İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Yüz yıllık sabır.. *Sevr ile Anadolu’dan sürmek, Lozan’la Avrupa’dan çıkarmak.. *Artık birilerinin bize patronluk yapmasına izin vermeyeceğiz. *Onların kurduğu oyun bitti, biz daha yeni başlıyoruz

Yüz yıllık sabır.. *Sevr ile Anadolu’dan sürmek, Lozan’la Avrupa’dan çıkarmak.. *Artık birilerinin bize patronluk yapmasına izin vermeyeceğiz. *Onların kurduğu oyun bitti, biz daha yeni başlıyoruz

Önceki gün Lozan Anlaşması’nın imzalanmasının 96. yıldönümüydü. Sevr Anlaşması’nda dağıtılan imparatorluk, Lozan’da kısmen toparlanan bir Anadolu ve ardından 20. yüzyıl gibi “dondurulmuş” bir tarih!

Osmanlı dağılmıştı, coğrafya dağılmıştı, İslâm milleti dağılmıştıFas’tan Endonezya’ya uzanan geniş kuşakta, yeryüzünün ana ekseninde yaşayan Müslüman toplumlar tam bir sahipsizlikle, umutsuzlukla paramparça edilmişti. Bu geniş coğrafyayı ayağa kaldıracak, direnç oluşturacak hiçbir şey bırakılmamıştı.

SEVR İLE ANADOLU’DAN SÜRMEYE ÇALIŞTILAR. OLMADI. LOZAN İLE AVRUPA’DAN ÇIKARDILAR.

Anadolu’yu merkeze alıp yüzlerce yıl tarih ve coğrafya inşa eden Türkler, tarih dışına itilmeye, siyasi tarihten silinmeye çalışılıyordu. Bölgesel ve küresel iktidar alanından kovuluyor, büyük bir kırılmaya mahkûm ediliyor, sürekli vesayet altında tutulacak mekanizmalara hapsediliyordu.

Sevr ile Anadolu’dan sürmeye çalıştılar. Bir Anadolu direnişi bu oyunu bozdu. Başaramadılar. Anadolu’dan süremedik, Avrupa’dan sürelim dediler. Lozan ile Avrupa’dan çıkardılar.

Çünkü bu milletin, tarih yapıcı, coğrafya inşa edici siyasi genetiğini biliyorlardı. Sadece Osmanlı’yı dağıtmıyorlardı. Milletimizin bu siyasi genetiğini yok etmeyi, yeniden başlamasının önünü ebediyen kapatmayı planlıyorlardı.

LOZAN BİZE YETMİYORDU, İÇİMİZE SİNDİREMEDİK. ANADOLU’YU KORUYABİLDİK.

Ve biz Anadolu’yu koruyabildik. Burada tutunabildik“Son Kale”ye sığındık. Lozan bize yetmiyordu, bu yüzden hiçbir zaman içimize sindirmedik. Çünkü biz Anadolu’ya hapsolmayı hiçbir zaman içimize sindirmedik.

Bunun bir mahkûmiyet, bir mecburiyet, bir sabır meselesi olduğunu biliyorduk. Gücümüz, imkânımız ancak buna yetiyordu. Ve biz bu yüzden,

20. yüzyıl boyunca hep sabrettik.

Onlarsa; Batılılaşma, Avrupalılaşma adı altında aslında bizi rehin alıyor, ulusal nitelikli, bir devletin iktidar alanını ilgilendiren her alanda denetim altında tutuyorlardı.

BİZİ KORUMUYORLARDI. KONTROL ALTINDA TUTUYORLARDI. BİR REHİN, VESAYET MEKANİZMASIYDI HEPSİ.

Bunu başarmışlardı. NATO’ya alarak, ABD ile ortak ederek, ülkenin her yanını ABD üsleriyle donatarak, devlet-iktidar alanlarını biçimlendirerek, ekonomisini denetleyerek, siyasi aktörlerini belirleyerek, iç politik eğilimlerini formatlayarak, Avrupa Birliği mekanizmasının içine hapsederek, muhafazakârlarından liberallerine siyasi çevreleri şekillendirerek, bu ülkeyi denetim altında tutmayı bildiler.

Tarihimize dönmemiz yasaktı, kültürümüze dönmemiz yasaktı, coğrafyamıza dönmemiz yasaktı, kimliğimize dönmemiz yasaktı, hafızamıza sahip çıkmamız yasaktı. Bütün bunları yabancılaştıran, tehdit gören bir devlet aklı inşa etmeyi başarmışlardı.

Bizi korumuyorlardı. Bizi kontrol altında tutuyorlardıBir rehin, bir vesayet mekanizmasının araçlarıydı hepsi. Biliyorduk. Biliyorduk ama 20. yüzyıl boyunca bunlara da direnecek gücümüz yoktu.

ANADOLU’YU, EVİMİZİ, İÇ KALEMİZİ MAHVETMELERİNE İZİN VEREMEZDİK

Bunların ne anlama geldiğini biliyorduk ama hem gücümüzün yetmezliği hem de inşa edilen zihinsel esaret bir çıkış yoluna izin vermiyordu. İkinci kez dağılmayı önlemeye çalışıyorduk.

Bir kez daha Sevr istemiyorduk. Anadolu’yu da, evimizi de kaybetmeyecektik. İç kalemizi de mahvetmelerine izin vermeyecektik. Bunu yaparlardı, yapmak istiyorlardı, biliyorduk. Kırk yıldır terörle vurarak bunu yapmaya çalışıyorlardı, biliyorduk.

Yine sabrettik, sabra sığındık, zamanı bekledik, küresel güç kaymalarının bize bir alan açmasını umduk. Tarihin değişmesi, o siyasi genetiğin yeniden hareket etmesi için bekledik. İnanıyorduk, bekliyorduk.

BİRİLERİNİN BİZE PATRONLUK YAPMASINA İZİN VEREMEYİZ

Ve o zaman geldi. O zaman şimdiki zaman. O zaman, Batı’nın yüzlerce yıllık tek yanlı hâkimiyetinin sona erdiği, yeni güçlerin sahne aldığı, küresel güç haritasının değiştiği, güç boşluklarının oluştuğu zamandı. Bugündü.

Hafızamız canlandı, coğrafya aidiyetimiz canlandı, siyasi ve kültürel kimliğimiz canlandı, vesayet mekanizmaları ufak ufak kırılmaya başladı. Havzamıza dönüyorduk, kendimize dönüyorduk, gücümüze dönüyorduk, iddialarımıza dönüyorduk.

Düşman değildik. Kavga istemedik. Sadece kendimize, coğrafyamıza, dünyaya söyleyeceklerimiz vardı. Sadece kendimiz olmak istedik. Sadece artık rehin bir millet, devlet istemiyorduk. Sadece birilerinin bize patronluk yapmasına, akıl vermesine, buyruk vermesine artık dayanamıyorduk, dayanmamalıydık da.

ANADOLU’DAN YENİDEN YÜKSELİŞ: ARTIK BU OYUNU SÜRDÜREMEZLER..

O kadar sabırlı bir millettik ki, imparatorluk çökerken, coğrafya lime lime edilirken, Balkanlarda yüzbinlerce insanımız kıyıma uğratılırken, Kafkaslardan ağıtlar yükselirken, Anadolu en korkunç senaryolara mahkûm edilirken bile sessiz kaldık, sustuk, ağlamadık, onurumuzu ve gururumuzu koruduk. Çünkü hiçbir zaman başkasının merhametiyle,şefkatiyle, efendiliğiyle yaşamamıştık, yaşamayacaktık.

Şimdi; tarih dönüşürken, o siyasi genetik harekete geçerken, yine Anadolu üzerinden yeni bir yükseliş dönemi başlarken aynı onurla, gururla hareket ediyoruz. O dost bildiklerimizin hiçbiri neden yanımızda yok, neden “Türkiye yalnız” bırakılıyor sanıyorsunuz.

Yüzyıllık sabrın sonuna birkaç yıl kala, olanların, içinde bulunduğumuz ittifakların nasıl düşmanlaştığını görmüyoruz muyuz? Çünkü Sevr ile Anadolu’dan sürmek, Lozan ile Anadolu’ya mahkûm etmek isteyenler, artık bu oyunu sürdüremiyor, sürdüremeyecek.

SEVR’DE MASADA KİMLER VARSA, HANGİ DOSYALAR VARSA, BUGÜN YİNE AYNI HESAPLAŞMA VAR..

Ne Anadolu’dan sürdürebildiler, ne bundan sonra Anadolu’ya hapsedebilecekler. Ne milletimizi kontrol altında tutabilecek, ne devleti denetim altında tutabilecekler. Çünkü “Türkiye’yi Durdurma”ya dönük bütün senaryolar bir bir boşa çıktı, çıkacak.

Tam bu dönemde; Sevr masasında karşımızda hangi güçler varsa bugün de aynı güçler ve temsilcileri var. Yüz yıl önce kimler Anadolu sınırlarına dayanmışsa bugün de aynı güçler Anadolu sınırlarına dayanmış. Ege’den kimler geliyorsa, Doğu Akdeniz’den kimler geliyorsa, Irak’tan/Suriye’den kimler geliyorsa yine aynı sınırlara yığılmışlar.

Yüz yıl önce masada neler varsa, hangi hesaplaşma varsa, hangi dosyalar varsa bugün de onlar var. Yüz yıl önce coğrafyamıza nasıl bir müdahale varsa, bugün de aynı müdahale var.

MASALARINDA BAŞKA “15 TEMMUZ”LAR VAR. İÇERİDEKİ CEPHELER DE, İŞBİRLİKÇİLER DE AYNI.

Yüz yıl önce bu ülkede kimlerle iş tuttularsa bugün de aynı çevrelerle iş tutuyorlar. Siyasi alanda, ekonomi alanında, kültür alanında, sivil alanda hangi çevrelerle iş tutmuşlarsa bugün de aynı damardan gelenlerle iş tutuyorlar.

Yüz yıl önce bu ülke için, bu topraklar için kimler direnmişse bugün de onlar direniyor. Arap dünyasında kimler İngiliz adına karşımıza dikilmişse, kimler Anadolu’da isyanlara girişmişse, bugün de cephenin karşı tarafında aynı çevreler var.

15 Temmuz bunlardan sadece bir tanesiydiMasalarında başka 15 Temmuzlar var. Masanın karşı tarafında ne kadar güç varsa. Ne kadar ittifak varsa, ne kadar dosya varsa hepsinin “içeride bir cephesi” var.

ONLARIN KURDUĞU OYUN BİTTİ. BİZ DAHA YENİ BAŞLIYORUZ..

Bugünlerde bunu çok daha net görüyoruz. Bugünlerde Türkiye’yi paçasından tutup aşağı çekmeye çalışanların nasıl sahaya sürüldüğünü görüyoruz.

Ama bu ülkenin iddiaları yüzlerce yıllık. Artık hiçbir hesap bu iddialardan daha güçlü değil, olamayacak. Kavga etmeye değil, küresel iktidar alanında hakkımız olan yeri almaya çalışıyoruz. İnsanlık ailesinde bize ayrılan yere yürüyoruz.

Onlar bir oyun kurdu. Biz bir oyun kurduk.

Onların oyunu bitti. Biz daha yeni başlıyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi