IŞİD İslamı, HDP Kürtlüğü ve Türkiye için seferberlik…

İbrahim KARAGÜL

İsrail politikalarını eleştirmek antisemizm suçlamasıyla mahkum edilirdi. PYD'nin Kuzey Suriye'deki etnik arındırma programlarını ve HDP'nin Türkiye içindeki paralel pozisyonunu sorgulamak da “Kürt düşmanlığı" ile mahkum edilmek isteniyor.
En çıplak gerçekler yalanlara, iftiralara, zihinsel operasyonlara, son dönemin moda ifadesiyle “algı" oyunlarına kurban ediliyor. Oysa önümüzde çok net, çizgileri belirgin, tarafları ve hesapları belirgin bir planlama var. Türkiye içinde ne kadar kamuoyu çalışması yaparsanız yapın, ne kadar baskın bir dil kullanırsanız kullanın, herkes bir şekilde bu gerçeğin farkında.
O gerçek, Kürt milliyetçiliği üzerinden bir bölge tasarımının uygulanması ve bu tasarımın artık Türkiye'nin varoluşunu tehdit eder hale gelmiş olmasıdır. İslamcı Kürtlerin bile büyük oranda bu milliyetçi dalgaya teslim olduğunun, bunu bir “üst akıl" olarak gördüğünün siz de farkındasınız.
Şöhret budalaları ve kaos fırtınası
Kimlikler üzerinden parçalanma, kimlikler üzerinden coğrafyanın yeniden biçimlendirilmesi, kimlikler üzerinden ülkelerin ve toplumların arasına kalın duvarlar örülmesi gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Popüler, günübirlik havalı sözleri geçin. Dansöz gibi her gün bir başka masanın üstünde boy gösteren, günü kurtaran şöhret budalalarını geçin. Aslında hiçbir düşüncesi olmayan, sadece konjonktürel omurgasızlıklarla ülkeye rol biçenlerin cümlelerini geçin. Hiçbir meselesi olmayan, yarın endişesi olmayan, ülke ve millet kaygısı olmayan, çok rahat masa ve cephe değiştirenlerin akıl hocalığını da geçin.
Türkiye çok ciddi bir durumla karşı karşıya. Coğrafyayı kasıp kavuran kaos fırtınası ülkemize yöneltildi, sınırlarımızı yoklamaya başladı. Bu fırtına etnik ve mezhep kimlikleri üzerinden servis ediliyor. IŞİD ne kadar bölgesel istikrarsızlık için bir araç olarak biçimlendirilmişse PYD de aynı şekilde istikrarsızlık için koç başı olarak kullanılıyor. Suriye'nin kuzeyinde son derece akıllıca belirlenmiş, PYD aklının çok ötesinde bir strateji izlendiği ortada.
Türkiye'nin bölgeye müdahalesi şarttır
Daha önce devletlerle yönetilen coğrafya, bu sefer örgütler üzerinden şekillendiriliyor. Suriye'de oluşturulmak istene yeni harita, ülkenin bilinen sınırlarını değiştirip, kimlikler üzerinden bir bölünmüş Suriye bırakıyor önümüze.
Hiçbir devlet, hiçbir ülke, böyle bir müdahaleye sessiz kalamaz. Sınırlarının örgütlere teslim edilmesini kaldıramaz. Kuzey Irak ile Akdeniz arasında oluşturulan yeni harita, Türkiye'nin bütün güney sınırlarının örgütlere bırakılması anlamına gelmektedir. Yarın bir şekilde bu ülke yeniden toparlanacak, merkezi bir otorite tesis edilecektir. Fiili durum kalıcı olmayacaktır. Ancak güney sınırlarımızdaki yeni biçimlenme, bu fiili durumu kalıcı hale getirmeye ayarlıdır.
Bu yüzden de Türkiye'nin bölgeye müdahalesinin şart olduğunu, bu oyunu bozması gerektiğini savundum hep.
Yalan ve iftira o kadar gerçeğin önüne geçti ki, bu tespit “IŞİD'e destek" olarak pazarlandı. Oysa Türkiye'nin güney sınırlarının hiçbir etnik çevrenin denetimine girmemesi gerektiğini, üstelik bölgede etnik temizlik yapan bir örgüte hiç teslim edilmemesi gerektiğini belirtmeye çalışıyorum. PYD'nin, bölgesel kaosa yatırım açısından, üslendiği rol ile IŞİD'in üslendiği rol arasında hiçbir fark yoktur. Biri etnik milliyetçilik üzerinden bu servisi yapıyor diğeri dini kimlik üzerinden.
Teyakkuz hali gerekiyor!
Türkiye'nin teyakkuzda olması lazım. Bugün yaşadıklarımıza birkaç ay sonra tedbir alma lüksümüz olmayacak. Bölgesel haritanın, yeni yapılanmanın, dizaynın, biçimlenmenin çok iyi okunması lazım. İç siyasetteki dizayn arayışları ile bölgesel dizayn arasındaki paralelliğe özellikle dikkat edilmesi lazım.
Türkiye istese de istemese de bugünden sonra hep teyakkuzda olmak zorunda kalacaktır. Suriye'deki çözülmenin sarsıntıları Anadolu içlerine, şehirlerimize kadar uzanacak. Eğer öylesine oturup beklerse Türkiye bu krizlerle yüzleşmede ciddi zorluklar yaşayacak.
Endişem sadece Türkiye ile sınırlı değil. Uzun zamandır, coğrafyayı adım adım saran kaosun, yayılma haritasına bakmak bu endişe için yetiyor. Bundan sonrasının daha feci olacağını öngörüyorum. Türkiye ve İran'ın da bundan ciddi biçimde nasipleneceğini düşünüyorum.
Ama Suriye-Lübnan hattından sonra asıl hareketliliğin Basra Körfezi'nde başlayacağını, krizlerin buradaki zengin ülkeleri saracağını, Arap-Fars ve Şii-Sünni çatışmalarının iki yıl içinde bu ülkeleri etkileyeceğini, nihayetinde Suudi Arabistan'ı vuracağını, çok can yakıcı bir Mekke Savaşı'na tanık olacağımızı öngörüyorum.
Türkiye'ye karşı terörle ortak oldular
Türkiye'nin on yıldır mücadelesini verdiği şey işte bu krizlere hazırlıklı olmak içindi. Yeni bir İstiklal Savaşı'ydı. Yüz yıllık vesayet döneminin kapatılması uğraşısıydı. Batılı müttefiklerimizle, içerideki ortaklarının Türkiye'ye açtıkları savaşın sebebi buydu.
Halen bu savaş çok acımasız bir şekilde devam ediyor. Avrupa demokrasileri, artık sadece Mısır cuntasıyla ortaklık yapmıyor, Türkiye'ye karşı da terörle ortaklık kuruyor. Bunlar yakında Türkiye'ye terör saldırıları bile servis ederler! Terörü yedeğine alıp Türkiye'yi durdurmaya çalışanlar, tam bir cephe halinde “terörist Türkiye" kampanyaları bile yapabiliyor.
Siyasi iradenin Suriye sınırında önlem müdahalesi için acele ettiğini biliyoruz. Umarım bu hassasiyet en üst düzeyde tutulur ve sonuç verir. Yoksa bu ülkenin geleceği altında hepimiz kalacağız.
Çok güçlü bir toplumsal duyarlılık için, IŞİD İslamı'nın ve HDP-Kürtlüğü'nün çok ötesinde bir ortaklık bilinci için, Türkiye'nin büyük İstiklal Savaşı'nı zafere erdirip yüz yıllık vesayetten kurtarılması için tam bir seferberlik lazım…
Ha, bu arada, korkup sıvışanlar da böyle dönemlerde belli olur.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.