Ali Osman AYDIN

Ali Osman AYDIN

“Etik ilkeler” sözleşmesi işe yarayacak mı?

“Etik ilkeler” sözleşmesi işe yarayacak mı?

“Görsel-İşitsel Yayıncılık Etik İlkeleri…” RTÜK’ün medya temsilcilerine imzalattığı sözleşmeyle ilgili gerçekten çok şaşalı, kulağı dolduran ve duyanlara ümit veren bir isim düşünülmüş. Televizyon yayıncılığı gibi bir hizmet türüyle, “etik” ve “ilke” gibi sözcükleri yan yana görünce insan ister istemez heyecanlanıyor. RTÜK’ü, en azından bu isim için tebrik etmek gerek! İkinci tebrik, bu sözleşmeyi tüm kanal temsilcilerine imzalattığı için gelmeli...

Sözü edilen “Etik ilkelerin” ne olduğuna geçmeden önce Ankara’da düzenlenen ve Kültür Bakanının da katıldığı, izleyici eğilimlerinin paylaşıldığı programla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Kültür Bakanı programda Türk dizi sektörüyle ilgili şöyle bir ifade kullandı: “Dizilerimizin, ülkemizin ve kültürümüzün tanıtımına sağladığı katkı bizleri dizilere teşvik verme düşüncesine yönlendirdi.”

Ben bu maddi destekle ilgili “yönlendirmenin” çok da uygun olmayacağını düşünüyorum. Ayrıcadizilerin ülke kültürünü tanıttıklarına dair tespite de katılmıyorum. Evet, bir kültür tanıttıkları söylenebilir ama bu kültür ne orijinal, ne önemli, ne de yerli. He, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” deniyorsa, o başka…

****

Bana göre Türk dizi sektörü denilen konsept son derece zararlı ve çirkin bir propaganda enstrümanı Türkiye için. Bu ülkenin zengin kültürel birikimi adına bu kadar komplike bir karalamayı hiçbir lobi yapamaz emin olun… Aşk’ı Memnu, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Çukur, Eşkıya Dünyaya Hükümdar olmaz gibi diziler, yüz “Gece Yarısı Exspresi” gücünde. Bunu bizzat kendi gözlemlerimden yol çıkarak söylüyorum. Daha önce burada yazdım. Marakeş, Üsküp, Saray Bosna ve Bulgaristan’da dizilerimiz hakkında, çeşitli çevrelerden insanlarla bizzat konuştum.  

Evinde Türk dizileri izlenen bir Faslı merakla şunu sormuştu bana: “Türkler Müslüman mı?!”

Bir başkasına, Türk toplumunun dizilerdeki gibi bir hayatı olmadığını, bütün Türklerin boğazdaki yalılarda oturmadıklarını, evlerde ayakkabılarla dolaşılmadığını, her mahallede mafya olmadığını, kadınların evlerde tuvaletlerle dolaşmadığını, Türk kadınlarının o kadar entrikacı olmadıklarını, Sultan Süleyman’nın adi bir zampara olmadığını, Faslı çocukların onunla ilgili tarih kitaplarından doğruya yakın şeyler öğrendiklerini, toplumda hala nikaha önem verenlerin olduğunu anlatmak için akla karayı seçmiştim…

Nasıl bir Türkiye tanıtımı yapılıyor bu dizilerle, bu iyi düşünülmeli.  

Türk dizileri ne söylüyorlar, yani, bir Asyalıya, Avrupalıya, Afrikalıya, tüm insanlığa verdikleri mesaj nedir?

Bu mesajın estetik, entelektüel ve kültürel bir kalitesi var mı?

Mesela Çukur’u izleyen bir Finlandiyalı düşünelim…

Aşk’ı Memnu’yu izleyen bir Hollandalıyı… 

“Sen Anlat Karadeniz’i” izleyen bir Luxemburgluyu…

Acaba bu kişiler  otantik “Türk kültürü” ile ilgili nasıl bir intiba edinirler bu dizilerden? Ya da “Her gün onunla uyuyacak ama benim bebeğimi taşıyacaksın. Değilse kocanı öldürürüm.”

Veya “Kızınıza neden bir kaç gün önce kocamla yattığını sormak için geldim. Kızınız aynı zamanda babamın sevgilisi” repliklerinin sarf edildiği dizilerin çarpık ahlaki görüşleri Türkiye’nin -varsa-kültür politikalarıyla örtüşüyor mu ki desteklenmek isteniyor?

Ve bu söz konusu intiba, devletin bu dizileri desteklemesini gerektirecek kadar müspet bir intiba mı?

Şayet o destek benden de alınan vergilerle verilecekse, ben bunun menfi bir intiba olduğunu düşünüyorum…

**** 

Programda imzalanan “etik ilkeler” sözleşmesine gelince. Aslında bu sözleşme, RTÜK’ün uygulamakla yükümlüğü olduğu ve bütün medya hizmet sağlayıcılarının riayet etmek zorunda oldukları 6112 sayılı Kanun’un 8. Maddesinin ta kendisi…

Neden özellikle adına “Etik ilkeler” diyerek bizim 8. Maddeyi yeni bir şeymiş gibi lanse ettiler, anlayabilmiş değilim. Tamamen tahsil edilmeyen cezalar gibi bu da bir göz boyama mı yoksa? Ama madem tüm kanal yöneticileri bu sözleşmeye kamuoyunun önünde tekrar imza attılar… O halde birkaç maddeyle ilgili şunları soralım.      

Mesela sözleşmenin bir maddesinde: “Türkçe'nin doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasının yanı sıra dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımından kaçınmak.” deniyor.

Haber bültenleri de dahil, doğru Türkçe kullanan kanal kaldı mı bildiğiniz? Dizilerin neredeyse %80’inde argo konuşuluyor bugün. Türkçe kuşa dönmüş durumda. Bildiğiniz, dizinin normal seyrinde kullanılan dil haline geldi, argo. Ne olacak şimdi bu argo konuşmalar? Sözleşme imzalandığına göre, yarışmalarda, dizilerde artık Zeki Müren gibi mi konuşulacak?

****

Bir başka madde, “Şiddeti teşvik etmemek ve meşrulaştırmamak” üzerine…

Bu maddeden sınıfta kalmayacak dizi bir elin parmaklarını geçmez herhalde. Silahların patlamadığı dizi yok gibi. Silahlar susarsa diziler biter…Tamam silah patlasın… Hikayenin kurgusu içinde katiller de olabilir. Fakat bu katiller kahramanlaştırılamaz. Kahramanlaştırılmamalı bu “etik ilkeye” göre. Fakat ben adam öldürüp vicdan azabı çeken, sonrasında da hapse düşüp hayatı mahvolan, yetim bıraktığı çocuklardan dolayı toplum içine çıkamaz hale gelen bir kahraman modeli görmedim dizilerde. Adam yaralarlar, mekan basarlar, birilerini öldürürler ama ne vicdan azabı duyarlar, ne de ceza alırlar. Bu, bal gibi de şiddeti teşvik etmek, meşrulaştırmak “Sen de yapsana kardeşim!”demek.Tüm dizi yayını yapan kanal yöneticileri “etik ilkelere” imza attıklarına göre demek ki artık “Çukur, Çarpışma, Muhteşem İkili, Diriliş Ertuğrul, Sen Anlat Karadeniz, Söz, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” gibi şiddet üzerine kurulu dizileri ekranlarda görmeyeceğiz! Çünkü teknik olarak bu sözleşmeye uygun değiller…

****

Bir başka sorunlu madde de: "Çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini olumsuz etkileyen yayınlar yapmamak.”

Kanallar hali hazırda yaptıkları için sözleşme “yapmamak” demiş. Bu madde tek başına kanallara kepenk indirtebilir. Fakat bir de üzerine şunlar eklenmiş: “Ailenin bütünlüğünü ve sürekliliğini desteklemek, Kadını istismar eden içeriklere yer vermemek.”

Bugün, sarsılan aile kurumunda yalan, entrika, istismar, şehvet dolu Türk dizilerinin doğrudan payı olduğunu düşünüyorum. Bırakın Türkiye’deki aile kurumunu, geleneksel yaşamıyla ünlü Fas’ın Marakeş şehrinde bile bizim dizilerden sonra boşanma ve aldatma olaylarının belirgin bir şekilde arttığını söylemişlerdi, Faslılar… Kimi Arap ülkeleri de bu yıkıcı özelliklerinden dolayı Türk dizilerini yasaklamayı tercih etti…Bu büyük bir utançtır… 

Fragmanından erotizm fışkıran diziler var. Survivor gibi yarışmalar zaten tamamen çıplaklık üzerine kurulu… Dizilerin çok büyük kısmında aile adeta problemlerin kuluçkası gibi gösteriliyor. Ertem Eğilmez sinemasındaki aile modeline benzer tek bir örnek yok. Kadın istismarı derseniz… Fragmanlar, klipler, reklamlar, magazin programları ve elbette diziler… Kadını istismar etmeyen, cinsel obje gibi kodlamayan haber bültenleri de dahil hiçbir yayın türü yok neredeyse. Hatta artık erkek “istismarı” da yapılıyor ki buna sözleşmede hiç değinilmemiş…  

Dolayısıyla içinde “ahlaki gelişim” geçen bir sözleşmeyle, eğer bu herkesin rahatlıkla anlayabileceği türde bir ahlaki gelişim ise, kanalların normal faaliyetlerini sürdürebilmeleri mümkün değil. Çünkü bu yayın içerikleriyle o “ahlak ilkelerinin” bağdaşması imkansız.

Fakat kanal temsilcileri bütün bu maddelere imza atmışlar. İnanılır gibi değil… İmza atmanın, “Sözleşmede yazılı olan şartları kabul ediyorum.” anlamına geldiğini bilmiyor olabilirler mi?

Yoksa, zaten uygulanması söz konusu olmayacağı, aynı tas aynı hamam devam edeceğine inandıkları için, formaliteden atılmış bir imzanın önemi yok diye mi düşünüyorlar?

Bence, ikincisi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Ali Osman AYDIN Arşivi