İstanbul Zirvesi bir meydan okumadır… İki lider Kudüs’ü sattı

İbrahim KARAGÜL

İstanbul’da toplanan İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) Kudüs olağanüstü zirvesinin en önemli sonucu şudur: Türkiye; ABD Başkanı Donald Trump’ın “Kudüs İsrail’in başkentidir” açıklamasına çok güçlü, tarihi bir misilleme yapmıştır. Washington İsrail için bir çıkış yapmış, Türkiye ise İİT üyelerini İstanbul’da toplayarak, “hayır öyle değil böyledir”demiştir. “Kudüs Filistin’in başkentidir” demiştir. “Sizin kararınız bizim gözümüzde bir hiçtir” demiştir.

Türkiye ABD’ye meydan okudu

ABD’nin coğrafyaya yönelik en büyük çıkışı Türkiye tarafından savuşturulmuş, İstanbul’dan çok büyük bir reaksiyon yükselmiş, bir meydan okuma sergilenmiştir. Kudüs krizi, Türkiye ile İsrail arasında bir kriz olmaktan çıkıp Türkiye ile ABD arasında bir gövde gösterisine dönüşmüştür. Bu bir jeopolitik hesaplaşmadır. Bu yönüyle mesele, kapışma Kudüs’le sınırlı değildir. Coğrafyanın tamamına yönelik yeni hareketliliğin işaretidir. 

Bu, tarihi nitelikte bir tavırdır, bir duruştur, bir kimliktir, bölgesel dirence yatırımdır.  Zirvenin yapılması ve Kudüs konusunda alınan karar, ABD ve İsrail’in, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve S. Arabistanüzerinden bölgeyi rehin alma girişimine en sert ve kararlı cevaptır.

Erdoğan, “Bu coğrafya çaresiz değildir” dedi..

Sadece bugün olanlara değil, bundan sonra olacaklara verilecek karşılığın ön hazırlığıdır. Şu söylenmiştir: ABD ve İsrail bu bölgeyi kendi başına dizayn edemez. Bundan sonra istediğini yapamaz. Türkiye ve bölgenin güçlü ülkeleri artık bütün bu girişimlere direnç gösterecek, tavır alacak, karşı müdahalelerde bulunacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslâm dünyasını harekete geçirmiş, o kararı sonuç bildirgesine yerleştirmiş, coğrafyanın çaresiz olmadığını ortaya koymuştur. Böyle bir çıkış, coğrafyaya yeni bir kurtuluş yolu, onurlu bir çıkış yolu sunmaktadır.

Kudüs ihanete uğradı, iki lider Kudüs’ü sattı

Kudüs, sadece ABD ve İsrail’in işgalci zihniyetine kurban gitmemiştir. Kudüs ihanete uğramıştır. Başından beri bu ihanete dikkat çekmeye çalışıyorum, burada bunu ilk kez yazan, çok kez tekrarlayan da benim. Üstelik bu ihanet, coğrafyanın tamamına, Müslüman dünyanın tamamına, Arap/İslâm dünyasının tamamına yöneliktir.

BAE ve S. Arabistan veliaht prensleri, ABD ve İsrail istihbaratının elinde birer oyuncağa dönüşmüş, “Ilımlı İslâm” palavraları gölgesinde tarihin en büyük ihanet anlaşmasını, gizli anlaşmalarını yapmıştır. Suudi Veliaht Muhammed bin Selmanile BAE Veliahtı Muhammed bin Zaid’in, ABD ve İsrail ile yaptığı gizli anlaşmaların içeriğinin çoğunu henüz bilmiyoruz. Kudüs ve Filistin’i pazarlık konusu yaptıkları, masaya sürdükleri, bunun karşılığında İran’a karşı destek istedikleri ortaya çıktı şimdilik.

Gizli anlaşmada başka ne var? Yoksa ülkelerini de mi verdiler?

Çok yakında o ihanet anlaşmalarının diğer maddelerini de öğreneceğiz. Onları öyle büyük bir tuzağa çektiler ki, “yolsuzluk” adı altında Riyad’da öyle bir darbe yaptılar ki, anlaşmanın içeriğinde ne olursa olsun, sonunda S. Arabistan’ı imha edecekler. Hesap bunun üzerinde kuruldu çünkü.

Benim korkum çok daha büyük. Sadece Kudüs’ü değil, S. Arabistan’ı da pazarlık konusu yaptıklarını, tamamen teslim ettiklerini, rehin verdiklerini düşünüyorum. ABD ve İsrail’in kurduğu oyun tamamen S. Arabistan’ın parçalanması üzerinedir ve böyle devam ederlerse bu olacaktır. Onlar İran’la hesaplaşacaklarını zannederken kendi ülkelerini kaybedecek hale gelmeleri kuvvetle muhtemeldir.

Mekke ve Medine travması: ‘Vesayet altında hilafet’ planı

İşte tam burada, bizi Kudüs gibi yeni ve çok daha büyük bir sorun, kriz, travma bekliyor. Mekke ve Medine.. Gizli anlaşmanın merkezinde bu vardır. En azından ABD ve İsrail’in masaya oturma gerekçelerinde bu vardır. Onların, “İslâm’ın kalbini rehin alma, savaşı ve işgali buralara taşıma” diye temel bir hesapları var ve bunu Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid üzerinden uyguluyorlar.

İstanbul Zirvesi’nin yapıldığı saatlerde Riyad’ın Yemen’i bombalaması, yine o saatlerde İsrail’in Muhammed bin Selman’ı “İsrail’e çağırması” ibretliktir, son derece endişe vericidir. “İsrail’le tam mutabakat, ortaklık” coğrafyada bugüne kadarki en radikal değişimdir. Bu iki kutsal şehir üzerinden bir “hilâfet modeli”, İngiltere,ABD ve İsrail vesayetinde bir hilâfet projesi önümüze konulacaktır.

“Bunlar Arapların meselesi, siz karışmayın” diyecekler

Bir süre sonra, artık birer istihbarat aparatı olan bu genç liderler şunu söyleyecek: “Kudüs Arap meselesidir. Filistin Arap meselesidir. Mekke ve Medine Arap şehirleridir. İsrail ile Araplar amca oğullarıdır. Bütün bunların İslâm’la alakası yoktur. Bizim öyle bir meselemiz yoktur. Hem İslâm da bir Arap inancıdır. Arap olmayanları ilgilendirmez.”

Bugünkü eğilim böyle devam ederse inanın bunları duyacağız!

İşte ihanet buradadır, ihanetin baş sorumlusu BAE Veliahtı Muhammed bin Zaid’dir, Suudileri bu mevziye çeken de o dur. İsrail istihbarat aparatı odur. Bu adam durdurulmalıdır. “BAE-S. Arabistan-İsrail-Amerika ekseni” bu amaçla kurulmuştur. Coğrafyanın kalbini rehin almak, Müslüman dünyayı Arap ve Arap olmayan Müslümanlar diye ayırmak, bu eksen üzerinden ABD, İngiliz, İsrail tezlerini uygulamak için kurulmuştur.

Korku değil ihanet var: Arap dünyası harekete geçmeli..

Yani korku değil ihanet vardır. İran’la savaşmak için yola çıkanların ülkeleri ellerinden alınacaktır. 1991’den beri bütün savaşlar Arap topraklarındadır, hep Arap devletleri mevzi kaybetmiştir, bu yeni eksen ve ogizli anlaşmalarAraplara vurulacak son darbe olacaktır.

Bu ihanete en büyük tepki Arap kamuoyundan gelmelidir çünkü bu bir imha, Arapları tarih dışına itme projesidir. Bu yüzden Arap toplumları harekete geçmeli, büyük bir toplumsal dalga ile ülkelerine, topraklarına, değerlerine sahip çıkmalıdır.

Yeni bir ittifak, yeni bir cephe kaçınılmaz

Türkiye, Pakistan, Endonezya, Malezya, İran, hatta Mısır gibi ülkeler bir araya gelerek yeni bir ittifak, eksen kurmak zorunda. Hem askeri, hem siyasi, hem de ekonomik bir cephe oluşturmak zorunda. Müslüman coğrafyada yeni bir güç birikiminin temellerini atmak zorunda. Çünkü bütün bu ülkelerin tamamı, yeni Batılı istilanın hedef aldığı ülkelerdir. Bir bölgesel savunma mekanizması, direnç cephesi şarttır.

İstanbul’da gösterilen tavır bir işaret fişeği olabilir. En az yedi ya da on ülke, çok acilen bir araya gelmelidir. Çünkü artık Müslüman dünya, coğrafyadaki ülkeler, Arap dünyasının merkezinde kurulacak garnizonlar üzerinden saldırıya uğrayacaktır.

Bu zirveden sonra ABD, İsrail ve söz konusu cepheden ciddi bir reaksiyon gelecek, öncelikle Türkiye hedef alınacak, o çekirdek ihanet ekibi söz konusu saldırıların da içinde yer alacaktır. Bu saatten sonra İİT üzerinden etkili, harekete geçirici eylemlere girişmek zordur. Çünkü içeriden sabote edilecektir. Yeni ittifakın, cephenin, birliğin bu anlamda olmazsa olmaz olduğunu söylemek gerekiyor.

Şok dalgaları gelecek, acil savunma hatları kurulmalı

Unutmayın, Kudüs bu anlamda ilk travmadır. Şoke edecek uygulamalar göreceğiz. Şaşırtıcı çıkışlar, dönüşler, satışlar göreceğiz. BAE ve S. Arabistan’da yuvalanan söz konusu ihaneti boşa çıkaramazsak, coğrafya çok daha ağır travmalar yaşayacaktır.

Bu yüzden bölgenin merkez ülkeleri, yeni direnç hatları oluşturmak için acilen harekete geçmeli, ülkelerindeki ABD ve varsa İsrail nüfuz alanlarını daraltmalı, İstanbul çıkışını devam ettirmeli, olağanüstü bir hazırlığa girişmelidir.

Özellikle Türkiye ve doğusundaki Müslüman ülkeler coğrafyanın zinde güçleri olarak kurtuluş yolunu bulacak ve bunu seçecektir, inanıyorum. Kuzey Afrika ülkeleri bu yönde teşvik edilmelidir. Çünkü merkez Arap coğrafyası, eğer uyanamazsa, çökecektir.

Bölgeyi işte bu direnç, yeni siyasi dalga şekillendirecek

Şahsen bu yönde umutluyum. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, bölgenin merkez ülkelerinin ciddi bir yükseliş dönemine girdiğini, kendine geldiğini, tehdidi tanımladığını, ona göre hazırlıklara giriştiğini görüyorum.

Tam bu sırada ABD’nin bölgede nüfuz kaybettiğini, gerilediğini, yalnızlaştığını da görüyorum. Irak’ın istikrarı sağlanmalı, Suriye savaşı derhal bitirilmelidir. Daha geniş alanlarda çatışmalar durdurulmalı, bölge dışı müdahalelere ortak tavır alınmalıdır.

Yine unutmayalım! Coğrafyasına, kutsallarına, kadim şehirlerine, ülkelerine ihanet edenlerin gücü bölgeyi satmaya yetmeyecektir. Rehin alındıkları gibi, çöküşlerini de, kaybedişlerini de izleyeceğiz. Çok güçlü bir siyasal dalga, direnç dalgası gelişiyor ve tarihi şekillendirecek olan bu dalga olacaktır. Coğrafyanın geleceğini de, haritalarını da bu yeni dalga biçimlendirecektir.

Bunu hep birlikte göreceğiz..

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.