Abdurrahman DİLİPAK

Abdurrahman DİLİPAK

La havle

La havle

Sanıyorum her şeyi yeniden düşünmemizin vakti geldi ve geçiyor.

Kur’an-ı Kerim’de en uzun sure olan Bakara suresi, İsrailoğulları ile bize misaller verir. 

Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğulları ile ilgili doğrudan ve dolaylı olarak 412 ayet olduğu rivayet edilir. İsrailoğullarından bu kadar çok söz edilmesinin manası nedir aceba!

Kurban ayındayız. Hz. Adem zamanındaki Habil-Kabil kavgasını hatırlayın. İlk kurban ve ilk cinayet ve ilk şehid. 

Dünya hayatında ilk kardeş kavgası ve ilk cinsellik fitnesi.

Hz. İbrahim’in kurbanı elbette çok önemli. 

O şeytan taşlama olayı ve besmeledeki o “taşlanmış şeytan”a atıf bir Müslümanın hayatında en fazla akılda tutulan hadise olarak not edilmesi gereken bir olaydır. Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve Hz. İsmail... 

Yine hac, yine kurban, yine ölüm ve bir mucize ile gelen müjde. 

Hz. Musa zamanında bir ineğin kurban edilmesi olayı.

Düşünsenize, (Mısır’dan firavunun zulmünden kaçan kişi hakkında çok farklı rivayetler var, Sina’daki puta tapınma konusunda öldürülenlerin sayısı hakkında da. 

Bugünkü Eski Ahid’in “Çıkış” bölümünde bu konuda şu bilgiler verilir:  

“İsrailoğulları, kadın ve çocukların dışında 600.000 kadar erkekle, yaya olarak..” 

“Musa şöyle dedi: İsrail’in Tanrısı Rab diyor ki; ‘Herkes kılıcını kuşansın. ‘Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün!’ Levililer, Musa’nın buyruğunu yerine getirdiler. O gün halktan üç bine yakın adam öldürüldü.”)

Burada sayıların ötesinde verilen bir mesaj var. 

Birlikte yola çıkanlar sahabe hükmündeki insanlardı ve başlarında Hz. Musa, Hz. Harun ve Hz. Yuşa vardı.  

Bu insanlar bir mucizeyi birlikte yaşadılar. Aynı insanla gerçekleşen mucize ve ikramları görürken, 40 gün sonra bunların binlercesi öldürüldü ve bu insanların Sina’dan Kudüs’e yolculuğu 10 günde tamamlanabilecekken ne oldu da, 40 yıl sürdü. Oysa onların başında 3 peygamber vardı ve puta tapanlar ise kardeşleri tarafından öldürülmüştü.

Allah (cc) birçok ayette, kendilerine verilen, ilim, servet, güç ve iktidar sebebi ile insanların şımarmaları halinde, onların helak edileceklerini misal vererek anlatır. Bütün bu servet ve iktidarın kendilerinden değil, Allah’ın bir ikram ve imtihanı olduğu anlatılır. 

Bunu kendinden bilenler ve bundan dolayı övünenler, kibirlenenler ve başkalarını aşağılayanlar, İlahlık ve Rablik taslayanlar, bunlar sebebi ile Allah’ı unutup dünya hayatının zevkine dalanlar aşağılanır ve tehdit edilir, burunların sürtüleceği haber verilir.

Bakın Kerbela’da birbirine kılıç çekenlerin bir kısmı sahabe, bir kısmı tabiinden kişiler değil mi idi.  

“Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İllâ Billâhil Aliyyil Azîm” cümlesinin kısaltılmışı ki, “Kuvvet ve kudret ancak Cenab-ı Allah’tadır.” 

Ve Allah bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.

Bakın, şu kadar ibadetim var, hafızım, şu kadar cami yaptırdım diye övünmeyin. 

Rivayet edilir ki, lanetli Karun, Hz. Musa ve Harun’dan sonra Tevrat’ı en iyi bilenlerdendi. 

“Gavur padişah” lakaplı, kendinden sonraki diğer Osmanlı padişahlarının dedesi olan 2. Mahmud Osmanlı padişahları arasında en fazla cami yaptırandı ve iyi bir hattattı.

Kötüler, iyilerin safına sızıp, onların koruma kalkanı altında saklanarak kötülüklerin her çeşidini büyük cür’et ve cesaretle yapabiliyorlar. 

Onun için iyilerin arasına gizlenmiş kötülerle hesaplaşmak, mücadele etmek daha zordur. Ve zaten zaman içinde kötüler iyileri de kendilerine benzetiyorlar.

Bakın,  kötülere karşı ehveni şerre teslim olur ve kendinizi onlara mecbur hissederseniz, sonrası için Şeytanın işi daha kolay olacaktır. 

Eğer onların korkusundan başkalarına kendinizi mecbur ve muhtaç hissediyorsanız, Allah’ın yardımından umudunu kesenlere benzersiniz. 

Evet kuvvet ve kudred Allah’tadır. 

Hiç kimseye mecbur ve muhtaç değiliz. 

Allah’ın rızası yönünde hareket edersek Allah’ın yardımı bize ulaşır değilse Allah’ın gazabına uğrayanlardan oluruz.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı duracağız. 

Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. 

Bir kavme olan düşmanlığımızı bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. 

Yaşadığımız, zaman, mekan, kişi ve olaylar karşısında adil şahidler olacağız, işi ehline vereceğiz, istişare ve şûra ile hareket edeceğiz.

Kim derdi ki, “sahabelerin kasabı” olarak bilinen Halid “İslam’ın kılıcı” olacak.

Kim derdi ki, Hz. Hamza’yı şehid edip, bağrını yarıp kalbini çıkarıp dişleri ile ısıran, kulağını ve burnunu kesip, boynuna takıp dans eden biri daha sonra Müslüman olacak. 

Kim derdi ki, Hz. Peygamberi öldürmeye giden kişi, yolda Müslüman olacak. Oluyor işte.

Kim derdi ki, Hz. İbrahim’in babası, Hz. Nuh’un oğlu ve karısı, Hz. Lut’un karısı iman etmeyecek de, Firavunun karısı 3 peygamber büyütecek kucağında, Firavunun hizmetkarı insanlık tarihinin en muhteşem kadını olacak. 

Kim derdi ki, Kur’an ümmi bir yetime verilecek. Ne oldum değil, ne olacağım dememiz gerek! 

Peygamberin sahabesi olacak olan Yakub AS’nin ehlibeytinden çocuklar kardeşleri Yusuf’u kuyuya atacaklar ama o firavunun sarayında peygamber olacak ve kölesi olduğu kapının sahibi Firavun Müslüman olacak!

Allah’ın dediği olur. Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. 

Destuuur! 

La havle guvvete illa billah! 

Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Abdurrahman DİLİPAK Arşivi