İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

İran'ın işgal haritası bölgesel savaş başlattı

İran'ın işgal haritası bölgesel savaş başlattı

Aylarca dikkat çekmeye çalıştık. İran’ın örtülü yayılma haritasına, bölgesel savaş senaryolarına, mezhep kimliği üzerinden bütün bölgeyi iki ana cepheye ayırma senaryolarına, otuz yıldır devam eden Arap-Fars savaşlarının seyrine, Suriye ve Irak’ta yaşananların aynısının Yemen’de de başlayacağına, eski Osmanlı haritasındaki yeni güç yapılanmasına, bütün bölgeyi rehin alacak kaos senaryosuna, bu senaryonun nihai cephesinin Türkiye ile İran arasında şekilleneceğine… Kimsenin dikkatini çekemedik. Türkiye’nin bile... İçerideki seçim atmosferini anlıyoruz ama polemikler, kişisel tartışmalar Türkiye’nin gözlerini kör etti. Belki de amaçlanan buydu. Gezi isyanı ve 17 Aralık darbe girişimi sadece iktidar, hükümeti devirme meselesi değil, Türkiye’nin bölge genelinde kımıldayamaz hale gelmesine yönelikti. Amaç da buydu, sonuç da böyle oldu. 17 Aralık darbecilerinin istihbarat bilgileri ile Türkiye’yi bütün bölgede felç ettiler. Çünkü ülkemizin bütün mahremiyeti paralel çete tarafından onlara servis edilmişti. Yeni emperyal güç İran Ve beklenen oldu. Arap koalisyonu Yemen’e askeri müdahaleye başladı. Arap-Fars savaşının Yemen cephesi açılmış oldu. İran’ın bütün askeri birimleri ile Suriye’de bir savaş yürüttüğünü, Suriye birliklerinin İranlı generaller tarafından yönetildiğini biliyoruz. Bağdat’ın Tahran tarafından yönetildiğini, son günlerde başlatılan IŞİD karşıtı operasyonları İranlı komutanların yönettiğini, Irak’ın Tahran’a hediye edildiğini biliyoruz. Lübnan’ın Hizbullah üzerinden tam bir İran garnizonu haline geldiğini biliyoruz. Bölgenin yeni emperyal gücü İran’ın son cepheyi Husiler üzerinden Yemen’de açtığını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Somali ziyareti sırasında Yemen’de iktidarı devirip yönetimi ele aldığını biliyoruz. Üstelik Erdoğan, Yemen’in hemen karşısındaki bir ülkeye, Somali’ye giderken.. O gün, Yemen’deki iktidar değişiminin Türkiye ile çok ilgisi olduğuna dikkat çekip uyarılar yapmıştım. Hatırlayın; Arap-Fars sınırı İran-Irak sınırıydı. ABD işgali sonrası bu sınır Suriye-Irak sınırına geriledi. Suriye savaşı bu yüzden bir İran savaşıdır. Eğer Suriye, savaş sonrası İran’ın denetimi altına girerse Arap-Fars sınırı Ürdün-Suriye sınırı olacaktır. Yemen’deki İran işgali başarılı olursa Arap dünyası güneyden de çevrilmiş olacaktır. Bu haritayı bir de mezhep üzerinden çizin. Aynı sonucu göreceksiniz. Çok daha tehlikeli hesaplar var İran bir an önce ahlaki bir pozisyona çekilmeli. Aşırı yayılmacı, komşularını tehdit edici, pervasız, açgözlü saldırganlığına derhal son vermeli. Yabancı işgallerle mücadele eden bütün coğrafya bugün en az işgaller kadar tehlikeli bir İran saldırganlığı tehdidi altındadır. Yıllardır antiemperyalist görünümüyle bölge toplumlarının saygısını kazanan Tahran yönetiminin bugün bu değer yargısını çirkin bir şekilde istismar ederek, bölgeyi kendine düşman ettiğini görüyoruz. Son yıllarda aşırı silahlanmanın getirdiği bir şımarıklıkla Arap dünyasını tehdit etmekte, dahası Türkiye’yi güneyden çevreleme, Türkiye’nin Müslüman-Arap dünyası ile arasında bir tampon kuşak oluşturma projesi yürütmektedir. Açık söyleyeyim, bütün bölgeyi ikiye ayırıp sonu gelmez bölgesel savaşlara neden olabilecek mezhep savaşları projesi İran eliyle uygulanmaktadır. Bu müdahalelerin bir sonraki aşaması çok daha tehlikelidir ve asıl bölgesel savaş o zaman çıkacak ve Türkiye de bu savaşın içinde yer almak zorunda kalacaktır. Tahran Körfez’i ve S. Arabistan’ı vuracak Suriye ve Yemen’de başarılı olması durumunda İran bir yıl geçmeden Körfez ülkelerini karıştıracak. İsterseniz not edin, Basra Körfezi’ndeki ülkeler İran’ın doğrudan tehdidi hatta saldırısı altında kalacaklar. Dahası var, bunlar olurken İran’ın nihai hedefinin Suudi Arabistan olduğunu da not edin. Yine bir yıl geçmeden S. Arabistan’ın Şii nüfusunun yaşadığı doğu bölgeleri hareketlenecek ve belki de İran bu ülkede doğrudan iç savaş çıkartacak. Dolayısıyla bugün Yemen üzerinde bir Arap-İran ya da Şii-Sünni savaşı başlamışsa da asıl Basra Körfezi ve S. Arabistan İran tehdidi altındadır. Bugün S. Arabistan ve Arap koalisyonunun Yemen’de başlattığı müdahale bir öz savunmadır. Hiçbir ülke kendisine yönelen böyle bir tehdide karşı kayıtsız kalamaz. Bu mesele İran’ı destekleyenler ve S. Arabistan’ı destekleyenler gibi kör bir tarafgirliğin çok ötesinde bir gerçekliktir. Bütün coğrafya acilen uyanmalı ve bu bölgesel yırtılma, on yıllarca sürecek bölgesel savaş planlarına karşı harekete geçmelidir. Eğer İran’ın öncülük ettiği bu işgal haritası başarılı olursa bütün bölge Birinci Dünya Savaşı’ndan çok daha büyük yıkımlar yaşayacaktır. S. Arabistan’ın büyük hatası S. Arabistan Mısır konusunda çok büyük bir hata yaptı. Böyle bir stratejik ufuksuzluk affedilir değildir. Mısır’da Müslüman Kardeşlerin devrilmesini finanse etti ve Arap dünyasının bugün yüzleştiği tehdide karşı en yaygın toplumsal direncini kırdı. Bunu yaparak kendini İran karşısında tam bir av durumuna düşürdü. Oysa bölge ülkeleri Müslüman Kardeşler'le barışabilir, Sudan’dan Suriye’ye kadar bu güçten yararlanabilirdi. Bu yönüyle Mısır darbesinin kazananı da İran olmuştur. Geç değil, S. Arabistan bu hatadan dönebilir, elini güçlendirebilir, Mısır’da bir çözüm üretebilir, buna Türkiye de destek olabilir. Ama yaparlar mı, emin değilim. Yapmazlarsa, İran yayılmasını durdurmaları pek de mümkün görünmüyor. Batılı güçlere bu anlamda güvenmeleri, onların garantisine sığınmaları yapacakları tarihi bir hata olabilir. Suriye’ye müdahale ve Arap-Kürt savaşı Yapılacak ikinci büyük hamle Suriye meselesini sonuçlandırmaktır. Muhalifleri desteklemek, büyük bir güçle hareket etmelerini sağlamak ve İran’ı bu ülkede durdurmaktır. Bunu yapmazlarsa Yemen üzerinden Kızıldeniz’e ulaşan İran’ın önünde Akdeniz’e kadar başka hiçbir güç kalmayacaktır. Bölge ülkelerinin en büyük düşmanı, jeopolitik ufuksuzluktur. Bu aşamada IŞİD’e karşı koalisyon İran’ın yayılması için bölgeyi temizlemekten, Tahran’ın önünü açmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Suudi yönetiminin Müslüman Kardeşler'i devre dışı bırakmasının günahıdır IŞİD. Bölgede yerli ve meşru muhalefeti desteklemek varken başka güçlerin onların bıraktığı boşluğu IŞİD’le doldurduğunu görmeyecek kadar basiretsizlik söz konusudur. Bir hatırlatma daha yapayım: IŞİD’in normalde Kürtlerle savaşma gibi bir pozisyonu yoktu. Doğrudan İran ve İran nüfuzu altındaki güçlere karşı konumlanmıştı. Birileri bir anda IŞİD’in yönünü Kürtlere çevirdi ve örgüt üzerinden bir Arap-Kürt savaşı tezgahladı. Başarılı olan bu stratejik zekanın arkasında da İran olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, Kobani olayları sırasında terörü Türkiye içlerine kadar servis edenin de İran istihbaratı olduğunu düşünüyorum. Tek panzehir Türkiye Bu yazıyı İran karşıtlığı veya S. Arabistan’a destek için yazmadım. Türkiye’de kör bir tarafgirlik var ve bu herkesin basiretini bağlıyor. Mezhep kimliği üzerinden yürütülen savaşın Türkiye’deki pazarlaması da bu tarafgirlik üzerinden yapılıyor. Herkesin gözünü açması, bir adım sonrasını, bir yıl sonrasını öngörebiliyor olması lazım. Türkiye bu konuda sağlam bir pozisyon aldı. Dışişleri’nin “müdahaleyi destekliyoruz” açıklaması bunu net olarak ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “İran ve terörist gruplar çekilsin” ifadesi de aslında tehlikenin tam olarak algılandığının işareti. İran’ın S. Arabistan ve Körfez ülkelerine yönelik tehdidinin bir benzeri bir süre sonra Türkiye’ye de yönelecektir. Zaten bugün Suriye üzerinden Türkiye’yi hedef almıştır. 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir savaş bu kadar bölgeselleşti. On ülke doğrudan Yemen’e müdahale etti. Bunun kara saldırısı da olacaktır. İran’ın buna misillemesi nasıl olacak, bekleyelim. Ama Yemen’deki müdahalenin bir benzeri Suriye’de de kendini hissettirebilir. Konuyla ilgili haftalardır çok şey yazdım. Burada linklerini veriyorum. Amacım savaş bütün bölgeyi sarmadan gereken uyarıları yapmak. Çünkü çok ciddi bir tehdit bölgeyi rehin almak üzere.Bunun da tek panzehiri Türkiye’dir. Başka bir umut kalmamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi