Greta 3 Ocak 2003’de doğmuş. Greta’nın BM’de 23 Eylül 2019’da yapılan BM İklim Zirvesi (UN Climate Action Summit) ndeki konuşmasından sonra dünya çapında tanınan biri oldu. O zaman 16 yaşındaydı. Onu BM ye taşıyan olay ise çevre ve iklim konulu İsveç’te başlattığı okul grevinin (school strike) kısa sürede uluslararası öğrenci hareketine (Fridays for Future) dönüşmesi ile oldu. İklim lobisi ve WEF onu BM İklim zirvesine taşıdı ve bir anda şöhret oldu.
“Greta” Margareta isminin kısaltmasıymış. Anlamı İnci. “Thunberg” ise “gürleyen tepe” demekmiş. Volkan ya da gök gürültüsü gibi anlamlara geliyor.
Greta ilginç bir kişilik. Annesi bir opera sanatçısı. Aldığı ödüller, telif gelirlerini kendi adına kurulan Greta Thunberg Foundation’a aktarmış. Buradan da çevresel projelere ve aktivist gruplara bağışta bulunmuş. 2021 yılında, Greta Thunberg Foundation, 100.000 € tutarında bir bağışı WHO Foundation’a yaparak CoVID-19 aşılarının (mRNA)aşılarının “adil dağıtımı”(!?) için CoVAX projesine destek vermiş mesela!. Ve bu eylemlerinden dolayı “yanlış yaptım” itirafı yok!
Aşı krizini iklim ve ekolojik krizle yakından ilişkilendiren bir yaklaşım benimsedi ve “sağlık krizi ile ekolojik kriz artık ayrılamaz” şeklinde ifadeler kullandı. BM / UNICEF ile birlikte, çocuk haklarını gözeterek COVID-19’a karşı bir kampanya başlatmıştır. Greta’nın adıyla kurulan vakıf ve “Human Act” kuruluşlarının ortak bağışı $200,000 tutarında UNICEF’e sunulmuştur.
Pandemi sırasında, bazı iklim zirvelerine (mesela COP’ler) katılım konusunda adil koşullar sağlanamadığını eleştirmiş; aşılama adaletsizliğinin, zengin ülkeler ile yoksul ülkeler arasındaki eşitsizlikleri derinleştirdiğini belirtmiştir.
Konferanslarda veya taahhütte bulunan liderlerin gerçek aksiyondan ziyade görüntü oluşturma çabasını eleştirir. Greta İklim krizinin yanında biyolojik çeşitliliğin yok oluşu, ekosistem kayıpları konularını da işler. Greta birçok kez kendisinin “bağımsız” olduğunu, herhangi bir kurumun propagandasını yapmadığını söylemiştir.
Greta Thunberg’ın Hollanda’da Filistin / Gazze yanlısı bir konuşma yaptığı sırada protestoya uğradığı olay 13 Kasım 2023’te Amsterdam’da gerçekleşmiştir. Olayın detayları şöyle: Greta, Amsterdam’da düzenlenen bir iklim gösterisinde sahneye bir Filistinli kadın ve Afgan bir kadını davet etmiş, ardından “iklim adaleti hareketi olarak ezilenlerin sesini dinlemeliyiz” gibi ifadeler kullanmıştır. Bu sırada sahneye çıkan bir adam mikrofonu elinden alıp “Ben buraya iklim gösterisi için geldim, politik görüş için değil” demiş ve Greta’yı konuşmasını engellemek istemiştir. Protestocu uzaklaştırılmış ve Greta konuşmasına devam etmiştir. Bu onun hayatında bir kırılma noktası oldu.
Greta Sumud’a katılarak aslında büyük bir “günah” işledi. Çünkü Pedefolik, Siyonist, Satanistlerin çarkına çomak soktu. Aslında, İklim, Çevre, çocuk hakları derken sahnede söylenenle perdenin gerisinde yapılan işler çok farklı idi. O belki de bu vesile ile ilk kez bu gerçekle yüzleşecektir. Sumud Gretanın hayatında yeni bir başlangıç için bir milad olabilir. Hatta Gereta’nın toplumsal cinsiyet kimliğine karşı bir duruşu olduğunu sanmıyorum. Biraz Asperger özelliği gösteriyor, bir konuya hızla odaklaşıyor, kilitleniyor. Grata’nın nereden geldiğini biliyoruz, ama nereye gideceğini bilmiyoruz. Ona bu anlamda güzel söz ve hikmetle ve güzel örnek olarak, meşru çalışmalarında kendine destek vererek ilişkileri geliştirmeliyiz.
Gazze direnişi, İslamofobia’yı, Siyonizm’i bitirdi ve İsrail’in karizmasını yerle bir etti. Bu dünyada bir çok şeyi değiştirecek potansiyel bir devrimci gücü içinde taşıyor aslında.
Greta umarım bugün iklim konusu’nun CoVID’in nasıl bir cinayetin parçası olduğunu anlamıştır. O bugün daha 22 yaşında bir genç, oysa bizim devletliler bu gün hala ne CoVID’i tam olarak anlayabildiler, ne 5G’yi, ne İklim rezaletini, ne Chemtrails’i ne “sıfır atık”ı, ne “karbon ayak izi”ni anladılar, ya da anlamak istemiyorlar. Onun Sumud deneyimi ve İsrailde yaşadıkları, onun için çok farklı bir deneyim olmuştur. Bunun yansımalarını onun bundan sonraki hayatında göreceğiz. Katıldığı bir vijdan hareketi onu Gazze’ye götürürken, aslında ölüm ve hayatı sorgulayan manevi bir yolculuğun içine çekmiş olmalı, diğer yolcularla birlikte. İslam, Hristiyanlık, Musevilik ve Laiklik. Nereden geldik nereye gidiyoruz. Hayatın anlamı ne? Ölümle yüzleşmek! Batının öteki yüzü. “Demokrasi, İnsan Hakları, Hukuk devleti”nin aslında bir illizyon’dan ibaret olduğunu gösteren olaylar.
Batı şimdi, kendi kavram ve kurumlarına olan güvenini kaybediyor. Bir adım daha attığında, aslında Batı siyasası’nın ekonomisini, akademisinin, Media’sının, Sivil toplumunun nasıl iki yüzlü ve acımasız olduğunu görecek. Utanacak, aldatıldığı için öfkelenecek, bu kez, batı kavram ve kurumlarının penceresinden bakıp dışladığı, hakir gördüğü, suçladığı çevrelere karşı kendi suçlayacak. Onları tanımak için başka kaynaklara göz attığında büyük dönüşüm başlayacak.
Bugünkü batılıların refah ve mutluluğunun arkasında, kızılderililerin kanı, silah insanın gözyaşları ve sarı ırkın çalınan alın teri var. Karşılıksız basılan bir kağıt olan Dolar var. Dünyanın en büyük soyguncusu ABD, en büyük sahtekarlık Dolar.. Batılıların zenginliği yoksulların yoksulluğu kadar büyük!. Bugün batı deyince aklımıza sadece Avrupa kıtasında yaşayanlar gelmemeli. Uluslararası sistem, ekonomi, politika, media, iş dünyası, akademi, bilim, sanat, hemen her alanda köşe başlarında onlar var ve batı hakim olan bir zihniyeti ifade ediyor.
1.Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, soğuk savaş, darbeler, terör hepsi bunların eseri. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet ürettiler.
Dün Mavi Marmara, bugün Sumud, En son doktorlar, hemşireler ve gazetecileri taşıyan Vijdan filosu ahlak, erdem, vicdan temelli bir hareket olarak, ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söyleyenlerin, farklılıklarına rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesini yücelten bir eylem oldu aslında. Aynı ülkenin çocuklarının, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi kanaat farklılıkları üzerinden onları bir birbirine kırdırarak, onların kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışanlara karşı yeni bir çıkış yolu olarak bir model oluşturdu.
Bize ezberletilen, din, tarih, bilim, her şey aslında egemenlerin saltanatına hizmet eden kurmacalardan ibaret. Yunan diye bir millet yok, İonia halkları var ki, bunlar Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Ege, Marmara denizi çevresindeki ülkelerden oluşur. Grekçe diye bir dil de yok. O da Likca’nın denizciler tarafından kullanılan bir çok dilden oluşan karma bir dil. Mitolojileri, Kafkas, Babil ve Mısırdan devşirme.
“”Rum” desen, “din” ya da “etnik bir kimlik ifade etmez.. Rum “Coğrafi bir isim”. Selçuklular döneminde Müslüman erkek kardeşlere, Ahiyan-ı Rum, Müslüman bacılara, Baciyan-ı Rum, gazilere Gaziyan-ı Rum denirdi. Kur’an-ı Kerimde “Rum suresi” diye bir sure de var. Doğu Roma topraklarında yaşayan herkesin genel adıdır Rum!, Rumeli, Arz-ı Rum, Urumiye, Rumi Sanat, Mevlana Celaleddin-i Rumi aynı kökten tanımları ifade eder.
Greta bir bakıma yaşayan bir Rachel Corrie. Bu tek örnek değil. Gazze sonrası 'ihtida’da patlama yaşanıyor. İslam dünyasında laikçi kesimde, haksız şekilde zenginleşmiş çevrelerde ciddi bir irtidat söz konusu tek örnek değil. İşgal altındaki topraklarda daha önce örneği yaşandı.. Bu işin sosyolojisini, Psikolojisini iyi analiz etmeliyiz. Yapay zekaya sordum, batıdaki “İslamlaşma” konusunda şunları verdi: “Gazze savaşı, Batı'da ve küresel olarak İslam'a dönüşleri artırdı. Mesela, İngiltere'de İslam'a dönüşler %50 arttı. ABD'de 2023 Ramazan'ında 2.500'den fazla kişi dönüştü; Avrupa'da %400 artış raporlandı. TikTok gibi platformlarda, genç kadınlar arasında (Gen-Z) dönüşler patladı; birçok influencer, Filistinlilerin "iman gücü"nü gördükten sonra şahadet getirdi.
Bunlar arasında "ünlü" (celebrity) statüsünde olanlar sınırlı, ama tanınmış influencer'lar, sporcular ve aktivistler var. Çoğu, Gazze'deki zulme tanıklık ettikten sonra Kur'an okumaya başladı ve Filistinlilerin sabrını ilham kaynağı olarak gösterdi”.
Sosyal Media fenomenlerinden Nefertari Moon, Madison Reeves, Shaun King, Tommasso Bortolazzi, Mercy Igwe, Charvarius Ward, Jose Ignacio Pellejero, Henry Klassen bunlardan bazıları ve bunlardan etkilenen milyonlarca insan.. Hepsinin kendine özgü hikayeleri var. Yani tek merkezden yönetilen bir ihdita hareketi değil, tek tek ama hep “Ayrıkotu” gibi yayılıp genişliyorlar. Çevreleri ile çatışmıyorlar, toplum içinde daha saygın bir kişilik olarak saygı duyulan insanlar bunlar. Hareket, hızlanarak, derinlik kazanarak ve genişleyerek büyüyor. birlikte, sağdan, soldan, milliyetçi, liberal her kesimden insanlar İslam’la tanışıyorlar. Ne kendi ülkelerindeki ne de İslam ülkelerindeki din, mezheb, ideoloji ve politikalardan çok fazla etkilenmiyorlar.
Bizdeki irtidat’ı, dini yakasında bir rozet gibi taşırken, dini hayata ilişkin hemen hemen hiçbir kurala uymayan bir hayat yaşayan yığınlar sebeb oldu. Bu gün Çakma İslam, Müslümanlar için artık Siyonizm’den daha büyük daha öncelikli bir tehdit haline geldi. Dinin, siyaset, iş dünyası ve ideolojik etnik toplulukların tasalludundan kurtarılmadan da kendimizi bizim dışımıza kabul ettirmek pek kolay olamayacak gibi gözüküyor. Greta’lar artı tek kişi değil, her yerdeler. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak, bizim herkese, her şeye karşı bir sorumluluğumuz var. Hiçbir Müslüman dünyada olup-biten şeyleri görmezden, duymazdan , bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Görevimiz Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaktır. Selam ve dua ile.