Abdurrahman DİLİPAK

Abdurrahman DİLİPAK

Yine asgari ücret!

Yine asgari ücret!

Geçen gün “Havâic-i asliyye”den söz etmiştim ve bunun sorumluluğunun sadece devlete değil, hepimize ait olduğunu söylemiştim.

Havâic-i asliyye kişiye, aile durumuna göre değişken bir rakamdır. Yalnız mı yaşıyor, evli mi, evi kendine mi aid, çocukları var mı, anne-babasına bakıyor mu, evde başka çalışan var mı, engelli var mı, bunların hepsi “Havâic-i asliyye”de önemlidir.

Tabii ki, normal, tek bir kişinin geçim indeksi için bir asgari ücret de belirlenmesi gerekir. Bütün bu hesaplar, bu rakama nisbetle belirlenir. Esasen, özellikle de kamuda maaş sisteminin, asgari ücret baz alınarak belirlenmesi gerekir. Alt seviye olduğu gibi üst seviye de belirlenebilir.

Kişi elbette, vasıfsız elemansa ayrı, vasıflı ise ayrı ücret alınacaktır. Kıdem, kademe ilerlemesi de olacaktır. Becerileri oranında yine artı kazanımları olacaktır. Eşel mobil sistemi ile geliri enflasyona ezdirilmemesi gerekir. Ayrıca ülkenin artan milli gelirinden payına düşen refah payının da ücretine yansıtılması gerekir. Çalıştığı yerde fazla mesaisini de alacaktır, kalite ve verimliliğe katkısından dolayı ayrıca teşvik/ödül de alacaktır. Şirketin kârlılığı ve maliyetteki tasarruf oranı ölçüsünde, kademeli olarak çalışanlara ayrıca ödeme yapılmalıdır. Özel dini, milli, kurumun kuruluş günleri gibi günlerde ya da kişinin evlendiği, çocuğu olduğu zamanlarda hediyeler de mümkündür. Harcırah da alacaktır. Çalıştığı yerde yaptığı buluşlarla tasarruf sağlaması ve kalite ve verimliliği artıran ilmi ve fikri katkıları da bir entelektüel mülkiyet hakkı olarak karşılığını bulması gerekir. Terfi ettirilmesi, kademe ilerlemesi sağlanması gerekir.

Bütün bunların asgari ücret baz alınarak ona göre hesaplanmasında fayda vardır.

Bir defa çalışmadan maaş alma yasaklanmalıdır. Merkeze alınan kişiler “Danişmentler Meclisi / Milli Danışma Merkezi” gibi bir yerde toplanıp, kamu kurumları, özerk kurumlar, kamu yararına çalışan kuruluşlar, kamu fonları kullanan özel kuruluşların projelerinde çalışabilmeliler. İster merkez valisi olsun, ister merkeze alınan büyükelçi, isterse bakanlık müşaviri. Fark etmez. Neden D8, Karadeniz ekonomik İşbirliği Konferansı, ya da İslam İşbirliği Konferansı gibi kuruluşlarda büyükelçiler ya da müşavirler çalışmasın. Bu takdirde, kamudan aldıkları maaşların yanında ek gelir de elde edebilirler. Danışma merkezi de, diğer kuruluşlardan danışman desteği karşılığı aldığı ücretten  kesinti yaparak, hem hizmet üretilir, hem de atıl kapasitesini harekete geçirir. Dış görevler bir görevlendirme olduğu için, karşı taraf vergi ve sigorta külfetinden kurtulmuş olur. Bu tecrübeli insan kaynakları, mesela üniversitelerde misafir öğretim üyesi olarak dönemsel ders verebilirler. Ya da akademik konferanslar sunabilirler, akademik çalışmalara katılabilirler. Mesela Kızılay, TOBB, Meslek Odaları, MÜSİAD gibi kuruluşlar, yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarında, projelerinde bu kaynaklardan yararlanabilir. Bakın bizim boşa geçirecek bir saniye zamanımız yok, boşa harcayacak bir kuruş paramız yok, gözden çıkaracağımız tek bir kişi yok. İsraf haramdır. En büyük israf da insan kaynakları israfıdır. Bu kaynağı harekete geçirirseniz, sadece kamu maliyesi üzerindeki maaş yükünü hafifletmiş olmuyorsunuz, bu kaynağı oluşturan yetişmiş insanların, gelir, sağlık, refah ve mutluluğuna, aynı zamanda ülkemizin saygın kuruluşlarının faaliyetlerine kalite ve verimlilik, katma değer sağlamış oluyorsunuz.

Bakın bu kişiler oraya bağlanmıyor. Proje bazlı işbirliği. Karşı taraf talep ediyor, ajansla masaya oturuluyor, biyografiler inceleniyor, mesela 6 aylık bir dönem için ilk 2 ay için 1 isim, bir ay 2 ayrı isim, 3 ay için ise 3 isim belirlenebilir. Bu çalışmaları ajans takip edecek, işleyecek, değerlendirecek, derecelendirecek, eğer hastalanan ya da başka bir sorunla karşılaşırsa hemen yedekleri devreye sokulacak. Bunların ücretlendirilmesi, ücretlerin tahsili ve ödenmesi, kesintilerden sonra kişilere yapılacak. Hatta 2 ayda bir, konunun ehemmiyetine göre, konuyla ilgili olarak 10-12 kişilik bir danışma kurulu çalışmaları değerlendirip, önerilerde bulunabilir. Benzer çalışmalar yapan başka kuruluş ve danışmanlar işbirliği ve tecrübe paylaşımı için oryantasyon, senkranizasyon, optimizasyon çalışmaları yapılabilir. Danışma Merkezi, geçmiş tecrübelerinden yola çıkarak, ve diğer kamu kuruluşlarından ve kaynaklarından destek sağlayarak, kendi veri tabanındaki bilgileri kullanarak projelere ilişkin, ihtimal, maliyet ve risk analizleri yapabilir. Bu sistemde, illa kamu atıl insan kaynakları kapasitesinin verimli ve etkin kullanımı için kamu dışındaki kamu projeleri ve kamu yararına çalışan kurumlar değil, Türkiye ile ortak çalışma yapan lobi şirketleri, ortak projelerde Türk tarafına destek, elçilikler, konsolosluklar, Valilikler, Kaymakamlıklar, Belediyeler, diğer özerk kuruluşlar, bakanlıklar, kısa ve uzun vadeli, spot danışmanlık hizmeti alabilir. Aslında Merkezin kamu yararı gördüğü her alanda, hızlı ve daha ekonomik, herkes için faydalı bir beyin gücü oluşturmuş oluruz.

Tekrar Havâic-i asliyye konusuna dönecek olursak, baz maaşta, istismarı önlemek için Maaşın bir üst sınırı olmalı. Yoksa bu istismara sebeb olur. Eğer daha fazla bir ödemeyi gerektiren bir durum varsa, bu örtülü ödenekten yapılıyor zaten. Ödül de başarıya göre daha yüksek olabilir, ama bütün bunlar rakamsal olarak değil, asgari ücret kat sayısı ile yapılmalı ve gerekçesi belli olmalı. Bir insanın uzmanlık alanları ve kapasitesi, iş yükü bellidir. Bunun dışında kaynak aktarımı her zaman dikkat çekici olacaktır ve sorun oluşturacaktır. O zaman o kişiyi bu danışmanlık merkezine aktarın, ihtiyacı olan daha çok kurum bu kişiyi talep etsin, kimden ne kadar ücret alındığı belli olsun, çok daha yüksek gelir elde etsin ama, ne İK merkezine yani kamuya, ne de EK hizmet verdiği kuruma ekstra artı bir maliyet getirmesin. Herkes için makul bir maliyet yanında, İK merkezi de hepsinden alacağı payla kârlı hale gelecek. Daha da önemlisi kamu yararına olan kalite, verimlilik alanında kamu yararına bir kazanç ortaya çıkacaktır.

Ankara bu sesi duyar mı bilmiyorum. Ankara derken, Meclis, siyasiler, bürokrasi, odalar ve sendikaları kasdediyorum. Ben söyledim, gerisi onlara kalmış.

Ha! Bu arada ağlamayan çocuğa meme yok. Ha bire şikayet, yok kardeşim, ağlayacaksanız bile, okuyup düşünelim biraz. Biz ekonomi için değil, ekonomi bizim için. Hak, hukuk, adalet, din, ahlak neyi gerektiriyorsa o. O zaman Allah yardım eder. Tamam ülke gerçekleri var, aklımızı kullanacağız da, yüzümüz Hakka dönük olacak. Reel Politik bahanesi, tek başına işçi ya da işadamı değil. İşçim de işverenim de siyasetçim de ben de aklımızı başımıza toplayalım. Bu gidiş gidiş değil, bu tartışma, öfke dili ile bir yere gidemeyiz. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsun. Unutmayalım rızık Allah(cc)’tandır. Rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Rızgınızın artmasını, bereketlenmesini istiyorsanız, sadece hakkımızda verilen kararların değişmesi yetmez, bizim de değişmemiz gerekiyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Abdurrahman DİLİPAK Arşivi