“HOŞGÖRÜ” VE “SAYGI” İLAÇLARI

Mehmet Emin TOPRAK

                Bazı söz ve deyimler vardır ki, ülfet perdesine sarıp sıradanlaşmışlar.

                Hâlbuki o sözün içine girildikçe çok orijinal, çok hikmetli ve insanın hayatında  kilometre taşı olacak mahiyette olduğu anlaşılıyor.

                İşte bunlardan ikisi “HOŞGÖRÜ” ve “SAYGI” dır. Bu kelimeleri niçin gündeme taşıdım diye sorarsanız, geçen günlerde, hatta şu günlerde bile sıcaklığını kısmen devam ettiren devlet büyükleri arasında cereyan eden “NESİL YETİŞTİRME” tartışmalarıdır.

                Herkes kendi ideolojisinin en doğru olduğuna inanır ve inanmalı. Yani, kim olursa olsun kendi düşüncesinin kendi fikrinin başkalarınınkinden daha isabetli olduğunu kabul eder. Bunda yadırganacak bir durum yok. Zaten doğru olduğuna inanmaz ise, o yolda gidemez.

                Burada önemli olan şey birbirine “SAYGI DUYMAK” ve “HOŞGÖRÜLÜ” davranmaktır.

                Saygı duymak veya hoşgörülü davranmak, karşı tarafın görüşünü kabul etmek veya onun görüşüne yaklaşmak demek değildir. Bilakis kendi görüşüne sahip olmak ve kendine güvenmek demektir.

                Şöyle de diyebiliriz: Kendi düşüncesi hakkında şüphede olan veya iç dünyasında tatmin olmayan kişi başkasının görüşüne saygı duyup hoşgörülü davranamaz.

                “Başkalarına toleranslı davranan kişiler kendi davalarına sahip insanlardır.” Buradaki tolerans kelimesini, “HOŞGÖRÜ” ve “SAYGI” olarak açıklayabiliriz.

                Karşı görüşe adeta hayat hakkı tanımayıp acımasızca tenkit etmek, seninde ondan aynı şiddette , hatta daha sert bir şekilde karşılık göreceğin anlamına gelir. Dolayısıyla kavga büyür gider…

                Olması gereken nedir diye düşünürsek, her insanın muhakkak bir dünya görüşü vardır. Tabii ki bunu yaymak ister. Bunu yayarken başkalarının sesini kısmamalı, kendi düşüncesini ve yapmak istediklerini anlatmalı, tercihi karşı tarafa bırakmalıdır.

                Bu prensibin en belirgin örneğini, bizleri yaratan Allah’ın elçisinde görüyoruz.

                Çok zor süreçlerden sonra Mekke’yi fetheden Peygamber Efendimiz (A.S.M) kendisine her türlü kötülüğü reva gören Mekke’li müşrikleri fikir, görüş ve inançlarında serbest bırakmıştır. Fakat bu serbest bırakış onun, davasını anlatmasına engel olmadığı gibi, son nefesini verene kadar devam etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethedince aynı uygulamayı yapmamış mıdır?

                Evet, Aziz Dostlar!

                Bizlerde örnek şahsiyetlerimizi rehber edinip onlar gibi davranır isek, kutuplaşmalar azalır, birbirine yabani bakmalar asgariye iner.

                Cenab-ı Hak buyurmuyor mu ki, siz onların putlarına (İnançlarına) söverseniz, onlarda sizin Allah’ınıza söverler.

                Bunlardan dolayıdır ki, herkes kendi düşüncesini ve inancını sevecek, başkasının düşüncesine düşmanlık beslemediği gibi “SAYGILI” ve “HOGÖRÜLÜ” davranacaktır.

                Birlikte yaşamak işte budur!

Yorum Yap
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.