Yusuf KAPLAN

Yusuf KAPLAN

Türkiye’nin uzun soluklu medeniyet yürüyüşü: Osmanlı ruhunun dirilişi...

Türkiye’nin uzun soluklu medeniyet yürüyüşü: Osmanlı ruhunun dirilişi...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir ay içinde Rusya, Hindistan, Kuveyt ve Çin'i ziyaret etti.
Önemli ekonomik-stratejik anlaşmalara imza attı.

Türkiye'nin, “aktif denge stratejisi” olarak tarif ettiğim önce dalga kıracak, sonra dalga kurmaya başlayacak bir yolculuğa çıkarak bölgesel ve yarı-küresel bir güç hâline geldiğini gösterdi.

Sırada Trump görüşmesi ve NATO toplantısı var...

Türkiye, özellikle Fırat Kalkanı operasyonundan sonra “bölge, Türkiye'siz şekillendirilemez. Bir gece ansızın gelebiliriz” dedi.

Bu mesaj, gereken yerlere gitti.

Türkiye, dik duracak ama tuzaklara karşı her dâim dikkatli olacak, stratejik ittifaklar kurarak, aktif denge stratejisiyle zamanla dengeleri belirleyebilecek bir noktaya ulaşacak, insanlığın önünü açacak, herkese hayat hakkı tanıyacak uzun soluklu bir medeniyet yürüyüşüne soyunacak biiznillah...

BATILILAR DÜNYAYI NASIL CEHENNEME ÇEVİRDİLER?

İnsanın başına ne geldiğini de, insanlığın nasıl bir ontolojik felâketin eşiğine sürüklendiğini de anlamakta zorlanıyoruz.

Tarihte, benzeri görülmemiş bir ontolojik felâketle karşı karşıya bütün dünya -üç asırdır...

Bilimsel Devrim'in “baba”larından Francis Bacon, “bilgi, güçtür” (knowledge is power) demişti.

Modern felsefenin kurucusu Descartes da, “tabiatın efendileri ve hâkimleri olacağız” diye haykırmıştı adeta.

Modern / pagan Batılılar, bilgi'yi güç olarak konumlandırdılar ve güç üretmekte kullandılar; gücü, güç üreten araçları / silahları kutsadılar, dünyaya işgallerle hâkim oldular ve kendileri dışındaki hiçbir kültüre, medeniyete hayat hakkı tanımadılar.

Sonunda, gelinen noktada, dünyayı orman kanunlarının hâkim olduğu bir cehenneme çevirdiler Batılılar.

Rimbaud'nun yaklaşık bir buçuk asır önce Paris için kullandığı “cehennemde bir mevsim” metaforu, bütün dünya için kullanılabilecek ürpertici bir gerçeğe dönüştü.

ÇIKMAZ SOKAK'TAN ÇIKIŞIN ANAHTARLARI BİZİM ELİMİZDE....

Batılıların, işgallerini maskeleyen “demokrasi, insan hakları, özgürlükler” gibi ayartıcı söylemlerine rağmen dünyaya kandan, gözyaşından, felâketten başka bir şey veremedikleri çok iyi anlaşıldı artık.

Eğer Batılıların, hem başkalarına hayat hakkı tanımadığı hem de başkalarıyla nasıl bir arada yaşanılabileceğinin formülünü geliştiremedikleri, o yüzden dünya üzerindeki hâkimiyetlerini korumak için her tür şiddete, işgale, hukuksuzluğa başvurmakta hiç bir sakınca görmedikleri yakıcı gerçeğini göremezsek, ülkemizde, medeniyet coğrafyamızda ve dünya ölçeğinde yaşanan sorunların nereden kaynaklandığını da, nasıl aşılabileceğini de kavramakta zorlanırız.

Yakıcı gerçek şu burada: Batılıların “uygarlaştırma misyonu” gibi ayartıcı bir gerekçeyle bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri bir zaman diliminde, Osmanlı, üç kıtada, üç kıtanın kesişme noktasında adaletin, hakkaniyetin, sulhün, selâmetin, kardeşliğin ne demek olduğunu öğretti bütün dünyaya.

OSMANLI, BİLFİİL / BEDENEN ÇÖKTÜ, BİLKUVVE / RUHEN YAŞIYOR...

Osmanlı, Kapitalizme direndiği için bilfiil / bedenen çöktü.

Ama Kapitalizme direndiği için bilkuvve / ruhen yaşıyor (dün adaletle, sulhle, hakkaniyetle hüküm sürdüğü üç kıtanın kesişme noktasında, hatta bütün mazlum dünyada...)

Ve Osmanlı ruhunun, cehenneme dönüşen medeniyet coğrafyamıza yeniden nefes üflemesi konuşuluyor, bunun için dua ediliyor...

OSMANLI'NIN GELİŞİ: BATILILARIN VE MAZLUMLARIN OSMANLI İLGİSİ...

Sadece duadan ibaret değil Osmanlı'nın gelişi...

Yalnızca medeniyet coğrafyamızda değil bütün dünyada, Amerika'da, Avrupa'da, Arap dünyasında Osmanlı medeniyeti araştırılıyor, Osmanlı'nın üç kıtada barışı, adaleti ve kardeşliği hâkim kılan ilkeleri, ruhu derinlemesine gün ışığına çıkarılıyor...

O yüzden Batılılar, Osmanlı'nın ruhunun yeniden dirilmemesi, mazlum dünyaları toparlayıp kendine getirmemesi, bu nedenle Türkiye'nin kuşatılması, parçalanması, ülke içinde Alevî-Sünnî, laik-dindar çatışmasının yaşanması için uygun şartlar oluşturulması.. gibi meselelere kafa patlatıyorlar... Araştırmalar yapıyor, bu araştırmalara inanılmaz paralar akıtıyorlar...

Öte yandan Osmanlı ruhu, bütün Osmanlı coğrafyasında diriliyor hızla: Bosna'dan Kırım'a, Yemen'den Moro'ya kadar kitleler, yeniden herkese hayat hakkı tanıyacak, dünyaya adaleti, hakkaniyeti, barışı armağan edecek Medine'den süt emen, insanca bir dünya kuran Osmanlı ruhunun dirilişini bekliyor...

Türkiye, henüz bu beklentiye karşılık verebilecek maddî ve manevî güce ulaşmış değil. Ekonomik olarak dünyanın en büyük 20 ülkesinden, stratejik olaraksa dünyanın en etkin 5 ülkesinden biri olmasına rağmen...

TÜRKİYE'NİN UZUN SOLUKLU MEDENİYET YÜRÜYÜŞÜ...

Türkiye'nin yürüşünü başarılı bir şekilde sürdürebilmesi, öncelikle, ekonomisini üretim ekonomisine, yüksek teknolojiye dayalı bir ekonomi hâline getirebilmesine, nihayetinde askerî bakımdan teknolojik olarak dize getirilemez bir noktaya ulaşabilmesine bağlı.

İkinci olarak da, “manevî” olarak atması gereken hayatî adımları artık daha fazla gecikmeden atmasına...

Yani, eğitimde, medyada, fikir, sanat ve kültürde, bizim ruh köklerimizden beslenen, imajinatif, ön açıcı, her alanda öncü kişilerin yetiştirilmesi, öncü atılımların ve akımların geliştirilmesi için kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerle hayata geçirilecek kanatlandırıcı bir medeniyet fikriyatının ve külliyatının ortaya koyulmasına, uzun, yorucu ama bizim de, bölgemizin de, insanlığın da önünü açacak bir medeniyet yolculuğuna soyunmasına...

Tarihi dehalar yapar: Dünyayı da, kendi dünyalarını da iyi kavrayan, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, çağrısı çağını kuracak vefakâr, fedakâr ve cefakâr öncü kuşaklar...

Sözünü ettiğim anlamda geçmiş ve gelecek spektrumunda yolculuk yaparak önce çakıl taşlarını temizleyerek dalga-kıracak, sonra yapı taşlarını döşeyerek dalga-kuracak dehaları, ön alacak, ön açacak öncü kuşakları olmayan toplumlar, tarih yapamaz, tarihi sürükleyemez, başkalarının yaptığı tarihinde önünde sürüklenir dururlar ve sonuçta yok olmaktan kurtulamazlar...

Önümüzdeki 10 yıllık süreçte gelecek 100 yılın tohumlarını ekecek şekilde eğitim sistemimizi, medya düzenimizi, fikir, sanat ve kültür hayatımızı kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda, pergel metaforu ekseninde silbaştan yenilememiz gerekiyor...

İşte o zaman dev uyanmaya başlayacak... Dik durarak ama tuzaklara karşı dikkatli olarak geliştireceğimiz kalıcı stratejilerin sonucunda insanlığa yeniden adalet, hakkaniyet ve barış sunacak uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna çıkacak Türkiye... Allah'ın lütfu ve keremiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yusuf KAPLAN Arşivi