Romanıma karışınca dershane bıraktım
"Tek derdim anlaşılmak" diyen Cenk Aslan 10 yaşına kadar oralı bile olmadığı kitapların dünyasına Harry Potter'ın elinden tutup götürmesiyle girmiş. Üniversite sınavı için dershaneye yazılmış ancak hocası "Öyle bir köşeye çekilip roman okuyamazsın" deyince isyan etmiş ve kapıyı açıp arkasına bile dönüp bakmadan çekip gitmiş.
Hayattaki en büyük başarınız neydi? Gözlerinizi kapatıp hatırladığınızda size "Ne de güzeldi" dedirtip ağzınızda çilekli dondurma kıvamında bir tat bırakan, "Ne günlerdi ah be ah" dedirtirken tebessüm ettiren, o başucu hatıranız... Onunla bir Ekim yağmurunda tanıştık, arkadaşı Umut'la da. Bir anda Türkiye gündemine oturan, yaşı henüz 18 olan hayatının baharında bir delikanlı, ekrandan fırlamış gibiydi. İlginç ve renkli bir sima Cenk. Evet, şu kürsüde Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ını kendisine hayran bırakan, bir anda hayatımızın içine giren çocuktan bahsediyorum. Çocuk dediğime bakmayın siz, tamamen yaşsal takılıyorum, aramıza 14 yaşında koca bir birey girer aslında. Tamamen olgun ve kendini iyi yetiştirmiş bir şahsiyet. Uzak görüşlü, nazik, sevecen, kesinlikle arkadaş canlısı ve asla 'iletişim' diye bir sorunu yok, sizinle 40 yıllık dostmuşsunuz gibi hemen kıvama girip muhabbeti bağlayabiliyor. Şeytan tüyü var biraz da belki, güleç yüzlü, her şeyden öte çok samimi, içi dışı bir, yalansız, kasıntı, kendini beğenmiş, 'hiç' olduğu halde 'bir şey'miş gibi kendisini sunan, böylece toplumda saygın bir yer edinmeye çalışan boş beyinlerden, kalıbımı basarım, yapmacık tiplerden hiç değil, dürüst, temiz, duru, eveti hayırıyla çok net, ne istediğinin ve ne yaptığının çok bilincinde, aklı bi karış havada değil, aksine başında, ayakları yere sağlam basanlardan, yönlendirilmek en nefret ettiği şey, kendine de o kadar saygılı, Türkiye ve dünyada olup bitenlere meraklı, ilgili, üstelik de bilgili... Kısacası içinin güzelliği yüzüne vurmuş, belli ki ruhen de hayatla barışık, gelecek vaad eden pırıl pırıl bir genç.
ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ
Ben de Ölü Ozanlar Derneği'nin edebiyat hocasının yetiştirdiği öğrencilerden biriymiş algısı uyandırdı. O kadar gerçekti yani, özgürlükçü ruhu...Şehir Üniversitesi'nin kapısında karşıladı beni ve 14 yılını vererek çektiği enfes karelerle zamanın tanıklığını yapan, dünyanın ekrandan izlediği ve isimlerinin önünde uzun unvanlar bulunan nice kanaat önderini tarihin arşivine ekleyen fotoğraf dehası Vural Yazıcıoğlu ile. Ayak üstü bir merhaba, tanışma faslı ve derken hop kafede röportaja koyulduk. Yanında arkadaşı Umut da vardı, bu çocuklar benim "değerler" perspektifinden yeni nesle kötümser bakışımı değiştirdi, sanıyorum benim gibi 30'unda yaşamın kendini hiç göstermediği yanlarını keşfe çalışan hayatlar, arada sırada 20 yaş grubuyla oturup hayat enerjisi depolamalı. Öylesine keyif aldım, hatta 1.5 saat yetmedi, akşam ve yol münasebeti nedeniyle kalan bölümleri face üzerinden sürekli mesajlaşarak tamamlamaya çalıştık.
O BİR HARRY POTTER ÇOCUĞU
Üniversite sınavının hayatının en merkezindeymiş gibi sunulmasına isyan eden bir Harry Potter çocuğu. Evet, yanlış duymadınız, tam 10 yaşına kadar eline hiç kitap almamış, annesinin "sana ince ve bol resimli bir kitap alalım, potter ağır gelir" sözlerine aldırış bile etmeden tanışmış fantastik seriyle. Harry onu diğer kitaplarla tanıştırmış, derken edebi eserler ve şimdi bir edebiyat eleştirmeni olmak istiyor. Kitaplar dünyasına o kadar damardan girmiş ki yazıldığı dershaneyi bile, kitap okuma özgürlüğünü kısıtladığı için bırakıvermiş, "onlar benim koltuk değneklerimdi" diyor. "Ne münasebet, üniversite sınavı hayatımın sonu değil ki ama herkes öyleymiş gibi davranıyordu, isyan ettim, kimse benim hakkımda benim yerime karar veremez, kapıyı açtım ve çıkıp gittim" diye de ekliyor.
KOLTUK DEĞNEKLERİM
Modern bir isyankar, belki bu yüzden fark oluşturdu, "kapıyı çarpmam, açar ve giderim" türlü bir eylem onunki, kendi tabiriyle modern zamanların gerektirdiği gibi... Bağırıp çağırmak da ne ola, edebince usulünce konuşursan seni herkes dinler, amacımız da bu değil midir zaten, mesajımızı iletebilmek diyor, yapamıyor beceremiyorsan suç senin mantığını işletiyor yani... Sanıyorum yeni genç kuşaktan artık ümitvarım, akıllı, sağduyulu ve sağlam adım atmayı düşünecek kadar olgun düşünceli olmaları beni de heyecanlandırdı.
GÖRELİM BAKALIM SUÇU NEYMİŞ
Bir ara özgüveni kadar hazır cevap mı diye test etmek istedim ve pat diye sordum: "Peki Cenk, Fatmagül'ün Suçu Ne?" Gülmeye başladı, "yayınlanmalı mı yayınlanmamalı mı, sen ne dersin özgür ruh?" İzleyici denen şeyin elinde bir kumandası olduğunu ve çocuklar için hükümetin akıllı işaret denilen olayı gerçekleştirdiğini hatırlatıyor bana ve ekliyor: "Serbestlikten yanayım, bırakalım da Fatmagül'ün suçu neymiş bakıp öğrenelim, muhafazakar kanallar da başka programlar, diziler yayınlıyor, kimse onlar yayından kaldırılmalı demiyor, tercih meselesidir." Peki ya "Aşk-ı Memnu'nun sonunu beğendin mi?" Ben diziyi soruyorum, başlıyor bana romanın kronik bilgisini sıralamaya "Sanıyorum yazarın 1899-1900 yılarında ilk tefrika romanı" afallıyorum, beni kendi lise yıllarıma götürüyor, kim hangi kitabı kaç yılında yazmış, metnin işlenişi, yazarın üslubu ve sanatsal açıdan eserin değeri vs... Dolu, çok dolu ve eğlenceli biri, ne iyi etmişim de bu röportajı yapmışım, tanışmak benim için müthiş bir keyifti...
Cenk Aslan, kimsin sen kuzum, hayatımıza bir anda nasıl ve neden girdin?
Tam ismim Alp Cenk Arslan ama Cenk'i kullanıyorum. İstanbul Şehir Üniversitesi'nin açılışında konuşma yapma hakkını elde ettiğimde bunu farklı bir şekilde değerlendirmeyi düşündüm ve yaptığım internet yasaklarıyla ilgili mizahi eylem ummadığım bir ilgi uyandırdı. 18 yaşında, internet bağımlısı, kitap okumayı seven, dersler konusunda tembel ve sonuna kadar inatçı bir üniversite öğrencisiyim. Cenk Arslan denince akla ilk farklılık, çılgınlık ve biraz da -hayır epeyce de- tembellik gelebilir.
KADER TEMBELLERİN DE YÜZÜNE GÜLER
Çocukluk hayal gücüne sınırların çekilmediği dönemler. Edebiyat aşkı, seni ateşiyle ne zaman yaktı?
Amacım önce astronot olmaktı. Sonra yarışma sunucusu. Ortaokulda tiyatrocu. Lise başında da Türkçe öğretmenliği ve şimdi yazar olmayı kafama koydum. 10 yaşımda yan dairemizdeki 'bebeklik arkadaşım'la ortalığı dağıtıp oyun oynarken annesi "Neden kitap okumuyorsunuz? Bakın Harry Potter'lar var" dedi. Nedendir bilmem o güne kadar hiç kitap okumamış olan ben, kafama Harry Potter alıp okumayı taktım. Kitapçıya gidip aldığımızda annem bana "kalın" ve "resimsiz" kitabı göstererek "Bunu okuyacağına emin misin?" diye sordu. O akşam benim için Harry Potter aşkı başladı. Harry Potter'lar diğer fantastik kitaplara, onlar da edebi romanlara götürdüler beni.
ELİMDE KİTAPLARIM ALIP BAŞIMI GİTTİM
Şehir Üniversitesi'nde yüzde 50 bursla edebiyat okuyorsun. Dershaneye gittin mi?
Herkesin hakkımda karar vermeye çalıştığı, üniversite sınavını hayatımın merkezine koyan insanlardan boğulduğum bir anda tamamen kitaplara yöneldim. Amacım sınava çalışmamak ve sadece kitap okumaktı. Okulda 10 kişilik sınıfta sıramı olabildiğince uzak bir köşeye çekerek kitap okumaya başladım. En son hocamla kavga ettim ve özgürlüğümün hiçe sayılmasına bir tepki olarak dershaneyi bıraktım. Elimde kitaplarımla çektim kapıyı gittim. O günden sonra üniversite sınavını da tamamen hayatımdan çıkardım. Okula da az gitmeye çalıştım zaten. Kitaplar o günlerdeki koltuk değneklerimdi. Okumak benim için bir yere kapanmak değil. Bu işi olabildiğince dengeli götürüyorum. Babamdan aldığım parayı çar çur etmediğimi kim söyledi?
Seni ağlatan şarkı: Dargın Değilim-Sertab Erener
Başucu kitabın: Nietzsche Ağladığında
En beğendiğin film karakteri: V for Vandetta'da V. Aynı zamanda Goodbye Lenin'deki Alex fedakarlığıyla aklımda yer etti.
En sevdiğin diziler: Fatmagül'ün Suçu Ne, Türk MalıTanışmayı çok isterdim dediklerin: Orhan Pamuk çünkü farklı bir tarzla yazdığı romanlarıyla Nobel aldı. Bir kült oldu. Gabriel Garcia Marquez, tabuları yıktı. Carla Bruni ve Patricia Kaas mesela; duruşları ve sesleriyle çok özgünler.
-Seni hangi burç yeşitirdi?: Burcumun özelliklerini taşıyorum. Anneannem ve annemden sonra başak geleneğini ben de bozmamışım.