Burhan OKUTAN

Burhan OKUTAN

İSLAMCILIK ÜZERİNE!

İSLAMCILIK ÜZERİNE!

Son günlerde “İslamcılık” üzerine çok konuşuldu. Konuşulanların, yazılanların çok faydalı olduğuna inanıyorum. Müspet ve menfi yaklaşımlar yeni ufukları aralamak adına çok önemli!

18. ve 19. yüzyıllarda Batı’daki endüstri alanındaki gelişmeler bütün dünyayı etkilemiştir. Sanayi Devrimi’nin fikri ve ekonomik boyutu, İslam coğrafyasındaki “geri kalmışlığın sebebini dinde görmek” gibi yanılgıyı da beraberinde getirdi, bu cihette bir algı oluşturulmak istendi.

Bu uğurda İslam coğrafyalarında “bilimsel yöntem ve rasyonellik” adına toplum mühendislikleri yapıldı. Bu durum karşısında İslam mütefekkirleri “geri kalmışlığın sebebini İslam’dan uzaklaşmak, İslam’ı yeterince anlayamamak” olduğunu savunarak “yeniden İslam’ı anlamaya” koyulmuşlar, yöntem belirlemişlerdir…

İslam düşünürleri; “Müslümanlarla İslam arasındaki köprüyü yeniden kurmak” adına İslami düşünmeyi “İslamcılıkla” tanımlanan bir düşünce sistematiği gelişmesine önayak oldular…

İslamcılık; “İslam’ı Tanrı ile kul arasına sıkıştırmak isteyen” İslam dışı düşüncelerin önüne geçmek, kendilerini “Müslüman olarak tanıtıp Müslüman gibi yaşama kaygısı taşımayan ve Müslümanlara da kendi yaşam tarzını dayatan” anlayışın karşısında duran bir harekettir…

Kendilerini Müslüman diye tanımlayıp aynı zamanda İslami düşünceden bihaber olan Müslümanlar için de İslamcılık; “yeniden uyanışı” hedefler. Tıpkı Mümin sıfatını taşıyıp yeniden iman etmelerinin istenmesi gibi! “Ey iman edenler, iman edin…”Nisa4/136

İslam’ın sosyal hayata müdahale eden “siyasal” yönü her zaman ağır basmıştır. İslam’ın bu yönünü bilen siyasal otoriteler, Müslümanların geri kalmışlığını İslam’a fatura ederek Müslümanlarla ve Müslümanlıkla mücadele halinde olmuşlardır. İslam’ı ve onun kitabı olan Kuran’ı kendilerine uydurmaya, kendilerince tanımlamaya kalkışmışlardır. İslamcılık tam bu noktada karşı cephe olarak ortaya çıkan, Kuran’ı yeniden tanımlama değil de “Kuran’ı yeniden anlamaya dönük” kurtuluş çaresi olarak kendisini gösteren bir harekettir.

İslamcılık; elbette “Müslüman” kelimesini gölgelemek amacıyla türemiş bir kavram değildir. İslamcılığı “Müslümanlıkla eşdeğer bir kavram olarak görmek” akla ziyan bir yaklaşım olurdu.

İslamcılık; sadece “sıfat isim” olarak ele alınıp Kuran’dan hareketle “daha iyi Müslüman(Kâmil Müslüman), daha iyi Mümin(Kâmil Mümin)” olma hedefinde düşünce sistematiğini kurgular.

İslamcılık; Müslümanlığı “ruhbanlıktan ayırarak” İslam’ın “aksiyonel düşünme” tarafını ortaya koyar…

Bir diğer aykırı yaklaşım ise; “İslamcılığın iktidar olmakla akamete uğradığı” iddiasıdır. Bu yaklaşım, “İslam’ın küresel manada bir iddiasının olmadığı” anlamına gelir. İslamcılığı Türkiye’de, Mısır’da veya dünyanın başka coğrafyalarında “İslamcıların iktidar olmasıyla” sınırlayamazsınız. Bu yönüyle “İslamcılığın zirve yapıp bittiğini iddia etmek”, İslam’ın evrenselliğini yerel iktidarlarla sınırlamak anlamına gelir ve bu doğru bir yaklaşım değildir. Oysa İslamcılık, Müslümanlığın “küresel manada var olma” mücadelesinin adıdır. İslamcılığın pratikteki adı olan “CİHAD” ve cihadın bin bir çeşidi, “ilay-ı kelimetullah(Allah’ın ismini yeryüzünde yüceltmek)” olduğuna göre, bu düşünce bir cemaate, bir örgüte, bir partiye veya bir hükümete özgü değildir.

İslamcılık “Kuran” ve “Sünnet” gibi sonsuz bir membadan beslenir, diğer doktrinlere benzemez. Mesela Arap Baharı, Arapların “Siyasal Milliyetçi Sol” düşüncenin de iflasını getirmiştir. Arapların “vahdet(birlik) ve özgürlük” talepleri 21. Yüzyılda Müslüman coğrafyasında hayat bulamadı. Neden?

Çünkü Müslümanlar, “dünyayı ve maverayı birlikte ele alan bir sosyalizasyonu hedefler” ve bunda “sabırla” kendisini sınar, sabretmeyi de ibadet telakki eder. Demek ki Arap Sosyalizmi bir yere kadar imiş!

Bakın 80 küsur senelik Mısır’daki İmam Hasan El-Benna’nın kurucusu olduğu Müslüman Kardeşler Hareketi; onca yasaklamalara, onca baskı ve zulümlere rağmen, uzun bir sabır ve nekahet döneminden sonra yeniden hayat buldu. Bu hareketin en dip olduğu bir zamanda zirveye ulaşıverdi. Tunus hakeza. Raşit Gannuşi liderliğindeki Ennahda-Yeniden Doğuş(Rönesans) hareketi 30 yıl sonra iktidar oldu. Aynı şekilde Suriye’de de durum böyle olacak, Allah’ın izniyle.

Müslüman gibi yaşamanın mümkün olmadığı herhangi bir yerde, Müslüman gibi düşünmeye ve düşüncesini şartların müsaade ettiği ölçüde eyleme dönüştürmeye hiçbir mani durum yoktur. Bu manada İslamcılığı diğer doktrinlerden ayrı tutmak gerekir. Zira İslam’ın membaından beslenmeyen hareketler, bizim gen yapımıza uymuyor, “millilik” problemi ile karşı karşıya kalıyor.

Müslümanlık açısından “millilik”, aynı zamanda “ümmet” olma bilincinin oluşmasıdır ve bu bilinci Kur’an var olduğu müddetçe ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bizim için “millilik”; “İslami referanslar ne kadar güçlü ise o kadar millidir” anlamına gelir.

İslam coğrafyasının tamamında İslami düşünebilen dinamik yapıların olması, bu dinin sahipsiz olmadığının bir kanıtıdır. “Doğrusu Kitabı biz indirdik ve onun koruyucusu elbette biziz.”Hicr15/9

İslamcılık; bu bilincin hayat bulması adına yapılan bütün gayretleri simgeler. İslamcılığın statik temeli Kuran ve Sünnet’tir. “Cihat” ise; bu statik temel üzerinde hayat bulan dinamik yapısıdır. Cihadın kurumsal yapısı ise; cemaatler, cemiyetler, okullar, ekoller, mezhepler, vakıflar, kitle iletişim araçları vs.dir.

İslamcılık bitti demek, İslamlaşmayı da bitirir ve “Müslümanlığın Protestanlaştırılması” anlamına gelir. İslam’ın temel prensipleri ve iç dinamikleri buna müsaade etmez!

Müslüman gibi düşünmeyi “İslamcılık” üzerinden tanımlanıyorsa kendi adıma “sen İslamcısın” diyenlere itirazım olmaz. Çünkü “İslamcılık” kavramı “İslami” düşünebilme anlamında kullanılagelmiştir. İslamcılık, Müslüman halkların kendi dinamikleri üzerinde yükselen “millilik temelinde ümmet olma” bilincidir.

Bu şuurun oluşmasında katkısı olan Seyyit Kutup, Hasan El-Benna, Mevdudi, Muhammet İkbal, Sait Halim Paşa, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Akif, Elmalılı, İskilipli Atıf Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan, Necip Fazıl, Sait Nursi, M.Zahit Kotku, Ali Şeriati, A.İzzet Begoviç, Atasoy Müftüoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Ali Bulaç gibi daha nicelerini zikretmek durumundayız. Allah hepsinden razı olsun.

Selam ve dua ile

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Burhan OKUTAN Arşivi