Yusuf KAPLAN

Yusuf KAPLAN

Boğaziçi’nin beyaz mitolojileri ya da Boğaziçi’nden bir Gazâlî veya Kant, bir İbn Haldun veya Toynbee çıkar mı?

Boğaziçi’nin beyaz mitolojileri ya da Boğaziçi’nden bir Gazâlî veya Kant, bir İbn Haldun veya Toynbee çıkar mı?

Boğaziçi Üniversitesi etrafında yaşanan tartışmalar, Türkiye’nin “beyaz mitoloji”lerinin deşifre olmasına ve çökmesine imkân tanıyabilir mi?

Şu âna kadar yaşananlara bakılırsa, ham hayal benimkisi. Ama yine de var bir ihtimal!

Çağdaş düşüncenin en cins kafalarından Derrida, “beyaz mitoloji” kavramını, Grek felsefesinin akıl üzerinden ürettiği “hurafeleri” deşifre etmek için önerir.

Grek felsefesinin akılcılığının, metaforik düşünme ve tahayyül biçimlerinin üstünü çizerek beyaz bir felsefî emperyalizm tarzı ürettiğini söyler.

Grek akılcılığının moderniteyi kuran akılcılığa evrilmesiyle, akılcılığın bir yandan tastamam bir epistemik emperyalizm biçimine dönüşerek, hâkim kültürel yapıları, dili, söyleyiş biçimlerini aklamaya yaradığını, ama öte yandan diğer bütün idrak biçimlerini ve dolayısıyla kültürel ifade şekillerini, dilleri, söyleyiş tarzlarını hasıraltı ettiğini, silip süpürdüğünü anlatır.

Burada kullandığım ifadeler ve kavramlar, bendenize ait: Akılcılığın aklamacılığa dönüşmesi, beyaz felsefî emperyalizm biçimi vesaire gibi.

“Silip süpürme, hasıraltı” metaforu, Derrida’nın “sahneden temizleme” metaforundan mülhem, elbette ki.

TÜRKİYE’NİN BEYAZ MİTOLOJİSİ: LAİKLİK

Modernitenin (özellikle de Aydınlanma düşüncesi üzerinden) kendini aklamak için başvurduğu “temizlik operasyonları”na benzer bir aklamacılık, karartma veya temizlik operasyonunu, bizim Boğaziçi’nin ve Kemalist laik çevrelerimizin beyaz mitolojilerini (=ezberlerini, saplantılarını, kalıp yargılarını) deşifre etmekte verimli ve zihin açıcı bir şekilde kullanabiliriz burada.

Türk modernleşmesi’nin Cumhuriyet’le birlikte sımsıkı sarıldığı beyaz mitolojisi (hâkim kılınan, dayatılan ezberi) laiklik.

Laiklik, beyaz mitolojiyi geçti, “beyaz din” biçimine dönüştürüldü bu ülkede. Bunu Ernest Gellner söylemişti bize.

Batı’da hiçbir ülkede görülmediği kadar kutsandı Türk beyaz mitolojisi laiklik.

Bütün devrimler, laiklik üzerinden dayatıldı topluma. Devrimlere başkaldıranlar, gözlerinin yaşına bakılmadı, asıldı!

Bütün darbeler, laiklik adına yapıldı. Toplumun İslâmî anlam haritaları, devletin bütün kurumlarından temizlendi; Türkiye’nin laik beyaz mitolojisi dayatıldı topluma her alanda.

Laiklik beyaz mitolojisi, topluma giydirilen deli gömleği, pranga işlevi gördü, İslâmî anlam haritalarının, ruh köklerinin ve medeniyet dinamiklerinin toplumdan, toplumun hayatından ve hafızasından silinmesi sürecinde!

YERLİ EMPERYALİZM BİÇİMİ OLARAK LAİKLİK

Laiklik, bizde, Derrida’nın beyaz mitoloji’sinin ötesine geçti, emperyalizm biçimine dönüştü düpedüz.

Ataerkil, fallosantrik, zorba, kaba Jakoben dayatma / “emperyalizm” biçimleriyle hâkim kılındı; toplumun bin küsur yıllık İslâmî kökleri ve ruhu kurutuldu; anlam haritaları söküldü; köksüz, ruhsuz, anlamsız, temelsiz, dünyada benzeri olmayan bir laik emperyalizm biçimi dayatıldı gerek askerî gerekse sivil yollarla.

Fakat bu kez de, Foucault’nun çarpıcı ifadesiyle, “söylemsel şiddet”e (“irtica”, “gericilik” gibi beyaz, üstenci, aşağılayıcı, kibirli emperyalist bir dile ve metaforlara) başvuruldu.

Sık sık “uygarlık”, “çağdaşlık” gibi içi boş beyaz mitolojilere gönderme yapılsa da, yapılan şey, söylemsel şiddet ve barbarlık oldu aslında.

BOĞAZİÇİ’NİN BEYAZ MİTOLOJİLERİ: BÖYLE BUYURDU BOĞAZİÇİ’NİN ZERDÜŞT’Ü!

Boğaziçi, Türkiye’nin laik beyaz mitolojilerini daha rafine bir şekilde kazıdı mensuplarının (hocalarının ve öğrencilerinin) kimlik kartlarına ve anlam haritalarına.

Üniversitede beyaz bir derebeylik kuruldu çağdaşlık, liberal değerler adına: Öğrencileri bir şekilde Anadolu’dan geliyordu ama öğretim üyeleri paraşütle, baronik çetelerin lordlar kamarası’ndan atanıyordu!

Zenci bir cumhurbaşkanının başlarına bir rektör ataması, yenilir yutulur bir şey değildi, aslâ kabul edilemezdi! Boğaziçi’nin beyaz mitolojilerine, kökleşmiş laik âyinlerine tersti bu! Böyle buyuruyordu Boğaziçi’nin Zerdüşt’ü!

Sözün özü: Türkiye’nin dokunulmaz kutsal ineğiydi, laiklik. Beyaz emperyalizm biçimi, mitolojik esin ve besin kaynağı. Kutsal şarabı!

Boğaziçi ve benzeri üniversitelerin kurdukları beyaz mitolojik iktidar biçimleri, laik kutsanma ayinleriyle aklanıyordu. Âyinlere katılan içeri alınıyordu. Âyinleri reddeden, aşağılanıyor, laik tanrıların ve tanrıçaların lanetine uğruyordu!

Boğaziçi ve benzeri üniversiteler, güçlerini, meşruiyetlerini, Batılı seküler akademinin beyaz mitolojilerini, metodolojilerini, kutsal ineklerini ve ritüellerini sorgusuz sualsiz benimsemelerinden alıyordu.

Boğaziçi’li olmanın mitolojileri, ritüelleri vardı: Batılı akademya üretecek, sense onların ürettiklerinin gönüllü acentalığını yapacaksın! Celladına âşık olacaksın! Bu ülkenin medeniyet birikimini, ruhunu hasıraltı edecek, Batı’dan sahte laik kutsallar ithal edecek, onların ürettiklerini burada tepe tepe tüketecek, epistemik köleliği marifet belleyeceksin!

Epistemik kölelik biçiminin tek başarı kriteri olarak kabul edildiği bir akademiden bir Gazâlî, bir İbn Haldun, bir Sinan, Itrî yetişir mi? Bunları geçtik, bir Kant, bir Hegel, bir Mahler yetişir mi?

İyi de, ne yetişir, peki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yusuf KAPLAN Arşivi