Normalleşen zeminde siyaset
Bir an hiç gazete çıkmayan, ekranlarında hiç siyasi yorum yapılmayan bir ülkede yaşadığımızı düşünerek şu sorumu cevaplayınız: 29 Mart yerel seçiminde Ak Parti'nin aldığı oy oranını nasıl yorumlardınız?
Yüzde 40'a yakın bir oy genel seçimde alınsaydı Ak Parti'yi iktidarda tutmaya yeterdi; Ak Parti il genel seçim oylarına göre 60 ilde birinci... Önceki yerel seçimde aldığı yüzde 42 oy oranından 3 puanlık bir kayıp var, ama siyaset zaten böyle bir şey değil midir: Ağzından kontrolsüz bir söz çıkar veya yanlış birini aday gösterirsin, bir bakmışsın 3 puan gitmiş... Med-cezir olayı sık rastlanan bir şeydir siyasette. Sarkaç hep bir yanda durmaz, bırakırsan öbür yana kaçıverir...
Bu durumda, seçim kampanyasında da kullandığı o ünlü Durmak yok, yola devam sloganı istikametinde tavır almasında bir mahzur yok Ak Parti'nin...
Ama kazın ayağı hiç de öyle değil; her gün okuduğumuz gazetelerde ve ekranlardan dinlediğimiz yorumlarda, Ak Parti'nin önüne 2004 yerel seçiminin (yüzde 42) değil, 2007 genel seçiminin sonucu (yüzde 47) dayatılıyor. İki oran arasındaki yüzde 8'lik fark dikkat çekici olduğu için de, kıyamet koparılacak bir 'büyük hezimet' varmış gibi bir hava yaratılıyor. Bazıları iki seçim arasındaki farkı, değişik hokus-pokus yöntemleriyle, yüzde 15'e kadar çıkarmayı bile başarıyor.
Aslında gerçeği herkes biliyor: 22 Temmuz 2007 genel seçimi 'kendine özgü şartlar' içerisinde yapılmış bir genel seçimdi; 'şartlar' Ak Parti'nin oy oranını köpürtmeye yaradı. İstediğiniz kamuoyu araştırması yapan şirkete sorun, aynı cevabı alacaksınız: 'Şartlar' kendini belli etmeden önce Ak Parti'nin alabileceği oy oranı, 2007 yılı başlarında, geçtiğimiz pazar günü aldığına yakındı.
'Şartlar' diye özetlediğim şu olağanüstü gelişmeler Ak Parti'nin oyunu yüzde 47'ye kadar fırlattı: Asker ve yüksek yargı Cumhurbaşkanı seçimi sürecine müdahale etti... CHP onlarla aynı cephede saf tuttu... Hükümet Genelkurmay'ın sert 'e-muhtıra'sına daha sert bir açıklamayla mukabele etti; Anayasa Mahkemesi'nin 367 çıkışına referandum ve erken seçim atağıyla cevap verdi... Ve genel seçime bu 'şartlar' içerisinde gidildi.
2007 yılı mayıs ayında süreci başlayan Cumhurbaşkanlığı seçiminde dayatıldığı üzere 'munis' (bunu 'eşi başörtülü olmayan' diye anlayınız) bir aday üzerinde mutabakat arayışına girseydi Ak Parti, aynı yılın kasım ayında yapılması beklenen genel seçimde bugünküne yakın bir oy alabilecekti. Ak Parti aday olarak Abdullah Gül ismini ortaya atınca baş gösteren gelişmeler tarihi erkene alınmak zorunda kalınan erken seçimde iktidarın oylarını köpürttü, muhalefetin oylarını ise geriletti.
Pazar günü yapılan yerel seçim sonuçlarını 22 Temmuz 2007 genel seçim sonuçlarıyla mukayeseye kalkışmak bu sebeple yanlıştır.
Bu durum bizim AKP potansiyeli yüzde 70 olan partidir temel tezimizi ortadan kaldırmıyor. Bu tezi 2002 yılından beri seslendiren biri olarak, 22 Temmuz 2007 seçim sonucunu, 'o günlerin özel şartlarını' hep hatırlatarak değerlendirmiştim. Ak Parti genel seçim sonucunu kalıcılığa yine de dönüştürebilirdi; 'bu günlerin özel şartları' buna izin vermedi.
Son seçimde CHP'nin esas başarısı 'bu günlerin özel şartları'nın çerçevesini oluşturabilmesidir. Asker gölgesinde geçmeyen, 'laiklik' ve 'irtica' kıskacına sıkıştırılmamış normalleşmiş bir siyaset zemininde her parti kendi yanlışları veya doğrularıyla baş başa kalıyor; CHP bu seçimde bunu sağladı işte.
Ak Parti normalleşen siyaset zemininde de başarılı olmayı öğrenmek zorunda.