Bülent AKBULUT

Bülent AKBULUT

Zorunlu Eğitim

Zorunlu Eğitim

Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan bir bürokratımızın şu sözleri aslında eğitimde bulunduğumuz noktayı gün ışığı gibi ortaya çıkarmaktadır. Sayın Bakan “Tost yiyip, test çözen bir nesil yetiştirdik.” diyor. Çocuklarımızı adaletten uzak bir yarışa soktuk. Çocuklarımıza matematiği sevdireceğimize; matematik yapamazsanız başarılı olmazsınız, dedik. Peki ya sonuç ne oldu?

Her çocuk okuyacak diye bir kaide olamaz. Bakınız ülkemizde zorunlu eğitim sistemi uygulanmaktadır. Bu uygulama yanlıştır. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin ülkemize vermiş olduğu zararı terör örgütleri bile verememiştir. Sözlerim yanlış anlaşılmasın, eğitimde yapılan hataların bedellerini gelecek nesillerimiz ödeyecektir. Kesintisiz eğitim nedeniyle, birçok iş kolunda çalışacak kalifiye eleman kalmamıştır.

Yıllar önce hamallık yapan bir Gürcüyle tanıştım. Doktor olduğunu öğrenince şok oldum. Neden mesleğini yapmıyorsun diye sorduğumda? Gürcistan’da iş imkânı olmadığını ve maaşların çok az olduğunu ifade etmişti. Bakınız biz bu yanlış yoldan dönmezsek sonumuz daha kötü olacaktır. Her çocuğu okutursak yaptığı işi sevmeyen daha da önemlisi o işi yapabilme imkânı bile bulamayan devasa bir kitle oluşturacağız. Öğretmen adaylarına yönelik bir motivasyon etkinliğine konuşmacı olarak davet edilmiştim. Konuşmamın başında onlardan izin alarak şu soruyu yönelttim. Şimdi devlet size bir fırsat verse ve dese ki bir kereye mahsus mesleğinizi değiştirebilirsiniz. İçinizden mesleğini değiştirmek isteyen olur mu dedim. İnanın altı yüz kişilik salonda en az üçte ikisi ellerini kaldırdı. Sanırım her şey apaçık ortada. Mesleğini sevmeyen insanlardan verim alamazsınız.

Çocukları zorla okutmayalım. Dünyanın en zeki insanı olarak kabul edilen A. Einstein’ın : “Çocuklarınızı yetiştirirken önceliğiniz iyi bir meslek sahibi yani zanaat öğrenmeleri olsun tavsiyesidir.” İki yakın akrabamın çocukları eğitimde başarısız olmalarına rağmen aileleri tarafından ısrarla okutulmak istemektedirler. Çocuk aile çatışması sonucunda bir eğitimci olarak bana danışma kararı alıyorlar. Çocuklardan yana taraf olunca aileleri şaşırıyor. Ailelerine siz bu çocukları zorla okutursanız, ömürleri boyunca onlara bakmak zorunda kalırsınız dedim. Peki ya hocam ne yapacağız dediler. Onlara bir hafta zaman tanıyalım kendilerine uygun bir meslek belirlemelerini isteyelim. Bir hafta sonra konuyu tekrar istişare edelim, dedim. Bir hafta sonra bir araya geldik ve bir çocuğu otomobilleri çok sevdiği için sanayide, diğer çocuğu da aşırı yardımsever olduğu için eczanede işe yerleştirdik. Çocuklara; mesleğinizi yaparken dünyanın en iyisi siz olacakmış gibi çalışın tavsiyesinde bulundum. Aradan uzun bir zaman geçti. Hem çocuklar hem de aileleri mutlu oldu. Bu arada yaptığımız anlaşma gereğince; çocuklar açık öğretimden eğitimlerine devam ediyorlar.

Almanya’da temel eğitimi tamamlayan çocukları akademik başarıları ve ilgi alanlarına göre yönlendirerek, doğru yöneltmeyle kendi ayakları üzerinde durarak topluma yararlı birer fert haline getirmeye çalışıyorlar. Şimdi bizim ülkemizde kesintisiz on iki yıllık eğitim uygulanırsa; bu yarardan daha çok zarara neden olur. Ülkemizin kalkına bilmesi için eğitim yoluyla nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi gereklidir. Yani özellikle akademik başarı seviyesi düşük olan çocuklarımızı meslek liselerine ya da geliştirilecek yeni bir sistemle iş hayatına kazandırarak; aynı zamanda eğitimlerini açık öğretimden de devam imkânını teşvik edersek, inanıyorum ki şimdikinden çok daha faydalı olur. Aslında bu imkân şuanda var. Ama devletin bunu teşvik ederek eğitim yoluyla aileleri bilinçlendirmeliyiz.

Geçen yıl lise tercihleri yerleştirme komisyonunda görev almıştım. Çok iyi tanıdığım bir öğrenci babasıyla beraber tercih yapmaya gelmişti. Adamı şaşkınlıkla izliyordum. Hangi okulları seçsek diye düşünüyordu. Daha fazla dayanamayıp söze girdim. Beyfendi oğlunun sadece altı soruyu doğru cevaplandırmış, farkındansınız, dedim. Adam gerçekten mi hocam sadece altı sorumu yapabilmiş dedi. Biz sürekli olarak çocuklarla ilgileniyoruz. Aileleri göz ardı ediyoruz. Aslında birazda aileleri eğitsek hiçte fena olmayacak. Sonuçta çocuğu açık öğretime yönlendirip bir işe yerleştirmeye karar verdik.

Bakınız böyle bir öğrencinin lisede okuduğunu düşünelim. Sizce başarılı olabilir mi? İster İnancın ister inanmayın doğru dürüst okuma yazma bilmiyor. Ama müthiş bir el becerisi var. Rabbim ona çok güzel bir meziyet vermiş. Ben okuyup öğretmen oldum, ama onun gibi tamirat yapamıyorum. Evde musluk bozulmuştu. Usta bulmak gerçekten çok zor bir durum, uzun arayışlardan sonra arkadaş vasıtasıyla bir usta ayarladım. Akşam eve geldiğinde, birde ne göreyim. Ustanın yanında bizim işe yönlendirdiğimiz yeni çırağı var.

Esnaf bir arkadaşım sürekli dert yanıyor. Hocam çalıştıracak eleman bulamıyoruz, diyor. Liseyi yeni bitirmiş birisi var, dedim. Hocam onu yaşı geçti. On sekiz yaşından sonra nasıl ona zanaat öğretelim, çok zor olur dedi. Hani sürekli söylüyorum ya bizim ülkemizde uygulanan eğitim sistemi ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamıyor diye. Şimdi size yine kendi branşımdan bir örnek vermek istiyorum. Bir sınıf öğretmeni olarak üniversitede fizik, kimya ve biyoloji dersleri aldım. Dersleri geçebilmek için bir sürü latince kelimeyi ezberlemek zorunda bırakıldım. Sonuçta mezen olalı on dört yıl oldu. On yılda aktif sınıf öğretmenliği yaptım. Hala daha merak içindeyim fizik, kimya ve biyolojiyi alanımın hangi noktasında kullanacağım. Bu dersler yerine bana kendi branşım da olan fen öğretimi daha iyi verilese, fen derslerini çocuklara nasıl sevdirebileceğim öğretilseydi daha iyi olmaz mıydı?

Emin olun benim branşım gibi birçok branşta öğrencilere verilen birçok zorunlu dersin günlük hayatta karşılığı yoktur. Bu tür bilgilere literatürde durağan bilgi deniyor. Ben size günlük hayatta ki karşılığını söyleyeyim; boş işe yaramaz bilgi. Eğitim sistemimiz bu boş bilgileri öğrencilere yükleyerek onları oyalar hale gelmiş. Yakın zamanda yapılan müfredat değişikliğiyle bu durağan bilgilerin bir kısmından kurtulduk. Ama inanın daha kurtulmamız gereken çok boş bilgi var. Her şeyden önemlisi her çocuğun kendine göre farklı meziyetleri olduğunu bilerek onları bu meziyetlerine göre değerlendirmeliyiz. Önemli olan onların hayatta mutlu olmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Bülent AKBULUT Arşivi