Her Yutanın Elbette Bir Yutucusu Vardır

Abdulkadir İPEKOĞLU

Aslan kurdu, kurt domuzu, domuz tilkiyi, tilki kavuğu, tavuk örümceği, örümcek sineği yutmaya hazırlanırken, gücü yeten-yetmeyen daha birçok mahluklar da ağızları sulanarak bekliyorlar. Belki fazlasına bir et parçası, biraz kemik, biraz sakatat veyahut biraz gübre düşecek!..!...

Derken, makro güç ve saati çalıyor; yukarıda söylediklerimin hepsi birbirlerini yutuyorlar, sinekten-aslana bir silsile içinde!.. Zira, asgari ölçüde milli güçlerini birleştiremeyenler, başka güçlerce haklı olarak yutulabilmektedir!..

Lâkin orman gümbürdüyor. Üst üste gök gürültüsü, şimşek, yıldırım…Dehşetli yangın, alevler…Önce bir kebap sonra yanık kokusu!..Ertesi gün yutuşanlar ve bekleşenler hep birer kömürden de beter hale gelmişlerdir..Bir gün önce aslanların posta koyduğu, kartalların coştuğu, kumruların seviştiği, tilkinin diplomatik, maymunun şaklabanlık, horozun orkestra şefliği ettiği ormanda artık yıllarca ot dahi bitmeyecektir!...Yalnız bir yamaçta suyu parmak kalınlığında bereketli bir kaynak, etrafına ufak ufak yeşillikler saçmaktadır. Gün geçtikçe rahmet pınarının etkisiyle yeşillikler bir çığ gibi artmakta…Bu yeşilliğin devamı, safları sıklaştırmak, Rabbimize şükürlü mümkün!.

Böyle bir hikâye duymamışsanız ben uydurdum diyelim… Ama, böyle hikâyeler uydurup üzerinde düşünmenin tam sırasıdır. Tilki, aslan, fil, kartal, karaca rolündeki bütün yaratıkları Türk milletinin asil bir ferdi olarak uyarmak istiyoruz ve bir ata sözünü hatırlatarak diyoruz ki; HER YUTANIN, BİR YUTUCUSU BULUNUR!... Eğer bu uygulama olmazsa, ilâhi veya beşeri afetler gelir, hepimizi birden sömürüp kül eder kül!...Sömürmenin, kandırmanın, kurnazlığın ve boşboğazlığın da elbette bir sınırı vardır. O sınır ise asla aşılamaz!..

Emperyalist devletler ve onların yerli işbirlikçilerinin derdi milyonlarca insanı dikkate almayarak  iktidarları, maliyeyi, adaleti yutmak veya yutulanlardan bir kemik düşmesini beklemek olabilir. Ama bizim derdimiz ORMAN’dır…Zira, bu ormanın şehitlerimizin kanlarıyla canlanıp vücut bulduğunu da bilmeyen yoktur!…

Av kuşlarından, kuzulardan, ceylanlardan yanayız biz, kurttan, çakaldan, takma yeleli aslandan ve avcıdan tarafa değiliz. Biz, çeşme olmaya çalıştık ve çalışıyoruz, bir parmak su ile de olsa kaynaklık ediyoruz. Vatan yeşersin, meyveler olgunlaşsın, ekinler çoğalsın diye… Türk milleti olarak yıllarca bu suya susamışız!..

“Ya av olacakasın, ya da avcı; ama asla avı avcıya götüren köpek olmayacaksın!.” Sözünü kavrayalım!.

Her zamankinden daha çok milli birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde yutuşma, bölüşme, vuruşma hevesinde olanları kurt da, tilki de, domuz da olsalar bizim ormanın yerlisi saymıyoruz. Bir yabancılık, bir barbarlık, bir köksüzlükleri var. Kötü bir görenek olmuş, ormanımızın töresine kıyılmış, o yüzden mağaramızda, kovuğumuzda, deremizde, tepemizde yetişenler bile bize yabancı kesilmişler. Başka hava çalıyor, başka kılıç vuruyor, son gezi olaylarında gördüğümüz gibi ekini başka tarzda biçiyorlar ama onlar için son çırpınış!.

Bir yaratık topluluğu, törelerinden koptu mu, işte sonuç böyle olur. Önce kendi ormanını sevmez, onun ağacını-otuna,ceylanına-kuzusuna kıyar!.. Sırf işkembe-i Kübraları ve can-ı azizleri için yıllarca çırpınıp dururlar!..

İşte bizlerler, bu soysuzlaşmanın ve kültür emperyalizminin yerine İslâm ahlâkı ve Anadolumun İslâma özgü töremizi ortaya koymaya, yüce varlık mucizeleri için ilmi kılavuz yapmaya çalışıyoruz. Hakem değiliz, tarafız. İnanıyoruz ki, ormanımızı bütün engellemelere rağmen yeniden yeşerteceğiz, ormanda kardeşçe yaşayacağız.

Nöbet tutan kudret kartalı, bu devlet kuşunun, vatanın öz evlâtlarını tercih edeceği günlerin uzun olmadığı gün gibi aşikârdır. Zira insan ömrü kısa, tarih ise uzundur!..Yalnız şunu bilelim ki,emperyalizmin ahtapot kolları bir gerçektir..Son yıllarca bu kolların aysberg misâli öne çıkanErgenekon-Balyoz-Yakamoz-Ay ışığı denen bu kollara karşı her zaman uyanık olmak zorundayız. Zira bu şer güçler ve uzantılarının kökleri her zaman dışarıda da!..

Bütün bunlara rağmen ümidvar olalım, zira her devrin kırk pınarında başa güreşen pehlivanlar bulunacaktır!.. Bunlar, dünyanın gidişine yön vereceklerdir. Tarih içinde uzun bir müddet, siyasi ve askeri emperyalizm nöbetinin Türk cengâverleri tarafından tutulduğunu bilmek, gençlerimiz için yeterince ve hakkıyla iftihardır.. Çanakkale ve Sakarya neslinin torunları Orta doğudaki acıklı tabloya gördükçe bu günleri dört gözle beklemektedir!..Rabbim başa güreşen, kefenini her zaman koltuğunun altında taşıyıp mücadeleden yılmayan kaptanları bize nasip etsin.

Son günlerde Libya-Suriye ve Mısır ve Mursi ile yüreği yanan değerli okuyucularım,

Tabir caizse emperyalizm bir gölge ise, esen şiddetli milli rüzgârların etkisiyle emperyalizm geldiği yere bir daha dönmemek üzere gidici olacaktır. O günleri milli birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhu ile Türk milleti olarak görmek, yaşamak ve yaşatmak dileğiyle bu uğurda başa güreşen pehlivanların da Hz.Allah yâr ve yardımcısı olsun..

Emperyalizm gitmeli, artık geldiği yere;

Başa gelen çekilir, yazılmışsa kadere!..

Hürmetlerimle.. 

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.