Doğan, Karadayı, Vural... Benim de söyleyeceklerim var

Doğan, Karadayı, Vural... Benim de söyleyeceklerim var

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) “Ya hayır söyleyin, ya susun” diye uyarmış bizi... Çünkü, söylenen her söz; “uçar gider” iddialarının aksine, “kayıt”lara girer... Hiç kimse sormasa bile, “Mahkeme-i Kübra”da hesabı sorulur... Zaten o “Yüce Mahkeme”de, insanlar sadece “eylem”lerinden dolayı değil, “söylem”lerinden dolayı da hesap verecekler...
“İnanç sahibi” insanlar, işte bu yüzdendir ki, “ağızlarından çıkan sözler”e dikkat ederler... Çünkü, Hz. Ali (ra)’den öğrenmişlerdir ki; “ağızdan çıkmayan bir söz, insanın esiri”dir!.. “Ağızdan çıkan sözün ise; insan, esiri”dir!.. Bu da gösteriyor ki; “düşünmeden” sarfedilen bir söz, bir gün gelir insanı “esir” alır!.. Esir almakla kalmaz, insanı “hesap vermek” zorunda bırakabilir!..
Sadece “söz” değil, “yazı” da böyledir...
Yazar, “yazdığı yazının esiri”dir!.. Kıvırsa da, kıvransa da, o yazının hesabını verecektir!.. Eğer “hayır” söylemişse, “sözlerinin arkasında durur” ve sonuna kadar savunur kendisini... Yook, eğer “inanmadan yazmış ise” dansözler gibi kıvırmaya başlar!..
DÜN DİNÇ BİLGİN... BUGÜN AYDIN DOĞAN!
Bugünkü yazımın ana konusu “söz” üzerine ise de, konuya “dün”den başlamak istiyorum... Efendim, dün “Bakırköy Adliyesi”nde idim... “Aydın Doğan’ın bir yazım hakkındaki şikâyeti” üzerine ifade verdim...
Mahkemede söylediğim özetle şuydu:
“Yazdıklarımın arkasındayım!.. O gün ne yazdıysam, bugün de aynısını düşünüyorum!”
Mesele, “ifade” vermem değil... Mesele; Aydın Doğan’ın, “gazetem” ve “benimle” bu kadar uğraşması!.. Merak ediyorum, “Aydın Doğan’ın amacı” ne?..
Bir yandan “trilyonluk tazminat dâvâları” açıyor, bir yandan da “ceza” dâvâsı açıp, hapsettirmeye çalışıyor!.. Amacı, “Vakit’i susturmak” olsa gerek!..
Düşünüyorum da;
Aynısını, bir zamanlar Dinç Bilgin de yapmıştı...
Malûm, kendisi “Sabah gazetesi” ve “batan Etibank”ın sahibiydi!..
Hiç unutmuyorum... Dinç Bey de; sadece benim hakkımda “25-30 dâv┠açmıştı.
Amacı, elbette “susturmak”tı!..
Ne var ki; önce “tutuklanıp hapse giren”, sonra da hem “banka”sını, hem de “gazete”sini kaybeden Dinç Bilgin oldu!..
Sorarım size;
“Dinç Bilgin, şimdi nerede? Ne yer, ne içir?”
Ama ben;
Kalem elimde “yazmaya” devam ediyorum!..
Çünkü ben;
O gün de, bugün de “Hakk, haklı ve halk”tan yana kalem oynattım, oynatıyorum!..
37 yıldır yaptığım gibi!..
Anlayana sivrisinek saz!..
TİPİK BİR CHP KAFASI!
Köşemde, “kendimle ilgili” bir konuya yer verdiğim için, hepinizden özür diliyorum... Ama, işimizin “yazı yazmak”la bitmediğini, bir de böyle “mahkeme” boyutu olduğunu bilmenizi istedim...
Yani, her şey “toz pembe” değil!..
Bunu da böylece belirttikten sonra, gelelim “ağızdan çıkan söz” meselesine...
Ne diyordu Hz. Ali;
“İnsan, ağzından çıkan sözün esiridir!”
Buyrun işte, bunun en taze örneği, Genelkurmay eski Başkanı Emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın internete düşen “üçüncü ses kayıtları” oldu...
Öyle anlaşılıyor ki;
Karadayı, hiç düşünüp-taşınmadan ağzına geleni söylemiş!.. Herhalde, bu sözlerin “kaydedileceğini” ve bir gün gelip de ortalığa saçılacağını ve bundan dolayı hesap sorulacağını hiç akletmemiş!..
Özetle demiş ki; “Halk cahil!.. Bu halkın cumhurbaşkanı seçmesi çok tehlikeli!”
Aslına bakarsanız, hiç yadırgamadım... Çünkü bu ülkede “mürekkep yalayınca” kendini “aydın” ve “allâme” zanneden o kadar çok insan var ki!..
Bunların ortak özelliği, “civcivlik”tir!..
Civcivler de, “içinden çıktıkları yumurtanın kabuğunu beğenmez”lermiş ya, işte bunlar da “içinden çıktıkları milleti” beğenmezler!..
Sanki, “bu milletin parası” ile okumadılar!..
Sanki, “maaş”larını “bu milletin güçlükle ödediği vergiler”den almıyorlar!..
Şimdi, “millet”i beğenmiyorlar!..
“Cahil!.. Seçemez” diyorlar!..
Size bir şey söyleyeyim mi;
Bu kafa, “tipik bir CHP kafası”dır!..
Dünyada, “içinde Halk olup da halkın içinde olmayan tek parti” olan CHP de öyledir ya!.. “Halka hep tepeden baktığı” için, bir türlü “halkın oyu” ile iktidar olamamıştır ya; öyle anlaşılıyor ki; İ. Hakkı Karadayı’nın kafası da, “CHP kafası”dır!..
1949’DA İNCEDAYI, 2009’DA KARADAYI!
“CHP kafası” dedim de, aklıma geldi... Bilenler bilir... “Bundan 50 sene öncesi”nde, yani 1949’da, Behçet Kemal Çağlar, CHP yöneticilerinin “altı ilke”den ayrıldığını söyleyerek, partisinden istifa eder!..
CHP, istifanın meydana getirdiği tepkileri yatıştırmak için yurdun çeşitli yerlerine parti müfettişleri ve propaganda görevlileri gönderir. Sinop Milletvekili Cevdet Kerim İncedayı da bunlardan biridir...
Gelin görün ki; tıpkı Karadayı’nın sözlerine duyulan tepki gibi; İncedayı’nın “Aydın Halkevi”nde yaptığı konuşma da, CHP’ye karşı daha büyük bir tepkinin doğmasına yol açar.
İncedayı konuşmasında özellikle doğu bölgelerinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun okur yazar olmadığını belirterek, buralarda öğrencilerin tercümanlığı vasıtası ile konuşabildiğini söyler.
Arkasından da ekler:
“Memlekete demokrasinin gelmesini istiyorlar.. Biz de istiyoruz. Ancak bilhassa seçim günlerinde jandarma tedbirleri almaz da, onları serbest bırakırsak, bu cahil halk reylerini ya Hasso’ya, ya Memo’ya verir. Büyük Millet Meclisi’ne Hassoların, Memoların dolmasına sizin vicdanınız razı olur mu?”
Uzun lafın kısası;
Bu kafa, “halkına yabancılaşmış ve kendi insanını aşağılayan aydın (!) kafası”dır!..
Ve ne yazıktır ki; 50 yıldır, hiç değişmemiştir!..
Buyrun işte; 1949’da İncedayı, 2009’da Karadayı!..
Var mı aralarında bir fark?..
MHP, BU ADAMLARLA NEREYE?
“İnsan, ağzından çıkan sözün esiridir” dedik ya; “fırından yeni çıkmış, taptaze, dumanı üstünde ve sımsıcak” bir örnek daha verelim...
“Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” sloganını yıllar önce terkeden MHP; öyle anlaşılıyor ki “yönü kıbleli, alnı secdeli” insanlardan da hızla uzaklaşıyor!..
Malûm; Kasım 1995’te, MHP milletvekili adayı Nusret Demiral; büyük tepkilere yol açan “Ezan Türkçe okunsun” diye bir söz sarfetmişti...
Türk siyaset tarihine “İkinci Demiral Vak’ası” olarak geçen bir söz de, geçenlerde MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır’ın ağzından çıktı...
Şandır’ın sözleri aynen şöyleydi:
“Camiler de kamusal alanlardır... Camilerde Kürtçe mevlid okutanlar anayasal suç işlemişlerdir!”
İnanın merak ediyorum;
MHP nereye gidiyor?..
Bunu soruyorum, çünkü MHP, bir zamanlar taşıdığı “misyon”dan hızla uzaklaşıyor!..
MHP ŞİMDİ DE UMRE İLE UĞRAŞIYOR!
İşte bunun son örneği... Efendim; MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural; başka işi-gücü yokmuş gibi, dün yaptığı açıklamada, kafasını “Umre”ye takmış, iyi mi?..
Sormuş Melih Gökçek’e;
“Sayın Melih Gökçek, Esenboğa Havalimanı’nda 2 Mart 2009 tarihinde, saat 22.19’da özel bir uçakla Umre’ye gitti mi, gitmedi mi?”
Öyle bir soru ki; böyle bir soruyu “bir MHP’li” değil, sorsa sorsa “kökten laikçi bir CHP’li” sorar?..
Söyleyin Allah aşkına;
Nereye gitmiş Melih Gökçek?..
Özel uçağa atlayıp, bilmem ne adalarında “fuhuş” yapmaya mı gitmiş?!?..
Nereye gitmiş Melih Gökçek?..
Özel uçağa atlayıp, Paris’e “yemek” yemeye veya “Atina’da sakal tıraşı” olmaya mı gitmiş?!?..
Bir “Müslüman” olarak “Umre”ye gitmesinden daha güzel ve daha tabiî ne olabilir ki?..
Peki, Melih Gökçek’in özel uçağa atlayıp, 5 işadamıyla birlikte “Umre”ye gitmiş olması niye rahatsız eder MHP’li Oktay Vural’ı?..
“Türkçe ezan” talebinden sonra, “camilerin kamusal alan olduğu”nun iddia edilmesi!..
Ve şimdi de; “Umre’ye gitti” diye Gökçek’e saldırı!
Sahi, MHP gibi bir parti kimlerin eline kaldı ve nereye gidiyor?..
VURAL, İSRAİLLİ İLE NE GÖRÜŞTÜ?
Oktay Vural, sadece “Umre”yi değil, “İsraillilerle ne konuştuğunu” da sormuş Gökçek’e!..
Bu soruya, Gökçek’in cevabı şöyle:
“Belediye’nin yapmış olduğu uluslararası bir toplantıya katılan İsraillilerle konferans gereği görüşülmesi ne zamandan bu yana İsrail ajanlığı ile irtibat kurma anlamına geliyor?”
Ama, Oktay Vural’ın, “İsrail’le olan ilişkileri”nin boyutunu herhalde açıklaması gerekiyor!..
Oktay Vural’a sormak lâzım;
“Sayın Vural, 10 Mart 2002’de İsrail Haberleşme Bakanı Reuven Kivlin ile Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda basına kapalı olarak ne görüştünüz?.. Görüşmenin ardından niye tek bir kelime dahi açıklama yapmadınız?!?..”
Neyse... Söylenecek söz çok... İşin garibi, mevzu da çok... Ama, “söz”le ilgili konuları bugünlük burada noktalıyor ve son bir uyarı yapmak istiyorum;
“Dil, yılanı ininden,
İnsanı dininden çıkarır!”
Bilmem, anlatabildim mi?..
===============
Şimdi de Kanal B!
Bir yandan Star TV, bir yandan Kanal D... Şimdi de Kanal B... Adeta, “Bremen Mızıkacıları” gibi saldırıyorlar AK Parti’ye!.. Uğur Dündar, “Tam bir laikçi militan” gibi!.. İstanbul’da Kadir Topbaş’a, Ankara’da Melih Gökçek’e, canını dişine takmışcasına saldırıyor!.. Bir “televizyoncu” gibi değil, “gerilla” gibi!..
Aslında gıpta ediyorum kendisine... Uğur Dündar’daki hırs, öfke ve şuur maalesef “bizim sunucularımız”da yok!..
Uğur Dündar’ın Star’ından sonra, şimdi de Kanal B çıktı karşımıza... Bugünkü sürmanşetimizde yer alan ifadeler, tam da dudak uçuklatacak cinsten!..
Şu hale bakın; aynı zamanda Başkent Üniversitesi’nin Rektörü de olan Kanal B’nin sahibi Mehmet Haberal, program sunucusu Nahit Duru’ya talimat veriyor:
“AK Parti’nin İstanbul, Ankara ve Adana’da oylarını azaltmak için ne puştluk yapıyorsan, yap!”
Mehmet Haberal isminin “Ergenekoncularla birlikte anıldığını” düşünürseniz, “AK Parti’ye karşı kimlerin mücadele verdiğini” anlarsınız!.. Kimlerin, kimlerle işbirliği yaptığını da!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi