Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Receb Ayını Gafletle Geçirmeyin

Receb Ayını Gafletle Geçirmeyin

Kıymetli ömrünü eğlenceyle geçirenler, ekim günlerini kaçırır,  ekim zamanı boşa yatan da hasat zamanını zayi eder ve herkes mahsul biçerken, o pişmanlık biçer. O halde siz siz olun, cehennem derekelerinden kurtulup, cennet derecelerine erişebilmek için, receb ayını oruçlar ve geçmiş günahlara ağlamakla geçirin.

Receb ayında kullardan istenen, tâkatları hasebince ve güçleri nisbetince ibadet ve taatları çoğaltmalarıdır.

Her kim receb-i şerifin ortalarından bir gün oruç tutarsa Rabîa ve Mudar kabîleleri kadar çok kişilere şefaatçi kılınır.

Ali ib­ni Ebî Tâ­li­b’­in oğ­lu Hü­se­yi­n’­in oğ­lu Ali Zey­ne­lâ­bi­dî­n’­in oğ­lu Mu­ham­med Bâ­kı­r’­ın oğ­lu Ca‛­fer-i Sâ­dı­k’­ın oğ­lu Mû­sâ Kâ­zı­m’­ın oğ­lu Ali Rı­za (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hüm Ec­ma­‛în) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Her kim se­vâ­bı­nı Al­lâh-u Te­âlâ’­dan uma­rak re­ceb-i şe­ri­fin ilk gü­nü oruç tu­tar­sa ken­di­si­ne cen­net vâ­cip olur. 

Her kim de re­ceb-i şe­ri­fin or­ta­la­rın­dan bir gün oruç tu­tar­sa Ra­bî­a ve Mu­dar ka­bî­le­le­ri ka­dar çok ki­şi­le­re şe­fa­at­çi kı­lı­nır.  

Yi­ne her kim re­ceb-i şe­ri­fin son gü­nün­de oruç tu­tar­sa Al­lâh-u Teâ­lâ onu cen­ne­tin sul­tan­la­rın­dan ya­par ve ken­di­si­ni; an­ne­si­ne, ba­ba­sı­na, kız kar­deş­le­ri­ne, am­ca­la­rı­na, ha­la­la­rı­na, da­yı­la­rı­na, tey­ze­le­ri­ne, ta­nış­la­rı­na ve kom­şu­la­rı­na şe­fa­at­çi kı­lar. Bun­lar ara­sın­da ce­hen­ne­mi hak et­miş bi­ri bu­lun­sa da (onun şe­fa­atiy­le kur­tu­lur). 

(Mü­min eş-Şeb­len­cî, Nû­ru­’l-eb­sâr fî me­nâ­kı­bı âli bey­ti­’l-Muh­târ, sh:363)

RE­CEB-İ ŞE­RέFİN İLK PER­ŞEM­BE­Sİ

Ne­bî (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)den ri­va­yet edil­di­ği­ne gö­re:

 “Re­ce­bin ilk per­şem­be­si­ni oruç­la ge­çi­re­ni cen­ne­te sok­mak Al­lâh-u Teâ­lâ üze­ri­ne bir hak olur.” (Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/138; Ab­dülkādir el-Gey­la­nî, el-Ğun­ye, 1/330-331)

Ey hak yol­da kar­deş­le­ri­miz! Ni­ce in­san re­ce­be ulaş­mış, şa­bâ­na ula­şa­ma­mış, bir ni­ce kul da iki­si­ne ka­vuş­muş, fa­kat ra­ma­za­na çı­ka­ma­mış­tır.

Kıy­met­li öm­rü­nü eğ­len­cey­le ge­çi­ren­ler, ekim gün­le­ri­ni ka­çı­rır, ekim za­ma­nı bo­şa ya­tan da ha­sat za­ma­nı­nı za­yi eder ve her­kes mah­sul bi­çer­ken, o piş­man­lık bi­çer.

Genç­li­ğin kıy­me­ti­ni yaş­lı­lar, sağ­lı­ğın kıy­me­ti­ni has­ta­lar, zen­gin­li­ğin de­ğe­ri­ni fa­kir­ler, ha­ya­tın kad­ri­ni de ölü­ler bi­lir.

O hal­de siz siz olun, ce­hen­nem de­re­ke­le­rin­den kur­tu­lup, cen­net de­re­ce­le­ri­ne eri­şe­bil­mek için, re­ceb ayı­nı oruç­lar ve geç­miş gü­nah­la­ra ağ­la­mak­lar­la ge­çi­rin, sa­kın hâ gaf­let­le ge­çir­me­yin! 

(Ah­med ib­ni Hi­câ­zî, Tuh­fe­tü­’l-ih­van, sh:13)

EY­YÂM-I BÎYD ORUÇ­LA­RI

Ali (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Re­ce­bin on üçün­cü gü­nü­nün oru­cu, üç bin se­ne oruç gi­bi­dir. On dör­dü­nün oru­cu, on bin se­ne gi­bi­dir. On be­şin­ci gün ise on üç bin se­ne­ye denk­tir.” 

(İb­ni Şâ­hîn, Sü­yû­tî, el-Le­’â­lî, 2/106)

Enes (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan mer­fû­‛an ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “(Her­han­gi bir ay­dan) on üç, on dört ve on be­şin­ci gün­ler olan, ey­yâm-bîy­dı oruç­lu ge­çi­re­ne, Al­lah-u Teâ­lâ, bi­rin­ci gü­nün­de on bin se­ne, ikin­ci gü­nün­de yüz bin se­ne, üçün­cü gün­de ise üç yüz bin se­ne­lik ecir ve­rir.” (Ebu­’l-Kāsım el-Hü­seyn, el-Emâ­lî, Sü­yû­tî, el-Le­’â­lî, 2/107)

AZABI HAFİFLETEN 4 ŞEY

Ri­va­ye­te gö­re; Âdem (Aley­his­se­lâm): “Yâ Rab­bi! Va­kit­le­rin ve gün­le­rin sa­na en sev­gi­li­si­ni ba­na bil­di­rir mi­sin?” di­ye yal­var­dı­ğın­da, Al­lâh-u Teâ­lâ:  “Gün­le­rin Ba­na en sev­gi­li­si, re­ce­bin ya­rı gü­nü­dür. Her kim re­ce­bin or­ta­sın­da, oruç, na­maz ve sa­da­kay­la Ba­na ta­kar­rub (mâ­nen ya­kın­laş­ma) ve  iba­det­te bu­lu­nur­sa, Ben­den ne is­ter­se mut­la­ka ona ve­ri­rim, Ben­den af  is­ter­se, mut­la­ka onu ba­ğış­la­rım.

Ey Âdem! Her kim re­ce­bin ya­rı gü­nü­nü na­mu­su­nu ko­ru­ya­rak, ma­lın­dan ta­sad­duk­ta bu­lu­na­rak, oruç­lu ve zi­kir üze­re ge­çi­rir­se onun için cen­net­ten baş­ka bir kar­şı­lık yok­tu­r” (Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/140) bu­yur­du.

Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)den şöy­le ri­va­yet edil­miş­tir.  “Re­ce­bin ya­rı­sı­nın oru­cu, otuz se­ne­lik oru­ca denk­tir.” (Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/140)

Ri­va­ye­te gö­re:  “Dört şey, ka­bir aza­bı­nı ha­fif­le­tir. Bun­lar da:  Her an ve her za­man Ku­r’­an oku­mak, her me­kân­da ye­ti­me ik­ram et­mek, re­ceb ve şa­bâ­nın ey­yâm-bîyd oruç­la­rı­nı tut­mak, Ge­ce ya­rı­sı na­maz kıl­mak ki, o kal­bi nur­lan­dı­rır ve Rah­mâ­n’­ın rı­za­sı­nı cel­be­der.” 

(Ah­med ib­ni Hi­câ­zî, Tuh­fe­tü­’l-ih­van, sh:13)  Her ayın ey­yâm-ı bîyd oruç­la­rı hak­kın­da­ki di­ğer ha­dîs-i şe­rîf­ler “O­ru­ç” ri­sâ­le­mi­zin 58-60. say­fa­la­rın­da mev­cut­tur. 

YİR­Mİ YE­DİN­Cİ GÜN ORU­CU

Sel­mân-ı Fâ­ri­sî (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le 

bu­yur­muş­tur:

ALTMIŞ AY SEVABI

“Re­ceb­de bir gün ve bir ge­ce var­dır ki, o gü­nü oruç­lu ge­çi­rip, ge­ce­si­ni iba­det­te kāaim olan ki­şi, za­man ola­rak yüz se­ne­yi oruç, yüz se­ne­yi de (ge­ce iba­de­ti ve) kı­yam­la ge­çir­miş gi­bi olur. O gün, re­ce­bin bit­me­si­ne üç gün ka­la­dır. Mu­ham­med (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) de o gün (pey­gam­ber ola­rak) gön­de­ril­miş­tir.”

Ebû Hu­rey­re (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Re­ce­bin yir­mi ye­din­ci gü­nü oruç tu­ta­na, alt­mış ay oru­cu(nun se­va­bı) ya­zı­lır. O gün, Ne­bî (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e, Cib­rî­l’­in ri­sâ­le­ti ilk ge­tir­di­ği gün­dür.” (Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye, 1/332; Ebû Mu­ham­med el-Hal­lâl, no:18, sh:76; Ha­tîb, Tâ­rîh-u Bağ­dad, 8/290; Ebû Mû­sa el-Me­dî­nî, Fe­dâ­ilü­’l-le­yâ­lî ve­’l-ey­yâm, ‛I­râ­kî, el-Muğ­nî an ham­li­’l-es­fâr, 1/367; Ze­bî­dî, İt­hâ­fü­’s-sâ­de­ti­’l-müt­ta­kîn, 5/207; Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/141; Hen­nâd en-Ne­se­fî, el-Fe­vâ­id, Ab­dü­la­zîz el-Ket­tâ­nî, Fe­dâ­il-ü re­ceb, İb­ni Ar­râk, Ten­zî­hü­’ş-şe­rî­‛a, Savm:41, 2/161)

İb­ni Âdil (Ra­hi­me­hul­lâh) Cib­rîl (Aley­his­se­lâm)ın ba­zı pey­gam­ber­ler­le kaç ke­re gö­rüş­tü­ğü hu­su­sun­da şöy­le de­miş­tir:

“Cib­rîl (Aley­his­se­lâm) Âdem (Aley­his­se­lâm)a on iki ke­re, İd­rîs (Aley­his­se­lâm)a dört ke­re, İb­râ­hîm (Aley­his­se­lâm)a kırk iki ke­re, Nûh (Aley­his­se­lâm)a el­li ke­re nâ­zil ol­muş­tur. Mû­sâ (Aley­his­se­lâm)a dört yüz ke­re, Îsâ (Aley­his­se­lâm)a on ke­re, Mu­ham­med (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e ise yir­mi dört bin ke­re in­miş­tir.”(Ah­med ib­ni Hi­câ­zî, Tuh­fe­tü­’l-ih­van, sh:12) 

İKİ BİN KÖLE AZADI

Ne­bî (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)den şöy­le ri­va­yet edil­miş­tir:

 “Her kim re­ce­bin yir­mi ye­din­ci gü­nü oruç tu­tup, o gün sa­da­ka ve­rir­se, Al­lâh-u Teâ­lâ oru­cu­na kar­şı­lık o ki­şi­ye bin ha­se­ne ve iki bin kö­le âzâ­dı (se­va­bı) ya­zar.” 

(el-Ca­mi­‛u­’ş-şâ­fî fî­’l-va­zı­’l-kâ­fî, Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/141)

SON GÜN ORU­CU

Enes ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­ye­te gö­re Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem), re­ce­bin ta­ma­mı­nı tu­ta­ma­ya­ca­ğı­nı söy­le­yen bir zâ­ta: “On­dan ilk gü­nü, or­ta­sın­da­ki gü­nü ve son gü­nü tut ki, o za­man mu­hak­kak sa­na, ta­ma­mı­nı tu­ta­nın se­va­bı ve­ri­le­cekti­r” bu­yur­muş­tur. (Me­tin ve kay­nak­lar için ba­kı­nız: sh.104) 

Re­ceb-i şe­rîf oru­cuy­la ala­ka­lı ola­rak zik­ret­ti­ği­miz ha­dîs-i şe­rîf­ler­den ba­zı­sı­nı nak­le­den Alî el-Kārî (Ra­hi­me­hul­lâh) bu ko­nu­yu şöy­le bağ­la­mış­tır: Bü­tün bu na­kil­ler­den an­la­şıl­dı­ğı­na gö­re; re­ceb ayı­nın, di­ğer ay­la­ra nis­bet­le bir ta­kım fa­zî­let­le­ri mev­cut­tur. 

Kul­lar­dan is­te­nen, tâ­kat­la­rı ha­se­bin­ce ve güç­le­ri nis­be­tin­ce iba­det ve ta­at­la­rı ço­ğalt­mak­tır. Ule­mâ da fa­zî­let­li amel­ler ba­bın­da nak­le­di­len za­yıf ha­dis­ler­le amel et­me­nin ca­iz ol­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği için­de­dir. 

Hal böy­ley­ken ba­zı âlim­le­rin: “Bi­dat­tı­r” di­ye­rek re­ceb ayın­da oruç tut­ma­yı en­gel­le­me­le­ri, an­la­şı­la­cak şey de­ğil­dir. 

(Ri­sâ­le fî fe­dâ­il-i re­ceb el-mü­rec­ceb, Re­sâ­il-ü Ali el-Ka­rî, va­rak:57-58)

Ayet-i Kerime

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.  ( Nur, 24 / 21)

Hadis-i  Şerif

Müs­lü­man müs­lü­ma­nın kar­de­şi­dir. Ona zul­met­mez, onu teh­li­ke­de yal­nız bı­rak­maz. Kim, kar­de­şi­nin ih­ti­ya­cı­nı gö­rür­se Al­lah da onun ih­ti­ya­cı­nı gö­rür. Kim bir müs­lü­ma­nı bir sı­kın­tı­dan kur­ta­rır­sa, Al­lah da o se­bep­le onu Kı­ya­met gü­nü­nün sı­kın­tı­sın­dan kur­ta­rır. Kim bir müs­lü­ma­nı ör­ter­se, Al­lah da onu kı­ya­met gü­nü ör­ter. (Ebû Dâ­vud, Edeb 46; Tir­mi­zî, Hu­dud 3;  Bu­-hâ­rî, Me­zâ­lim 3, İk­râh 7; Müs­lim, Birr 58)

Alimlerden Öğütler

Dil insanin terazisidir, âlim ve cahili ayırıcıdır. Mümin insaf etmeyene insafla gider. Ahlâkı güzel olan yumuşak söyler. Çok selâm ve tatlı dil sevgiye sebeptir. Büyüklerin yolu güzel sözlü olmak ve açık selâm vermektir. 

Dili tatlı olanın dostu çok olur. Sözü tatlı olanın muhabbeti lazımdır. 

(İbrahim Hakkı Hazretleri)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi