Merkez parti ne demek?

Son günlerde basından yerel seçimler sonrası yeni bir merkez partisi kurulacağına dair haberler alıyoruz.

Son olarak Sayın Mesut Yılmaz’ın Rize’de yaptığı açıklama bu doğrultuda idi.

Mesut Yılmaz’dan bağımsız olarak başka isimlerden de yerel seçimler sonrası bir merkez partisi kurulması çalışmalarının hızlandığını duymuş idik.

Bu hazırlıklar hep aynı parti için mi, yoksa birden çok parti mi kurulacak, işin o tarafını bilemiyorum, kuruculara başarılar dilerim.

Ama, ne yalan söyleyeyim, bu merkez parti ifadesi biraz aklımı kurcalıyor.

Aynen merkez medya tabirinin aklımı kurcaladığı gibi.

Daha önce de bu sütunda merkez medya tabiri için yorum yapmıştım; yaklaşık on köşe yazarından dokuzunun askeri muhtıraları desteklediği, eleştirmediği bir gazetenin 2009 Türkiye’si ve dünyasında ‘merkez’ olamayacağını, bu tavırla kendilerini aslında marjinalleştirdiklerini yazmış idim.

İlgilenen internetten 28 Nisan-10 Mayıs 2007 tarihleri arasında Hürriyet ve Milliyet gazetelerini tarayabilir ve ne demek istediğim daha net ortaya çıkar.

Taraf gazetesinin 10 Şubat sayısını, Mehmet Emin Karamehmet’in paşalarla paşa paşa yaptığı görüşmeleri görmezden geldiğinizde de artık merkez medya vasfını kaybettiğiniz açıktır zira dünyanın her yerinde bu görüşme haberdir, hem de manşetlik haberdir.

Şimdi de AK Parti’ye alternatif bir ‘merkez parti’ arayışı gündemde.

Herşeyden önce bu işe soyunanların bilmesi gereken temel konu, siyasette merkez kavramının öyle sabit bir şey olmadığı, sürekli değiştiği; siyasetçiler galiba bu duruma ‘oynak merkez’ diyorlar.

2010’lu yıllarda Türkiye siyasetinde merkez kavramı 60’ların, 70’lerin, hatta 80’lerin ve 90’ların merkez kavramından çok farklı olacak.

Bu eski tarihlerin Demokrat Parti’sine, Adalet Partisi’ne, CHP’sine, hatta ANAP’ına bakıp 2010’lu yıllar için bir merkez siyaset tanımlamak saçmalık olur kanısındayım.

O tarihlerden günümüze Türkiye çok değişti; ama belki de daha önemlisi dünya daha da hızlı değişti ve Türkiye bu çok hızlı değişen dünyaya, merkez parti kurma, siyasette merkez tanımlama sevdasındaki arkadaşlardan çok daha hızlı ve başarılı bir uyum sağladı.

Merkez parti zihniyeti, örgütü ve kurucuları evrensel laiklik anlayışı, demokrasi, hukuk devleti kavramlarına eşit mesafede ve yakın olmak zorundadırlar ve aynı zamanda hukuk devleti önündeki engeller, mesela askeri muhtıralar, darbe planları karşısında açık taraf olmak zorundadırlar.

Merkez parti evrensel laiklik ilkesine güçlü bir biçimde sahip çıkacaktır zira laiklik başka anayasal ilkelerin önkoşuludur; ama aynı zamanda 27 Nisan muhtırasına, Ayışığı, Sarıkız kepazeliklerine de laikliğe sahip çıktığı ölçüde karşı duracaktır.

Çok net söylüyorum, 28 Nisan 2007 Cumartesi sabahı o berbat metine sahip çıkanlar ya da görmemezlikten gelenler 2009 Türkiye’sinde siyasetin merkezinde olmak iddiasını taşıyamazlar, komik olurlar.

29 Mart sonrası ‘bir merkez parti’ kurma iddiasını taşıyan isimlerin çok büyük bir bölümü 27 Nisan muhtırasını alkışlamış isimlerdir ve bu isimlerden bir merkez siyaset anlayışı çıkamaz.

Ya da kendilerine merkez derler, ama haksız seçim barajının altında kalırlar.

Çağımızda, 2009 Türkiye’sinde merkez parti olabilmenin şifresi bellidir: dışa açık piyasa ekonomisi artı etkin ve anonim bir sosyal güvenlik çabası; laikliğe, demokrasiye, hukuk devletine eşit mesafede ve yapışık durma; askeri darbelere, darbe girişimlerine ve muhtıralara kayıtsız şartsız karşı olma; AB sürecine çok güçlü destek verme.

Bakın bakalım merkez parti kurma iddiasında olanlar bu basit testi geçebilirler mi?

‘Biz de demokrasiden yanayız ama askerin bu ülkede özel bir konumu vardır’ saçmalığı ile artık merkez olunamaz.