İsrail’e yönelik tepkiler devam ediyor ve yeni özgürlük filoları yolda.
Hamas aslında itidalli bir açıklama yaptı, geri adım atmadı ama gerilimi artırıcı bir dil de kullanmadı.
ABD ve İsrail’in “kaba”lığı yoktu Hamas’ın açıklamasında.
Bu arada bir yandan filoda kaçırılanlar teslim edilirken, bir yandan İsrailin saldırıları devam ediyor.
Sumud yolcularının sorgusu tamamlananlar işgal altındaki topraklardan ayrılıyor.
İlk Grub Türkiye’ye geldi.
İkincisi bekleniyordu. Bundan sonraki gelişimeler için görüşmeler bu defa Katar'da değil, Kahire’de devam ediyor.
Katar, ABD tarafından silah deposu haline getirildi.
ABD’nin İran’a saldırısından söz ediliyor. Sadece İran değil, Irak, Yemen, Ürdün'de hedefte. ABD, Katar'la birlikte bölgedeki tüm üslerini alarma geçirmiş durumda. İstanbul ve Ankara’da Sumud yolcularının dönüş coşkusu yaşanırken, anlaşılması zor bir garabet bu coşkunun üzerinde kara bir leke oluşturdu. Uçaktaki Aktivistlerden birinin emniyet mensuplarının talebiyle bir imzasının istenmesi SUMUD'un önüne geçirildi.
Burada Türkiye’nin rolü, durumu, konumu son derece önemli. Benim için Ankara’nın tavrını net olarak ortaya koyacak durumu şu kelimelerle kurulacak cümleler ortaya koyacak: Trump da, Kushner de, Netenyahu da CHABAT!
Türkiye ve KKTC’deki CHABAT ile ilgili olarak Ankara’nın tavrı ne olacak.
Bu konuda bu örgütü Türkiye’ye kim, niçin taşıdı, hangi teahhütlerde bulunuldu.
Bu konu Rum Patrikhanesinin Ekümeniklik iddiasından, Heybeliada ruhban okulundan yüz kat daha önemli. Niye bizim “devletlü”ler Mehdi, Mesih, Meşiah, “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” konusunu hiç ağızlarına almazlar. Kıyamet’ten “Yuhanna Vahyi”nden, “Enok’un kitabı”ndan söz etmezler.
Ankara Karay, Hazara, Nuhi yasalar, İbrahim buluşmaları, Arz-ı Mev’ud, Davud Koridoru, İbrahim yolu konusunda ne düşünüyor?
Neden Gazze’ye karşı savaşan Türk vatandaşları konusunda işlem yapılmıyor?
İsrail’le Ticari ilişkiler devam ediyor.
Leonardo konusu neyin nesi?
“Suali Mukadderlere cevap” verecek açıklamalar yerine hamaset üretmek kuşkuların artmasından başka bir işe yaramıyor. Türkiye’nin JeoPolitik, JeoStratejik konumu, TeoPolitik açıdan bir merkez durumunda. Bunun ülke ve halk olarak bize, hem kendi geleceğimiz, hem bölge ve hem de dünya için yüklediği sorumluluklar var. Biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz” Bu bir sorumluluktur bizim için. Ne yazık ki, biz ve diğer Müslüman ülkeler bu sorumluluktan, maalesef çok uzaklar. Bu pencereden baktığınızda, Farklı bir Gazze, Filistin, İsrail, Şam, Kürdistan göreceksiniz.
Gelelim bu güne; bugün size görünen köyün hikayesini anlatacağım.
Şüphesiz ki geleceği yalnız Allah (cc) bilir.
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.
Sonuç ister hayır, isterse şer olsun, biz süreç içinde Hakkın rızasına uygun doğru kararları alıp, o yönde hareket edecek olursa, sonuçta ne olursa olsun, yine kazanan biz olacağız.
Ekim ayına hızlı bir giriş yaptık. Gazze direnişinin 2. Yılı’nda, yıl dönümündeyiz. Korkarım Kasım da Ekim’den her anlamda zor geçecek.. Birileri dış politikadan, Gazze tartışmalarından yorulmuş olmalı ki, gündemi değiştirmek için iç politikada sansasyonel bir adım atabilirler.
İster misiniz Ankara Büyükşehir belediye başkanı Mansur Yavaş’ı görevden alsınlar.
Bu adım ötekilere benzemez. İmamoğlu’ndan daha çok ses getirir.
Batı’dan da tepki gelir.
ABD ve İsrail için Türkiye’de iç karışıklık onların işine gelir.
Mansur Yavaş'ın görevden alınması domino etkisi ile, MHP’nin CHP ile yakınlaşmasına sebeb olabilir. CHP-MHP yakınlaşması, Mansur Yavaş konusunda sürekli gündem oluşturmaya çalışan Melih Gökçek ve oğlunu zor durumda bırakabilir. Bu durum AK Parti’de Erdoğan sonrası tartışmasını tetikleyebilir. O zaman Hakan Fidan daha çok konuşulan bir isim olabilir.
Erdoğan sonrası için bu ahval ve Şerait altında, Bilal Erdoğan, Berat Albayrak ve Selçuk Bayraktar zaten savunma sanayinde yerli ve milli tartışmasının insanların kafasını karıştırdığı bir dönemde, Damat üzerinden bir polemik Erdoğan ailesinin karizmasını gölgeleyebilir. Parti içindeki gerilime, aile konusu eklenirse AK Parti'yi zor durumda bırakabilir.
Bu arada bazı CHP ilçe belediyeleri içinde parti çevresinden dosya hazırlayan parti çevresinden isimler ve müteahhidler olduğu gibi, CHP li belediyeler de, artık çıkar ilişkisi kurdukları AK Parti, akrabalık ilişkileri, hemşehri’lik ilişkileri üzerinden parti içinde bir savunma mekanizması kurmaya başladılar. Mesela İstanbul’da Anadolu yakasındaki bir ilçe belediyesinde böyle bir durum söz konusu olduğu bilgisi geliyor. Birileri bu işin suyunu çıkarttılar. Burada kilit isim Hakan Fidan. Fidan MİT Başkanı iken, o zor günlerde parti, siyaset, ekonomi, her alanda operasyonlar yaptı. Suriye, Terör ilişkileri yanında, Dışişleri Bakanı olarak da, kariyerine yeni bir pencere daha açtı. Risk alan, pragmatik biri. Fidan aynı zamanda yalnız biri. İçeriden ve dışarıdan desteğe daha çok ihtiyaç duyabilir.
Fidanı istemeyeneler de var, Fidan’ın istemedikleri de var partide.
Aynı durum bürokraside de ve idari yapıda da söz konusu.
Bu da partide, idaredeki siyasi ve bürokratik kadrolarda ciddi bir yenilenme demek olacaktır. Bu durum beraberinde partiye yeni katılımları zorunlu kılacaktır. Yoksa partideki kan kaybı partinin geleceği için bir risk oluşturabilir.
Zaten Erdoğan sonrası AK Parti’de Özal sonrası ANAP’da olduğu gibi bir çözülme yaşanabilir.
Erdoğan sonrası kim gelirse gelsin, parti, iç politika, dış politika, savunma ve güvenlik politikaları konusunda ciddi bir yenilenmeye ihtiyaç var. Aile, gençlik, yargı, uyuşturucu, yolsuzluklar, ekonomide ciddi sorunlar söz konusu.
Her alanda çözüm bekleyen çok fazla sorun birikti.
Belli bir otoriteye, disipline ihtiyaç var, ancak haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.
(Ali İmran 159)’da ne deniliyordu: "Sen onlara Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet, bağışlanmaları için dua et ve iş konusunda onlarla müşavere et (danış). Karar verince de Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever." Bu ayet, resulullah’a (s.a.v.) hitaben, insanlara karşı yumuşak ve merhametli davranması gerektiğini vurgular. Eğer sert ve kaba olsaydı, insanlar onun çevresinden uzaklaşırdı. Ayet, aynı zamanda Amirlerin çevresine karşı hüsn-ü zan, istişare, şura ve tevekkülün önemine dikkat çeker.
Siyaset bugün baştan ayağa mayınlı tarla.
Siyaset yapmak “mayınlı tarlada top oynamak” gibi bir şey.
Yarın Netenyahu orada olmayabilir. Netenyahu da. Gazze ve Sumud olayından sonra artık sivil halk, otoriter yöneticilere karşı çıplak elleri ile bile direnilebileceğini gördü ve bunlar global bir etki ve güce sahip olabiliyorlar. Bu yeni bir durum..
Ülkelerde de halk kendi içinde beklenmedik bir dayanışma ile, kendilerine dayatılan haksız politikalara karşı direnebilirler.
Aslında 28 Şubat'a giden yolda da biz bunun bir örneğini elele eyleminde görmüştük. Evet, AB’nin, NATO’nun yarınını öngörebiliyor muyuz. FED ve LIBOR devre dışı kalırsa nasıl bir ekonomik krizle karşı karşıya kalabileceğimizi ön görebiliyor muyuz?
CHP’nin, DEM’in, MHP’nin yarınını öngörebiliyor muyuz?
Sahi böyle giderse, kayıt dışı ekonomi ve mafya, çeteleşme ile nasıl baş edeceğiz?
Global Reset, Hazara, Karay, CHABAT ile mücadele konusunda bir planımız var mı? Yarın yerli ve milli bir Epstein çetesi olayı patlak verirse ne olacak?
Dünya kozmik bir felakete, siber bir savaşa ne kadar hazır.
Buraya kadar bir şekilde geldik ama bundan sonra artık böyle daha fazla gidemeyiz. Halkı adaletle ve şeffaflıkla arkasına almayan hiçbir yöneticinin iç ve dış politikada ileri gitmesi mümkün değildir.
Halk, din, ideoloji, siyaset adına çok fazla aldatıldı. İnsanlara yalan söylendi, din, tarih, siyaset her şey magazinleştirildi. Siyaset trollerin elinde oyuncağa dönüştürüldü. Benzer şeyler sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında ve diğer ülkelerde de yaşandı. Tüm dünya bir çözülme yaşanıyor. İrtidat bir tufan gibi ufkumuzu karartırken, Gazze’nin aydınlığında gayrimüslim dünyada giderek yükselen ihtida hareketleri umut verici.
İslam dünyası darmadağın. Onları anca Trump ve onunda içinde olduğu uluslararası sistem bir araya getiriyor.
Bir çok siyasetçi varlık sebebi ve uluslararası sistem içinde meşruiyetini onların desteğinde görüyor.
Nasıl batıdan gelen talepler söz konusu olduğunda AK Parti-CHP, MHP-DEM oy birliği ile hareket ediyorsa, kolay kolay bir araya gelmeyecek ülkeler Trump’ın ofisinde uysal çocuklar gibi oturup işaret bekliyorlar gördük.
Trump’un. Gazze planını, bu “Müslümancıklar” nasıl oy birliği ile, hemencecik Hamas’dan önce kabul ediverdiklerini gördük.
Meşruiyet arayışı içindeki Şara’da, Yahudi lobisi, Trump ve şürekası, CIA üst düzey yöneticileri ile masaya oturuyor.
Yarın nasıl PKK kurulduktan bir süre sonra nasıl Apo ABD ile masaya oturduktan sonra kontrolden çıktı ise, bakarsınız Şara’da Ankara’daki meşruiyet icazeti almak için çaldıkları kapıdan icazet aldıktan sonra sizi dinlemeyebilir. Şara da “az zamanda büyük işler başarmak” istiyor anlaşılan!
Biz bu kafa ile ne FETÖ’yü çözebiliriz, ne BÇG’yi, ne de PKK’yı çözebiliriz.
Ne 28 Şubat’ı anlarız, ne 15 Temmuz’u? Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Uğur Mumcu’yu, Hırant Dink’i, Eşref Bitlis’i, Cem Ersever’i, Hablemitoğlu’nu (Hangi birini sayayım ki, say say bitmez) kim niçin vurdu anlayamayız.
Apo kim onu da bilmeyiz.
Bize anlatılanlar gerçek değil, genel olarak.
Bu 40 haramilerin, derinlerin kökü dışarıda, “zulüm sarayının duvarından bir tuğla çekerseniz, yapı çöker”.
Çekin şu tuğlayı da yalanlar üzerine kurulu bu derin düzen yıkılsın.
Hem zaten bir alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmeti değil miyiz?
Orada tüm gerçekler ortaya çıkmayacak mı, hem de “misgale zerretin hayran yerah ve misagale zerretin şerran yerah” ölçüsünde. O zaman ne yapacaksınız? O gün hiçbir şey gizli kalmayacak. “Kul hakkı” kapsamında kamu görevi üslenenler ve politikacıların hali yaman, eğer görevlerini hakkı ile yapmadılarsa ki, pek çoğu değil, istisnalar dışında hepsi ağır bir bedel ödeyecekler. Allah’a ve ahiret günü’ne inananlar ne demek istediğimi hatırlamışlardır.
Şunu görelim: Trump=Netenyahu!
Trump’la “dost” olup, Netenyahu’yu “lanetlemek”le bu iş olmaz!
Sonra sorarlar adama, “ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu”, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” Ağzından çıkan sözler ne diyor, parmağın nereyi-kimi işaretliyor, ayakların nereye gidiyor?
Küçük bir hatırlatma: “Zulm ile abad olunmaz”. Zulüm Adaletin yokluğudur.
“Alma mazlumun adını çıkar aheste aheste”,
“Adalet Mülkün temelidir” denmiştir.
Bilirsiniz, biz adaleti ayakta tutmak (baskılamamak), adil şahidler olmak ile emrolunmuştuk!
Selam ve dua ile.