İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Tarihin gördüğü en büyük isyan..

Tarihin gördüğü en büyük isyan..

20. Yüzyıl küresel güç haritası, benim uzun süredir jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel kavram olarak benimseyip kullandığım 'Orta Kuşak' üzerindeki güç çatışmaları ve paylaşımlarına göre şekillendi.

İbret verici bir şekilde, 21. Yüzyıl da yine bu 'Orta Kuşak' üzerinde yürütülen güç çatışmaları ve paylaşımları üzerinden şekil alıyor. Küresel iktidar oluşumu, kaynakların ve pazarların paylaşımı, askeri stratejiler, siyasal söylemler, yerel iktidar oluşumları tamamen bu kuşak üzerindeki paylaşım ve paylaşıma dayalı çatışmalara göre şekil alıyor.

Orta Kuşak, küresel sistemi, güç haritasını belirleyen bir coğrafya iken aynı zamanda bölgenin de siyasi yapısını, kaderini şekillendiriyor.

Yozlaşmış rejimlerin nasıl değiştirileceği, kaynakların kimlerin eliyle işletileceği, kitlelerin hangi siyasi söylemin peşinden sürükleneceği tamamen bu bölge üzerindeki güç mücadelesine ayarlı.

Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan bu geniş coğrafya, yeryüzünün ana eksenini, merkezini oluşturuyor. Bizler, bu kuşağın merkezindeyiz öyleyse dünyanın da merkezindeyiz.

Kara ticaret koridorlarının büyük bölümü, deniz geçişlerinin birkaç istisna dışında hepsi, enerji havzalarının ezici kısmı bu kuşaktadır. Siyasi söylem, küresel sisteme karşı muhalif duruş bu kuşaktadır. Dinlerin, medeniyetlerin merkezi bu kuşaktır.

Yeryüzünün neresinde yaşarsa yaşasın insan ırkının, ekonomik olduğu kadar da siyasi, kültürel mirası bu kuşaktadır. Kimlik, aidiyet ve geçmiş bu kuşaktadır.

Atlas Okyanusu'ndan Pasifik kıyılarına uzanan bu kuşak İslam'dır. İslam, Kuzey ve Güney'den çok yatay bir şekilde yeryüzünün ana ekseninde yayılmış, buradan aldığı güçle küresel düzeni yüzyıllarca belirlemiş, şekillendirmiştir.

16. Yüzyıl dünyası, işte bu güçle, tartışmasız bir İslam yönetimi altındadır, parlak bir çağdır, bir örnektir. Bu kuşaktaki bütün büyük güçler, çevrenin gücünü birleştirerek küresel güç olabilmişlerdir. Osmanlı böyledir, Selçuklu böyledir.

Birinci Dünya savaşı, sadece Osmanlı siyasi gücünü tasfiye etmekle kalmamış, bu kuşak üzerinde yüzyıllarca dünyayı şekillendiren güç birikimini dağıtmış, küresel güç haritasını değiştirmiş, bu kuşak dışında güç merkezleri oluşturmuştur. Bu yönüyle, Osmanlı'nın tasfiyesinin Osmanlı'dan çok daha öte anlamı vardır. Artık Hindistan'ın, Orta Asya'nın, Arap dünyasının, İran'ın, Kuzey Afrika'nın küresel güç haritasında belirleyici yeri yoktur.

21. Yüzyıl, işte bu büyük kırılmadan sonraki fetret dönemidir. Coğrafya ulusal sınırlara hapsedilmiş, coğrafyaya özgü yapay siyasi rejimler ve söylemlerle parçalanmış, dışarıdan dayatılan düşmanlık ve dostluk projeleriyle tüketilmiş adeta beylikler dönemi yaşamıştır.

21. Yüzyıl, işte bu parçalanmışlıklarla boğuşurken kapımıza dayandı. Bizim için de küresel güç haritasını şekillendirenler için de verilecek tek bir karar vardı:

Orta Kuşak, 20. Yüzyıl'daki gibi üzerinde tepinilecek, güç paylaşımı yapılacak bir kuşak olarak mı kalacak yoksa yeniden güç biriktirmeye mi başlayacaktı.

Yeniden gücün merkezlerinden biri olması; küresel ölçekte bütün haritaları, siyasi söylemleri, zenginliği altüst etmesi hatta sıfırlaması demekti. Dünya, büyük bir paylaşımı yeniden yapmak zorunda kalacaktı. Bu da, bazı ülkelerin küçülmesi, güçten düşmesi, merkezden çevreye savrulması, yeni ülkelerin merkeze kayması demekti.

Dünya buna hazır değildi. Hiç olmayacaktı. Orta Kuşak'ta yaşayanlara bu fırsat hiç verilmeyecekti. Bir dünya savaşına neden olsa bile verilmeyecekti.

Bu yüzden de bize yeniden 20. Yüzyıl'ın şartlarını dayattılar.

Orta Kuşak bir yüz yıl daha 'kaos kuşağı' olarak kalacaktı. Ama yanlış bir hesap yaptılar. Coğrafyada yaşayanlar, 20. Yüzyıl'ın algılama düzeyinden çok daha ileri düzeyde; talep eden, sorgulayan, karşı çıkan, kendini farkeden kitlelere dönüşmüş, 20. Yüzyıl'ın öfkesini biriktirmişti.

Çatışma burada büyüdü, yayıldı, bütün kuşakta etkisini hissettirmeye başladı. Aslında bu savaş, yeniden varolmak isteyenlerle onları yeniden köleleştirmek isteyenler arasında hesaplaşmaydı.

Bu yüzden kaos hiçbir zaman olmadığı kadar yayıldı. Çatışma bu kuşağın her bölgesinde hissedilir oldu.

Önceden bir ülke işgal edilir, bazı ülkeler iç çatışmalara sürüklenir ama kriz coğrafya içinde bile belli bölgelerle sınırlı olurdu. Bu sefer kriz her yerde.

Eskiden İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi üst yapıların sınırlı da olsa etkinliği olurdu. O olmasa bile ikili-üçlü ittifaklar kendini az da olsa hissettirirdi. Bu dönemde İİT'nin etkinliği yok edildi, diğer organizasyonlar da sıfırlandı.

Aslında 'Orta Kuşak' dediğimiz coğrafyanın tamamına yönelik bir saldırı var. Bence bu, Birinci Dünya Savaşı'ndan çok daha kapsamlı, çok daha iyi planlanmış bir savaş. Müthiş bir talan, paylaşım ve yok etme stratejisi uygulanıyor.

Etnik çatışmalar, mezhep savaşları, rejim değişikliği projeleri hatta demokratikleşme paketleri hep bu hakimiyet hükmetme stratejisinin parçası. Mısır'da yaşanan kirli oyunun, Suriye'deki savaşın, Türkiye'ye yönelik kontrol stratejilerinin, Afganistan ve Irak işgalinin temel sebebi bu.

Ama hepsi tahrik edici, iyi planlanmış paketler halinde sunuldu bize.

Bu gerekçelere inananlar mücadeleyi kaybetti, kaybedecek. Ama inanmayanlar, tarihin gördüğü en büyük özgürleşme isyanının mimarları olacak.

Müdahale ne kadar büyükse, Orta Kuşak dediğimiz bölgenin tamamını kaplıyorsa, isyan da o kadar yaygın o kadar büyük olacak. Bedeli ne kadar ağır olursa olsun, sözünü ettiğimiz güç haritası değişecek.

Kendimizi kandırıp, gündelik gelgitlere göre hareket etmeyelim. Başkalarının dostluk ve düşmanlık tezlerine göre gelecek kurmayalım. Suriye meselesine, Mısır meselesine bir de bu gözle bakalım.

Bu coğrafya sadece Mısır, Türkiye, Suriye, İran, Pakistan değildir. Bu coğrafya Türkt'ür, Kürt'tür, Arap'tır, Acem'dir, Pakistanlı'dır, Malay'dır...

Savaşlara da, krizlere de bu büyük güç mücadelesinden bakalım.

Hiç değilse, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasını bu bakış açısıyla bir kez daha okuyalım.

O zaman, bu yüzyılın tarihin en büyük özgürleşme hareketiyle şekilleneceğini, böyle de olması gerektiğini pekala göreceğiz.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi