Çevreci Ünlüler, “Allah” ve “Vicdansız Medya”

Ali Osman AYDIN

İstanbul- Los Angeles 12,9;

İstanbul- New York 9,3;

İstanbul- Ankara 0,6;

Ankara-Paris 3,6;

Antalya- Moskova 3;

İstanbul- Berlin 3…

“Bunlar nedir…” mi diyorsunuz?

Stockholm de yaşayan 35 yaşındaki Muller Thomson, bu güzergahlar arasında bir yolcu için harcanan enerji miktarının sebep olduğu karbon emisyon oranını hesaplamış. Bir yolcu için çevre ne kadar zarar görüyor anlamak istemiş. Üstüne bu hesaplama ile ilgili bir de site kurmuş ki dileyen uçuşlarının çevreye verdiği zararı ölçebilsin…

Buna göre İstanbul’dan Los Angeles’a giden bir yolcu 12,9 metre kare buzul parçasının erimesine neden oluyormuş.

Düşünün bu yalnızca bir yolcu için tek seferde geçerli olan değer…

Her gün, yığınla ülkeden yapılan sayısız uçuşları, yüzlerce milyon kapasiteli tıklım tıklım hava alanlarını düşünün ve o görkemli buzulların ne hale geldiğini…

Sadece bir kere bile Los Angeles’e gidip gelmiş olsanız oturma odanız kadar büyük bir buz kütlesi daha sulara karışmış oluyor. Bu, dünyamıza etkileri ve iklimsel, ekonomik sonuçları itibariyle tam anlamıyla bir felaket demek…

Demek ki herkes ama özellikle “gerçek çevreciler” uçak kullanırken ciddi anlamda kontrollü olmalı ve keyfi kullanımlardan kesinlikle kaçınmalılar.

Haberi okuyunca, özellikle siyasal istismara uğrayarak AK Parti karşıtlığına dönüştürülen “çevreci” etkinliklerde PR için boy gösteren şarkıcılar ve oyuncular geldi aklıma.  

Hani bir yandan “Ağaçlar kesiliyor” diye feveran ederken, diğer yandan da çeşitli bahanelerle yıl içinde sayısız kez ABD’ye, Paris’e gidip gelerek magazin sayfalarından çıkmayan ünlüler...

Yaptıkları müziklerle Türkiye’deki ergenleri söğüşleyip, para balyalarını ABD’de eriten, Türkiye’de çalışıp, ABD’de yaşayan pop starlar… Eminim, bu bilimsel sonuçlardan sonra Kaz Dağları için gösterdikleri olağanüstü çevre hassasiyetlerive sanatçı dürüstlükleri, zırt pırt başka kıtalara uçmaktan alıkoyacaktır onları…

Eminim!  

BENCE DE HAŞA…

“Haşa… Cumhurbaşkanı dedi mi bize Allah gibi geliyor…”

Bu sözler AK Partinin Elazığ Milletvekili Tolga Ağar’a ait.

Cumhurbaşkanı ile arasında geçen bir olayı anlatırken gayet rahat bir şekilde kullanıyor bu sözleri.

Kimsenin inancına karışmam elbette…

Dileyen Atatürk’ü, dileyen Recep Tayyip Erdoğan’ı, canı isteyen bir ineği ya da devleti Allah gibi görebilir.

Şundan eminim ki bu inanışların hepsi tevhide de akla da terstir.

Tevhide ve akla ters olan şeyler karşımızdadır. Karşımızda olan şeylere saygı duymamızın tek koşuluysa, o inancın bize teklif edilmemesi, dayatılmamasıdır. Bize dayatıldığında o inancın da dayatanların da karşısında yer almamız kaçınılmaz hale gelir.

Bunları söyledikten sonra şunu da belirtelim…

Ben Ak Partili bir yönetici olsam, böyle sözler eden kişileri partiden ihraç ederek, partili sıfatıyla söylenen bu sözlerin kabul edilemez olduğunu bana oy veren insanlara gösterirdim. Partiyi bu tür gereksiz kamburlardan da kurtarmış olurdum. Fakat ne hikmetse siyasetten hiç ses çıkmadı bu sözlerle ilgili. Hani Mine Kırıkkanat’a Atatürk’e “ilah” dediği için veryansın edenler ateşli muhafazakar medya mensupları vardı ya...

Onlardan da…

Duymadılar besbelli!

“BİR “VİCDANSIZ” MEDYA Kİ…”

Mesleğin duayenlerinden Hıncal Uluç hamile kediyi pitbull’un önüne atıp parçalanmasını izleyen çocuklarla ilgili bir yazı kaleme almış. İyi de yapmış… Çocukların vahşi eylemi ile medyanın vahşi habercilik tarzı arasında ilişki kurmuş Hıncal Abi.

Bu konuda eline su dökecek çok adam da bulunmaz zaten.

Yazının bir yerinde köşe arkadaşı Yüksel Aytuğ’un yazısına da atıfta bulunmuş. Aytuğ’un da medyanın bu tutumu karşısında dayanamayıp “haykırdığını”, "Bu minyatür mafyayı biz yarattık!” dediğini söylemiş.

Televizyon kritikleri yapan Aytuğ, Hıncal Abi’nin atıfta bulunduğu yazısında şunları söylemiş:  “Belli ki bu çocuklar 'racon kesmeyi' bir yerlerden öğreniyor, kabadayılığı marifet, mafyacılığı özenilecek bir şey sanıyorlar. Öyleyse? Televizyona dizi çekerken, senaryolarda bu tipleri kahramanlaştırırken iki kere düşüneceğiz.”

Çok iyi biliyorum ki bu tür toplumsal olaylarda mesaj dolu yazılar yazmaktan geri durmayan Aytuğ, rutin yazılarında kendi kanalının şiddet sarmalı dizilerine sık sık yer veriyor. En başta da, “racon kesmenin” patentini almış Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’a. Ardından “Bir Zamanlar Çukurova’ya, Sen Anlat Karadeniz’e… Kabadayılığı, mafyayı, suçu ve suç dünyasını anlatan, alenen suçlulara özendiren, o karanlık  dünyanın içinde bulunmayı marifet gibi işleyen bu dizilere adamakıllı bir eleştiri yazdığını hiç görmedim…

Ama aynı dizileri tekrar tekrar iltifata boğduğuna çok tanık oldum ama…

(Bu yüzden Aytuğ’un, "Bu minyatür mafyayı biz yarattık!” ifadesi bana bir itiraf gibi geldi.)

Şimdi bu çelişkiyi Aytuğ’un atlamasını anlarım ama ya Hıncal Abi… Olayları bam tellerinden yakalayarak bir biri ile ilişkilendirme ustası bir kalem, bu çelişkiyi nasıl göremez?  Görüp de her zaman ki üslubuyla “Yahu Yüksel! Sen bu şiddet vakalarını kınıyorsun ama bir televizyon yazarı olarak hiçbir zaman kendi kanalında yayımlanan şiddet dolu dizilere, haber bültenlerine tek laf etmiyorsun… Bu ne yaman çelişki böyle.” nasıl demez?

Anlayamıyorum…

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.