiyacımızın yüzde 25’inden fazlası konuyor. Bu fazlalıklar da bize kilo almalar, kan şekeri yükselmeleri, tansiyon dalgalanmaları, damar sertlikleri olarak geri dönüyor.
Prensip olarak tabaktakilerin yüzde 75’ini yiyelim, geri kalan yüzde 25’i masadakilerle paylaşalım. Eğer böyle yaparsak dördüncü kişinin yemeği de bedavaya gelmiş olur. Ayrıca daha az kalori alır, daha az yağ depolar, daha az toksin yüklenir, daha az serbest radikal yönetir ve daha temiz kalırız.

Zinde bir beyin için 10 emir

◊ Her gün yürü, hep aktif ol.
◊ Uykundan sakın taviz verme.
◊ Stresini iyi yönet.
◊ İyi beslen, omega-3, B12 ve antioksidan zengini ol.
◊ Sağlığını iyi izle, kendine iyi bak.
◊ Öğrenmeyi asla bırakma.
◊ Alkol ve sigaradan uzak dur.
◊ Keyifli ve neşeli biri ol, sık sık eğlen ve dinlen.
◊ Bol bol huzur hapı yut.
◊ İlaçlardan uzak kal.

Etkin bir ofis egzersizi

Çömelme egzersizi;
◊ Büyük kas gruplarınızın çoğunu çalıştırır: Kalça, bacak ve sırt kaslarınızı aktifleştirir.
◊ En etkili güçlendirme egzersizlerinden biri kabul edilir.
◊ Dengeyi garantiye almanın ve düşmelere engel olmanın garantisidir.
◊ Size ciddi ölçüde kalori harcatır, kilo dengesine yardımcıdır.
◊ Harika bir dolaşım desteğidir.
◊ Kas ve kemik erimelerinin ilacı gibidir.

Etkin bir çömelme egzersizi için...

◊ Kollarınızı göğüs hizasında bağlayın.
◊ Ayakta dururken üst bacaklarınız yere paralel gelene kadar gövdenizi alçaltın.
◊ Sonra tekrar ayakta düz duruma geçin.
◊ Aynı hareketi 20-25 defa tekrarlayın.
◊ Geliştirdikçe güçlendikçe tekrar sayısını artırın.

Öğrenirken de aceleci olmayın

Zamana yayılmış öğrenme sıkıştırılmış öğrenmeden daha kalıcıdır. Bellekte daha kalıcı kayıtlar yapar. Öğrenirken yoğun ve uzun süreli çalışmalar yerine aralıklı tekrarlamayı tercih edin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Arşivi