Rizeli Bayanlara

olay53 okuyusundan yaklaşan Kurban Bayramı öncesi insanlık adına Rizeli Bayanlara ithafen kaleme alınan bir yazı...

Adını belirtmek istemeyen olay53 okuyucusu Rizeli bir bayan yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde Rizeli Bayanlara tarihi bir çağrıda bulunuyor. Okuyucumuzun Rizeli Hanımları insanlık adına göreve davet ettiği o yazısı...

İŞTE İNSANLIK ADINA KALEME ALINAN O YAZI :

Saygıdeğer Rizeli hanımefendiler, yazıma başlamadan önce, hepinizin yaklaşan kurban bayramını tebrik ediyor; tüm İslam alemi ve Türkiye için ve bizler için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Bayram’la ilgili sizlere, başta kendime, olmak üzere acizane bir önerim var. Öneri de demeyelim. Uzun zamandır aklımda olan bu fikri sizinle paylaşmak istiyorum, müsaadenizle. Gelin, bu bayram bir saatimizi, şehrimizde ki Atatürk çocuk yuvasına ziyaret için ayıralım. İnanın en fazla birkaç saatimizi alacaktır bu ziyaret. “Ben zaten gidiyorum”diyen arkadaşlar varsa onları tenzih ediyorum, hem de bu duyarlılıklarından dolayı kutluyorum kendilerini.

Sözüm, bugüne kadar hiç gitmemiş olanlara; ya da benim gibi gidip de arkasını getirememiş olanlara olsun o zaman. Diyorum ki; bu bayram gidelim, sevelim orda ki birbirinden tatlı, sevimli çocukları. Sadece sevelim. Başka bir şeye ihtiyaçları yok zaten. Devlet maddi ihtiyaçlarını karşılıyor. Hatta, orda görev yapan anneler, o çocukların her türlü temizliğini yapıp ihtiyaçlarını gördükleri gibi sevgi ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışıyorlar. Ama biliyoruz ki; fazla sevgiden zarar gelmez ve her çocuk birebir sevgi ister. Ne kadar çok sevgi, ilgi, şefkat gösterecek gönüllü olursak o kadar çok çocuk, sevgiyle ilgiyle şefkatle buluşmuş olur. Sevgi harcamakla eksilmiyor aksine artıyor. İnanıyorum ki;bizim gönüllerimizde verilecek çook sevgi var. Çocuğu olan arkadaşlar, çocuklarını da getirebilirler yanlarında. Böylelikle çocuklarımızda kimsesizliğin ne demek olduğunu öğrenmiş olurlar. Ailenin, sıcak yuvanın ehemmiyetini bir kere daha idrak etmiş olurlar. Hem paylaşmayı öğrenirler, hem de toplumsal gerçeklerin dışında kalmamış olurlar.

Arkadaşlar, muhtemelen biliyorsunuz da gene de ziyaret sırasında dikkat edeceğimiz noktalara kısaca değinmek istiyorum. İzninizle. “İlk defa gideceğim, elim boş gidersem ayıp olur, alacak durumum da yok”endişesi taşımayın lütfen. Siz sevginizi götürün oraya yeter. Hem, götürseniz de, elinizdekileri çocuklara siz dağıtmıyorsunuz. Orda ki görevlilere teslim ediyorsunuz, onlar dağıtıyor. Böylesi her bakımdan daha uygun. Çünkü biz dağıtmaya kalkışınca izdiham olabiliyor, karışıklığa yol açabiliyoruz. Bazan da yemek saatine denk geliyor, getirdiğimiz yiyecek türüyse şayet, çocukların iştahını kırabiliyor. Ya da yerlere döküp ziyan edebiliyorlar. Orda ki görevliler, getirdiklerimizi çocuklara uygun vakitte veriyorlar. Yukarıda yazdıklarımın yanlış anlaşılmasını da istemiyorum. Şöyle bir açıklama getireyim. Diyorsanız ki; “misafirime, çocuklarıma yaptığım kurabiyelerden üç beş tane de orda ki çocuklara götüreyim”. Ya da “içimden geldi iki tepsi pasta yapacağım” yapma götürme diyen de olmaz yani.Yeter ki içinizden gelsin, sevgiyle yapmış olun. Yuvaya gittiğimiz de çocukların hemen yanımıza koşup, boynumuza sarılmalarını beklemeyelim. Unutmayalım onlar da bizim çocuklarımız gibi normal çocuklar. Kendi yavrularımız, evimize gelen yabancı misafirin hemen boynuna sarılmıyorlar değil mi? Hem bizim yuvadaki yaş ortalaması bildiğim kadarıyla 8 ile 12 yaş arası. Yani hepten küçük değiller. Biz onların yanına gidelim, başlarını okşayalım. Abartmadan, acımadan, yüzümüze acıma ifadesi vermeden sevelim. Yanlarında asla fısıldaşmayalım. Deminde dediğim gibi onlar bizim çocuklarımız gibi birer normal çocuk. Orda olmaları onların suçu değil. Hani kendi çocuklarımızın zekiliğiyle övünmek için; “cin gibi, leb demeden anlıyor” deriz ya. İnanın onlar da anlıyor. Acıyarak mı seviyoruz, gerçek mi seviyoruz? Öylesine mi gelmişiz yoksa gerçekten şefkat yüklü mü gelmişiz, hepsini anlıyorlar ve anladıklarını hiç konuşmadan bile karşı tarafa aktarabiliyorlar. Geçmişlerini irdelemeden sevelim onları. Ana babalarından konuşmayalım. Onların kimilerinin geçmiş bilgileri bile yok. Bunun ne demek olduğunu, bilmem kaç nesil gerideki dedemizin adını bilen biz, bilemeyiz. Geçmişle bağları kopuk olan çocukların, gençlerin duygusal ve sosyal gelişimleri o kadar kolay olmuyor. Bu yüzden onlarla konuşurken kullanacağımız kelimeleri dikkatli seçmeliyiz. Bilmeden hata yapmayalım. Yapmaya gitmişken yıkmayalım, değil mi? sevgili hanımlar. Mümkünse bu ziyaretlerimizi tekrarlayalım. Ayda bir de olsa düzenli olsun. Çocuklar alışıyorlar, bekliyorlar. Gitmeyince üzülüyorlar. Nerden mi biliyorum? Üzülerek söylüyorum kendimden. Bayramın birinci günü kurban kesilecek, ikinci günü bayramlaşmaya gidilecek, üçüncü gün de ilk iki günün yorgunluğu var mazaretine sığınmadan; kararımızı şimdiden verelim, planımızı yapalım ve bir saatimizi o çocuklara ayıralım. Dört gün içinde muhakkak kendimiz için harcayacak bir saatimiz olsun değil mi? Kendimiz için diyorum, çünkü; görünürde onlar için yapıyor görünsek de, aslında kendimiz için yaptığımızı; ordan ayrılırken yüreğimizde hissettiğimiz o tarif edemeyeceğimiz duygudan anlayacağız. Tekrar bayramımız mübarek olsun. .

Rize Haberleri