İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Korkuyorsunuz!

Korkuyorsunuz!

Her taraftan saldırıyorlar: Terör üzerinden vuruyorlar. Ekonomi üzerinden vuruyorlar. Mezhep üzerinden vuruyorlar. Değerleri aşağılayarak vuruyorlar. İç savaş senaryolarıyla vurmaya çalışıyorlar.
Yeni terör örgütleri ikame edip besliyorlar. Onları sokağa salıp cinayetler işletiyorlar. Sonra hep birlikte, gazeteleriyle, dergileriyle, televizyonlarıyla teröre ve cinayetlere övgüler düzüyorlar. Bir teröristin bir savcının kafasına silah dayayan resmini büyük bir heyecanla servis ediyorlar.

Çünkü o teröristin bağlı olduğu örgüt de, kendileri de aynı istihbarat kanalları, aynı finans çevreleri tarafından destekleniyor, besleniyor. Onların yayınlarının da, o örgütün silahlarının da, savcıya sıkılan kurşunların parası da aynı merkezden geliyor. Talimatlar da, stratejiler de o çevreler tarafından verilip belirleniyor.
Türk medyası, o medya gruplarının arkasındaki finans çevreleri, o vesayetçi efendilerin bu ülkedeki şubesini oluşturanlar bugün açıktan terör suçu işliyor, bu ülkeye açık savaş ilan edebiliyorlar. Sanatçıları, yazarları bu savaş için cepheye sürüyorlar. Onları bir kurşun haline getirip Türkiye'nin geleceğini yok etmeye çalışıyorlar.

Kötülük, nefret ve şiddet tetikçileri

Seçime endeksli gibi görünen, AK Parti'ye karşıymış gibi görünen o çirkefçe saldırılarla Türkiye'yi yerin dibine batırmaya çalışıyorlar. Ne kadar Türkiye düşmanı varsa ortaklık yapıyorlar. Ne kadar Türkiye'den rahatsız varsa onlarla çalışıyorlar. Anadolu insanının sırtından beslenip Anadolu insanına hakaret ediyorlar, onların belini bükmeye, dizlerini yeniden kırmaya çalışıyorlar.

Kuzey Kore bile Türkiye karşıtı bir açıklama yapsa yanında yer alacaklar. Papa Türkiye'ye birkaç laf ediyor, arkasında hizaya giriyorlar. Avrupa Parlamentosu üzerinden Türkiye karşıtı kararlar çıkartıyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde ekipler kurup Türkiye aleyhine karalama kampanyaları yürütüyorlar.
Hürriyet gazetesinin haberlerine, haber başlıklarına, haberleri sunuş biçimine bakın. Zaman gazetesinin haber seçimine, haberleri sunuş biçimine, yürüttüğü kötülük dolu kampanyalarına bakın. Sözcü gazetesinin müptezelliğine, seviyesizliğine, çirkefliğine bakın. Onlara bağlı yan yayın organlarını da ekleyin. Hepsi aynı dili kullanıyor. Hepsi aynı savaşın birer tetikçisi. Kötülük ve nefret dolu yayınlarla Türkiye toplumunu zehirliyorlar. Nefretin de ötesinde şiddeti teşvik ediyorlar.

Açıktan teröre destek veriyorlar

PKK saldırsa, birkaç asker öldürse, DHKP-C saldırsa birkaç polis öldürse, hatta IŞİD'i Türkiye'ye taşıyabilseler, birkaç kenti vurabilseler sevinçten çığlıklar atacaklar. Saldırıya uğrayanların, ölenlerin kimliği umurlarında bile değil. Yeter ki kan olsun, terör olsun, kriz olsun, ekonomi çöksün, ülke karışsın. Karışsın da onların saltanatı sürsün, kazansınlar, semirsinler, Cumhurbaşkanı'na ya da Başbakan'a talimatlar verebilsinler, iktidar devirip iktidar kurabilsinler, o hep aşağıladıkları Anadolu insanını bu sokaklardan kovabilsinler.

Türkiye, Fethullah Gülen grubunun, Doğan grubunun ve onlarla birlikte hareket eden bazı sermaye çevrelerinin terörle, terör örgütleriyle yakınlığının sırrını bir gün çözecek, çözmeli. Bugüne kadar her olağanüstü dönemin, her kaos döneminin altında imzası olan bu çevreler arasındaki ilişkinin ne olduğunu, çözmeli. Bu ittifakın Türkiye içinde hangi uluslararası gücün savaşını yürüttüğünü çözecek, çözmeli.
Son iki darbe girişiminin arkasında yer alan akıl kim, Türkiye'deki ortakları kim, o sokakları kim terörize etti, binlerce insanı hapislere doldurma projesini kim yaptı ve kimleri kullandı, bunlar da çözülecek.

Korku bir salgın gibi sardı onları

Bu ağır suç dosyaları yetmiyormuş gibi, yenisini deniyorlar. Avrupa ve ABD'deki aşırı uçlardan, Ortadoğu'nun mafyalaşmış yönetici kadrolara ve örgütlere, Türkiye içindeki terör örgütlerinden bir zamanların derin oligarşik yapılarına, vesayetçi efendilerinin beslediği cemaat yapılarına kadar sınırları aşan bir cephe şekillendiriyorlar. Bu cephe, Birinci Dünya Savaşı'nda karşımızda yer alan cephe kadar, İstiklal Savaşı döneminde karşımızda yer alan cephe kadar geniş. Osmanlı'yı parçalayıp yeni Türkiye'nin kuruluşunu engellemeye çalışanlar, bugün de Türkiye'nin “ikinci kuruluş”unu sabote etmeye çalışıyor.
Bu yolda bütün kötülük çeşitlerini, fitne çeşitlerini, akıl almaz ihanet yöntemlerini uyguluyorlar. Kullandıkları her cümle, yazdıkları her metin, attıkları her başlık, ortaklık kurdukları her siyasi güç ve finansal çevre bu ittifakı ele veriyor.
Neden böyle? Neden bu kadar Türkiye düşmanı oldular? Ne istiyorlar? Sadece seçim kazanmak mı? Asla.. Öyle değil. Bu kadar basit değil. Bu ülke, yüz yıl sonra ilk kez gerçek anlamda güç olma yolunda bir meydan okumaya girdi. Kendi geleceğini belirleme, kendini yeniden kurma yolunda harekete geçti. Osmanlı'yı parçalayanlar, Türkiye Cumhuriyeti'ni yüz yıldır rehin alanlar telaşlandı. Bir Türkiye korkusu sardı onları ve bu korku bir salgına dönüştü. Korku, içerideki figüranların değil, efendilerinin korkusudur. Bu yüzden hep bir ağızdan, bir koro halinde Türkiye karşıtı tek bir operasyon yürütüyorlar.

Anadolu'dan çıkaramadılar, proje çöktü, panik bundan..

Yüz yıl önce bizi Anadolu'dan çıkarmaya çalıştılar. Olmadı, başaramadılar, gitmedik, direndik. Bunun üzerine 20. yüzyıl boyunca bizi Anadolu'ya hapsettiler, coğrafyadan kopardılar. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'ye yönelik en büyük küresel proje bu idi.
Başardıklarını sandılar. Bir daha ayağa kalkamayacağımızı düşündüler. 20. yüzyılın sonunda Anadolu yeniden ayağa kalktı. O dönemi içine kapanarak, sessizce direnerek atlattı. Yeniden etrafına baktı, coğrafyayı ve tarihi yeniden hatırladı. Yüzlerce yıl birlikte yaşadığımız insanların ruh dünyasının ne kadar tanıdık olduğunu farketti. Onlarla geçmişte olduğu gibi gelecekte de aynı coğrafyada dayanışma içinde yaşayabileceğimizi gördü.

İşte o zaman sınırların ötesine bakabilmeyi öğrendik. Beraber yürüyebileceğimizi, beraber ayağa kalkabileceğimizi, beraber bu kaos tarihinden kurtulabileceğimizi anladık. Doğu Afrika'dan Pasifik bölgesine kadar sözlerimizin, bakışlarımızın, ülkelerimizi ve dünyayı algılama biçimlerimizin ne kadar benzeştiğini yeniden keşfettik.
Elimizi uzattık. Gönlümüzü açtık. Zihinlerimizi tazeledik. İşte korkunun sebebi bu. Bu yürüyüşü yöneteceklerini sandılar. Kontrol ederiz sandılar. Bunu yapamayınca saldırılar başladı. Terör ve iç savaş dahil, Mısır ve Ukrayna örneği dahil her yolu denediler. Ellerinden gelse bu ülkeyi Suriye'ye çevirecekler.

Gittiğimiz her ülkede karşımıza dikildiler. O ülkeleri de bizi de hedef yaptılar. Her yönden saldırılara başladılar. Türkiye'nin elini kesmeye, cesaretini kırmaya dönük senaryo üstüne senaryo uygulamaya başladılar. “Türkiye korkusu” salgın haline geldi.
Bu korku ile yüzleşeceksiniz. Türkiye'nin geri adım atmayacağını, direneceğini, daha da hızlı adımlarla koşacağını göreceksiniz. Bu ülkeye karşı verdiğiniz savaşı kaybedeceksiniz. İçerideki ortaklarınızın trajik savruluşuna tanık oldukça daha da panikleyeceksiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi