Bu 'operasyon'u kim yönetiyor?

İbrahim KARAGÜL

2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimini hatırlayalım. İç politikadaki yoğun tartışma, Abdullah Gül'ün de Tayyip Erdoğan'ın da cumhurbaşkanı olmaması için yürütülen sert kampanya, tehditler, şantajlar ve senaryolar ve hepsinin üstünde dikkat çekici bir "organizasyon" vardı.

Siyaset, medya, asker ve sermaye çevreleri bu organizasyonun öngördüğü şekilde formatlanıyordu. Atlantik ötesi toplantılar yapılıyor, Türk medyasında yazılar yayınlatılıyor, sarsıcı bir kampanya yürütülüyordu. Bazı kalemler, dünyanın sayılı yayın organlarında ardı ardına Türkiye karşıtı iddialara yer veriyor, aynı iddialar içeride aynen servis ediliyordu.

Türkiye'de bir nevi iç politik dizayn projesi yürütülüyordu.

Garip bir ortaklıktı bu. Türkiye içinde bazı medya grupları, bazı sermaye çevreleri ile ABD'de neocon çevreler bir de İsrail aşırı sağı arasında tuhaf bir ittifak kendini baskın şekilde hissettiriyordu.

Öyle iddialar ortaya atılıyordu ki, bugünden hatırlayınca, Türkiye'nin yüz yüze bırakıldığı iç çatışma senaryosunun vehameti daha iyi anlaşılıyor.

"Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı mı?" başlıklı 2 Şubat 2007 tarihli bir yazıda sınırsız bir taşkınlık sergileniyor, cumhurbaşkanlığı seçiminin "son elli yılın en önemli olayı" olduğu iddia ediliyordu. Türkiye'nin "2001 krizinden daha beter krize gireceği, Erdoğan'ın uyarıları dikkate almaması halinde tankların sokaklarda dolaşmayacağı ancak yasal süreç işletileceği" ifade ediliyordu.

ABD'ye, Türkiye'deki gidişe müdahale etmesi çağrısı yapılıyor, yüzde elli darbe olacak yaygarası koparılıyor, Ak Parti'nin kapatılması ve Erdoğan'ın tasfiyesi isteniyordu. Hatta "iç savaş çıkacak" korkusunu yaygınlaştırıyorlardı.

2003'ten 2007'ye kadar, Türkiye'de ardı ardına korku senaryoları devreye sokuldu. Amaç, bu ülkenin genel eğilimini yolundan saptırmak, devlet iktidarını kontrol altında tutmak, kitlesel taleplerin önüne geçmek, "istenmeyen adamları" ve "istenmeyen siyasi anlayışı" tasfiye etmekti.

Bunları niye anlatıyorum..

Birkaç haftadır benzer bir sürecin işletileceğine dair ciddi işaretler beliriyor. Atlantik ötesinden yine aynı çevreler, belki Amerikan seçimlerinin de etkisiyle, Türkiye karşıtı ardı ardına açıklamalar yapıyor. Ankara da bunları yalanlıyor.

Dünya sarsıcı bir ekonomik kriz yaşarken, normalde Türkiye'nin notunun yükselmesi gerekirken, kredi derecelendirme kuruluşlarının ağız birliği etmişçesine, iç gerilime, etnik ve mezhep ayrımına vurgu yapmaları hiç hayra alamet değil. Örnekleri artırmak mümkün. Sanki her şey birbirini tamamlıyor görüntüsü veriyor.

Bu çıkışların, Türkiye'nin bölgesel ya da uluslararası pozisyonuna değil, doğrudan iç politikaya dönük olduğuna inanıyorum. Bu okuma doğruysa, önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda durum daha sertleştirilecek demektir. Ve bu yeni süreç, 2007'de yaşananlara çok benziyor.

Bunlara paralel olarak da bazı çevrelerin iç politikada her gelişmeyi alabildiğine çatışmaya dönüştürme hevesine girdiklerini görüyoruz.

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında "farklılıklara" alabildiğine vurgu yapılırken, adeta çatışma, kamplaşma görüntüsü oluşturuluyor. BDP'ye rezerv koyan medya organları, garip biçimde BDP'yi sevmeye başlıyor.

Gösteriler, çatışmalar şaşırtıcı bir şekilde büyütülüyor, öğrenci gösterilerine işaret ediliyor, muhalefet oluşturulabilecek bütün alanlar kullanılıyor.

Sanki yıpratıcı bir kampanyanın ayak seslerini duyuyoruz.

29 Ekim gösterilerinde Hürriyet gazetesinin kullandığı dil, bu açıdan son derece dikkat çekiciydi. "CHP lideri Anıtkabir yürüyüşünün yolunu açan operasyonu yönetti" ifadesindeki "operasyon" ve "yönetmek" sözünün farklı bir okuma biçimi olabilir mi?

Önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Ama benim şimdiden gördüğüm; 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde tanık olduğumuz "dayanışma"nın bir benzeri şekilleniyor. Medya, sermaye ve Atlantik ötesi çevreler sanki yeni bir kampanya başlatıyor. Gelin "operasyon" ifadesini bu kampanya için kullanalım.

Çünkü gelecek günlerde "operasyon" çerçevesinde nasıl çatışmacı bir dil kullanılacağını, ne tür yaygaralar koparılacağını hep birlikte göreceğiz.

Peki bu operasyonu kim yönetiyor olacak? Tabii ki Kılıçdaroğlu değil.. O operasyonun Türkiye ayağı bile değil.

Siz o merkezleri çok iyi biliyorsunuz…

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.