Vakit olunca, hakkımı helal etmiyorum demek suç, Ergenekonculara gelince, Ali İhsan Karahasanoğlunun yazısına göre, Koçum benim. Dinle beni.. Köşedeki bakkal var ya. Git oraya, silahı daya adamın kafasına, kasada ne varsa al getir denildiği tespit edilse... O bakkal gerçekten de, o konuşmadan sonra soyulmuş olsa.. Eğer emri veren kişinin üzerinde, bakkaldan alınan paralar çıkmazsa, yapılacak bir şey yok.. Verilecek karar beraat olmalı
Telefonu delil saymayacaksanız, emsal yolu ile ses kaydını, internet haberleşmesini de delil saymamak gerek..
Hadi! Mafyaya gün doğdu..
Telefon konuşmaları, silah ticaretinde delil olmayacak ise, internette Atatürke hakaret de delil sayılmamalı.. (Hani siz o zaman bu işin nereye uzanacağını daha iyi anlarsınız, onun için bu örneği veriyorum.)
Mahkeme kararı ile yapılan bir dinlemedeki ses kaydı delil sayılmıyor.. Kaldı ki, dinlemeye konu olaylar gerçekleşse bile..
Böyle bir şey olabilir mi?
Eklemlenmiş bir yargıdan söz ediyorsanız olur.
Ha bizimkiler böyle bir karar alabilir. Bu karar, AİHMden geri döner. Hem de olağanüstü bir durum olarak hızla ele alınır ve sonuçlandırılır. Aynı şekilde bu karar BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin de dikkatini çekecek ve oradan da karar gecikmeyecektir..
Bu tür yargıyı da kullanarak ayak oyunları ile zaman kazanmaya çalışanlar, sadece Türkiyeye zarar vermekle kalmaz, korumaya çalıştıkları kişilere de kötülük yapmış olurlar. Bu iş inada biner.. Aylarca, yıllarca bu tartışmalarla bu kişilerin isimleri örselenir, aileleri acı çekmeye devam ederler. Belirsizlik, hukuk tartışmaları içinde zaman kaybederiz
Adrese teslim yargı kararı olmaz, ya da adrese teslim doktor raporu da..
Majestelerinin yargısı işliyor.. Adamına göre işlem yapılmaya devam ediyor..
Bu işleri yapanlar milletin vicdanında daha şimdiden mahkûm olmaktadırlar..
Bu durum tuzun koktuğu anlamına geliyor.
Adalet Ergenekonun baskısı altında eziliyor..
İtalyan savcı da, İtalyadaki P2 ve Gladio sorgusunda en çok yargının ve yargıçların engellemesi ile karşılaştığını söylemişti..
Bana kalırsa daha önce Genelkurmaydaki tüm brifingçi yargıçları, akademisyenleri yakın takibe almak gerek.. Bu yapının patronajı görevini üstlenen bugün çoğu emekli olan askeri kişilerin ilişkilerinin de yakın takibe alınması gerek..
Bu kafa ile hiçbir örgütlü suç mensubunu, Mafia babasını yakalayamazsınız. Babalar yalılarında oturur ve telefonla bütün işi hallederler. Siz de ancak tetikçileri avlamakla yetinirsiniz.. Tetikçiden bol ne var bu memlekette. Tabii daha onu da yakalayabilirseniz.. Zaten işin ucu Ergenekona dayanıyorsa, kaçakçılığı önlemekle görevli kişiler işin içinde ise.. Acemi jandarma erinin, ya da polisin yakaladığı kaçakçıyı, amiri gelir kurtarır.. Malı da resmi araçla adresine teslim eder. Bunlar bile bile kendi çocuklarını ölüme göndermediler mi? Emrindeki adamı yabancılara satan bunlar değil mi? Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretenler bunlar değil mi? Ergenekoncuların peşinde koşan bazı saflar nasıl oluyor da, perde gerisinde oynanan oyundan bu kadar habersiz olabiliyorlar.. Arkadaşlar, Ergenekonda derin bir iç hesaplaşma var, bunu görün. Bir de bu yapıyı kuran, kadroları eğiten, parasını veren, silahlarını temin eden yabancı güç, kontrolden çıkan bu yapıyı tasfiye etmek istiyor. Bu yapı dağıtılıp, içinde bizimkilerin de olduğu, zamanın ihtiyaçlarına uygun yeni bir yapı oluşturulmak isteniyor(!)..
Bu memlekette bir tetikçi (Aslında o da bu kirli oyunun kurbanı, tıpkı Samast ya da Yermez gibi) devletin tepesindeki adamı, Özalı vuruyor, adam yakalanıyor, sonuç ortada.. Emri verene ulaşan savcı (Uğur Tönik) görevden alınıyor.. Yargıtay Savcısına verilen yardımcı savcılardan biri sistemin adamı çıkıyor.. Yani devletin arar göründüğü adamı koruyan kişi, arayanın yanında duruyor..
Ağarı nasıl sorgulayacaksınız şimdi! Ağar diyor ki, Çatlıyı tanımam..
Yeşil de öyle.. Bir dönem İstihbarat Daire Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Valilik, İçişleri Bakanlığı yapmış biri, bu isimleri basından tanıdığını söylüyor.. Peki, tamam, ne diyebiliriz ki! Tanımıyormuş..
Gazeteciler yazdıklarından daha fazlasını bilirler.. Ama bir ülkenin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış bir zat, Türkiye gündemini kilitleyen bir konuda bilgisi basından okudukları ile sınırlı ise, diyecek fazla bir şey yok..
Birileri ne yaptımsa devlet için yaptım havasında. Sanki devlet için her şey yapılabilir ve kimse bunun hesabını soramaz demeye getiriyorlar.. Her şey sır oluyor o noktada. Encümen-i Daniş başkanının derin devlet vardı, var, varolmaya devam edecek sözleri de bunu gösteriyor aslında.. Bu işin içinde asker, sivil, bürokrat, politikacı, işadamı, gazeteci, STK temsilcisi, herkes var.. Bu kadroda yer alanların karar vericilerinin bütün müdahalesi karar ve talimatla sınırlı.. Orada zaten fazla yazılı bir şey yok. Yani bu anlamda bugünki Yargıtay içtihadlarına göre bunlara suç isnad edilemez..
Rejim kurşun atanı da, kurşun yiyeni de takdis ediyor.
Öyle anlaşılıyor ki, sistemin ruhu yargıda gizli.. Yüksek Yargı içinde de Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin sistem içinde özel bir yeri var..
Yargının son bir iki yıl içindeki reflekslerine baktığınızda zaten her şey apaçık ortada..
Anayasa Mahkemesinden Osman bey, dedesinin çizgisinde. Çölaşan hanımefendiyi zaten biliyorsunuz, Yargıtay Başsavcısının yenisi ile eskisi ile icraatını da izliyorsunuz..
Her şey apaçık ortada.. Ortada da, Yargıçlardan hesap nasıl sorulur o belli değildi, şimdi onun da yolu açılıyor. Bakalım o zaman ne yapacaklar..
Yani ben yazmadığım bir yazımdan dolayı yargılanıp tazminata mahkûm ediliyorum, ama bir başkası bana her şeyi söylüyor ve açtığım dava reddediliyor.. Barolar Birliğine yazıyorum, üzgünüz yapacak bir şey yok diyorlar..
Oysa yargı hukuksuzluğun ilacı olması gerekirken, yargı hukuk konusunda çözümsüzlüğün adresi oluyor.. Jüristokrasi dedikleri böyle bir şey olsa gerek.. Yargı bu şekilde derin devletin hukuksuz işlemlerinin aklanma aracına, derin yapılarının muhafızlığına soyunuyor! Bunu da, birileri devleti, rejimi koruma ve kollama görevi içinde, sanki emir komuta zincirine bağlı olarak yapıyor havasında ..
Türkiyenin geri kalmışlığının, irtica ve terör komplolarının derin sırrı istihbarat, yargı ve ordunun arşiv kayıtlarında gizli.. Arşivler onun için açılmaz, derin gerçek ortaya çıkmasın diye..
Bakın sayın yargıçlar; son olarak Eruygurun eşinin ses kaydını gördünüz değil mi? Kaç numaralı mahkemeydi onlar! Yarın sizin ses kayıtlarınız da düşerse internete şaşmayın.. Siz gizleyelim derken, dünya alem duyacak, bilecek.. Ayıp olacak! Bu işi toparlayamazsınız.. Hem dışarıdan, hem içeriden bu işin bitirilmesine karar verildi ya hu! Çırpındıkça batacaksınız.. Youtubeyi yasaklamakla bu işin üstünü örtemezsiniz. İşte söylüyorum: Darbe bile kurtaramaz sizi! Ya hu, Eruygur Paşanın eşi, Eruygura arka arıyor. Kendisi himmete muhtaç bir dede, nerdeki gayrıya himmet ede! Yarın siz düştüğünüzde çevrenizde bir tek dost bulamazsınız. Düşenin dostu olmaz!. Darbe deşifre oldu, bitti bu iş.. Eğer sizin telefon görüşmenizin kaydının internete düşmesini bekliyorsanız, bekleyin size de gelir sıra.. Hem sadece ses kayıtları değil, daha neler vardır neler!.. Benden söylemesi..
Selâm ve dua ile..