İmzacılar! 1 Kasım’da o cevap verildi, yine verilir!

İbrahim KARAGÜL

Önce bin 128 kişinin teröre arka çıkan bildirisi, ardından sinemacı ve edebiyatçı adı altında yürütülen destek kampanyaları hiç de hafife alınacak bir tavır değildir. Kronikleşen hınç psikolojisinin ötesinde bu tavır, Türkiye'nin ve coğrafyanın içinde bulunduğu sıkıntılarla birlikte düşünüldüğünde bambaşka bir resim çıkıyor ortaya. Ve bu, gözalıcı renklerle, süslü cümlelerle boyanmış “düşmanca”, “haince”, “sinsice” çizilmiş bir resim.

Türkiye içinde yaşanan krizi, “terör” adı altında Türkiye'nin bir bölümünde yürütülen işgal girişimlerini, sınırlarımızın hemen güneyindeki kaos fırtınasının yansımalarını, ülkemizi rehin almaya dönük karmaşık müdahaleleri dikkatle izlediğinizde, ortada “ifade özgürlüğü” ile tartışılacak bir şey olmadığını, ciddi bir tehdidin Türkiye kamuoyuna pazarlanmasının söz konusu olduğunu ve buradaki tavrın açık bir “cephe tavrı” olduğunu göreceksiniz.

Kürt meselesi değil, terör değil, yeni savaş dalgası

Az sayıda “saf” belki bilmeden imzalamış olabilirler ancak bu iş mahiyeti, çıkış gerekçesi, organizasyonu, ana omurgası ve Cizre'de terör örgütünün kullandığı silahların menşei kadar yabancıdır. Oralardaki işgal girişimi kadar Türkiye düşmanıdır. Suriye'de oluşturulan Türkiye karşıtı çokuluslu ortaklık kadar tehdit doludur.

“Barış” adı kullanılarak servis edilen toplumsal ayrıştırma projeleri, terör ve “işgal sözcülüğü” belki geçmiş dönemlerde bir karşılık bulabilirdi. Çünkü o dönemlerde bu işlerin arkasındaki kötü niyet o kadar açık seçilemezdi. Çünkü saflar netleşmemiş, kriz yayılmamış, cepheler keskinleşmemiş ve Türkiye hiçbir zaman bugünkü kadar hedef alınmamıştı.

Türkiye ilk kez açık savaşla tehdit ediliyor. Şehirleri ve kasabaları işgal ediliyor. Suriyeleştirmek isteniyor. Artık “terör” kavramı ile tartışılmayacak ölçüde bir yakın tehditten söz ediyoruz. Kürt meselesi ile alakası olmayan bir savaş dalgasından söz ediyoruz. Terör ve Kürt meselesi ile tartışmanın çok ötesine taşınan bir harita çalışmasına tanıklık ediyoruz.

1 Kasım'da o cevap verildi, yine verilir!

Ve insanlarımız bu tehdidi anladı, tanımladı, ülkenin ve milletin ne ile yüzleştirilmek istendiğini gördü. 1 Kasım'da milletin verdiği cevap budur. 1 Kasım'da millet ülkenin kaderine bu yüzden el koymuştur. Tehdit hissetmiştir, tehlikenin yakınlaştığını farketmiştir, oyunu çözmüştür.

İşte bu yüzden, her şey bu kadar açıkken, bir takım insanların “barış” kavramının arkasına gizlenerek yürüttüğü sinsiliğin anlaşılamayacağını sanması bütün ülkeyi aptal yerine koymasıdır. Oturdukları yerden ahkam kesenlerin, PKK üzerinden yürütülen işgal girişimlerine arka çıkmaların artık kendilerini kamufle etme becerileri yoktur, olmayacaktır.

Çünkü artık mesele PKK değildir, çokuluslu bir ortaklıktır. İçeriyi dizayn etmeye, bugünkü siyasi anlayışı tasfiye etmeye, ülkeyi yeniden sınırların için hapsetmeye hatta daha da küçültmeye dönük, Batılı ve Doğulu istilacıların ortak olduğu bir müdahaledir.

7 Haziran oyunu kuruyorlar

Böyle bir durumda durduğunuz yer, aldığınız pozisyon, kullandığınız dil, ürettiğiniz söz sizi ele verir. Böyle bir dönemde kendinizi gizleyecek yer yoktur, herkesin her tavrı sorgulanabilir, tanımlanabilirdir.

Bu sinsiliğin arkasındakilerin hepsi artık bunun terörle, Kürt meselesiyle alakası olmadığını pekala bilmelerine rağmen, Türkiye'yi üniversitelerden başlayan yeni kriz dalgasına sürüklemek, iç toplumsal direnci zayıflatmak, hepimizin kafasını karıştırmak ve bu belirsizlik oluşturup terör üzerinden iç işgal ortamı sağlamayı amaçladığını biliyoruz.

7 Haziran öncesi de bu oyunu oynadılar. Belli oranda başardılar da. 1 Kasım'da oyun bozulunca yeniden 7 Haziran ayak oyunlarına döndüler. Hedef aynı, yöntem aynı, araç farklı. Terörle vur, psikolojik operasyonlarla zihinleri felç et, tahrik edici kavramlarla oyun kur.

“Türkiye cephesini açın, biz hazırız”

Otuz yıldır terör üzerinden, Kürt meselesi üzerinden ekmek yiyenlerin, statü kazananların, itibar görenlerin siyaseti de, toplumu da ne çıkmazlara sürüklediğini görmüyor muyuz sanıyorlar. Bu “piyasa” zayıflayınca da “açık savaş”ın içerideki pazarlamacılarına dönüştüler. Buradan bir çıkış yakalamaya, yeni bir “pazar” oluşturmaya, kaybolan statülerini yeniden kazanmaya, kendilerine stratejik değer üretmeye çalışıyorlar. Bütün bunlar birer ihale davetidir.

“Biz hazırız, bize verin” çağrısıdır. 7 Haziran öncesi “Şartlar oluştu, Türkiye cephesini açın” talimatını alanlar, bugün yeni bir talimat almış gibi. “Evet, o cephe ortada duruyor, terörle Türkiye'yi içeriye yönlendirdik, Suriye'de zayıflattık, birkaç devleti karşısına diktik. Öyleyse başlayın” talimatı almış gibi. Bazıları bu talimata göre pozisyon alıyor şimdi. Cephede kendine yer buluyor, kendini azarlıyor.

Terör de, imzacılar da vekalet savaşı veriyor

Unutmayın, Türkiye içinde şekillenen yeni cephe ile sınırlarımızın dışında şekillenen ortak cephe aynıdır. Suriye'de Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışan devletler ve örgütler nasıl ortak çalışıyorsa, yeni bir “terör çatısı” kurulmuşsa, içeride de PKK ve bu imzacılar da ortak çalışıyor. PKK ne kadar açık savaşın parçasıysa, ülkeye ve millete kurşun sıkıyorsa, artık bu saldırıları Kürt meselesi yerine bir vekalet savaşı için yapıyorsa bu imzacılar da ülkeye ve millete kurşun sıkmaktadır, onlar da “vekalet savaşı” yürütmektedir. Unutmayın, “imzacılar” bu işin fitilidir. Devamı gelecektir, kampanyanın bir adım sonrasına hazır olun, çok yakında kendini belli edecektir.

Terör üzerinden Türkiye'yi durdurmaya çalışanlar, örgütlere silah sağlarken bunlara da iç karışıklık ihaleleri dağıtmaktadır. Irak hükümetine verilen silahlar, Suriye'de PYD'ye verilen silahlar nasıl Kobani üstünden Cizre'ye sokuluyorsa, o silahlarla nasıl Türkiye vuruluyorsa, bunlar üzerinden de ülke hedef alınmaktadır, kurşun yağmuruna tutulmaktadır.

PKK ile, PYD ile diğer örgütleri birleştirenler, onları tek cephe haline getirenler, onlara silah ve lojistik sağlayanlar, bu cephe üzerinden Türkiye'yi vuranlar, ülkenin bir bölümünü işgale girişenler, üniversiteler üzerinden, bazı sosyal çevreler üzerinden yeni yeni cepheler biçimlendiriyor.

Size asla saygı duymayacağız

“Türkiye saldırı altındadır” derken, “bu terör değil işgal girişimidir” derken, “iç işgal” kavramı üzerine uyarılar yaparken, bütün bunlara karşı “acımasız direniş” çağrıları yaparken anlatmak istediğim budur.

“Linç kampanyaları başlatıldı”, “Siyasi iktidar hedef gösteriyor” söylemlerini umursamayın. Onlar bu söylemleri bir kalkan olarak kullandı hep. Siyaset eleştirmeyecek, gazeteler eleştirmeyecek, vatandaş tepki göstermeyecek ama onlar istediklerini yapacak. Terörle kucak kucağa Türkiye'yi tuzak kuracak. Oturdukları yerden ahkam kesip hepimize ayar verecek. Kim oluyorsunuz siz?

Size neden saygı duyalım, neden ciddiye alalım, neden masum olduğunuza inanalım? Bir kez olsun bu ülkenin, milletin lehine bir şey yaptınız mı, bir kez olsun bu ülkeyi savundunuz mu, kendinizi ona ait hissettiniz mi, bu millete saygı duydunuz mu?

Terör PR'cılarının, terörün silahı üzerinden ülkeyi vuranların, millete hakaret edenlerin, o örtülü operasyonlarda yer alanların bize söyleyeceği söz yok artık. Onlar sözlerini bir kurşun gibi kullandılar çünkü ve kurşunları artık bitti.

Türkiye direnirse vurun, parçalara ayırın, küçültün

“Yüzyıllık parantez” ifadesi basit bir ifade değil. “Son kurtuluş savaşı” ifadesi sıradan bir cümle değil. İşte onlar bu sözlere savaş açtılar. Yüz yıl sonra Türkiye'yi durdurma kampanyalarına kurşun asker oldular. PKK adına konuşsalar da aslında çok daha büyük efendiler adına savaşa giriyorlar.

O efendiler, bütün cephelerden ülkeyi kuşatıp Türkiye'yi durdurmaya çalışan çokuluslu paylaşımın mimarları. Bu paylaşımda Türkiye'yi devre dışı bırakmaya, direnirse vurmaya, küçük parçalara ayırmaya ve Anadolu'nun haritasını yeniden çizmeye çalışıyor. Bunun için de Gezi teröründen beri yeni formatlayıp formatlayıp servis ettikleri “önce içeride tasfiye” planının unsurları bunlar.

Onlar işte bu büyük cephenin figüranları..

Bu türleri yüz yıldır biliyoruz. Hep vardılar, hep olacaklar. Ama ilk kez karşılarında koca bir millet, güçlü bir siyasi irade, derin bir toplumsal hafıza çıktı.

Emin olun, bu sefer başaramayacaklar.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.