Ramazan, ümmîleşme seyrüseferi; bayram, ümmetleşme zaferi!

Yusuf KAPLAN

Ramazan, arınma ve toparlanma iklimi, yenilenerek doğrulma ve yeniden doğma mevsimi… Diriltici bir ümmîleşme seyrüseferi: Zihni, kirlerden temizleme; insanı, özüne döndürme, kendine getirme; özetle, taze bir ruhla donanma seferi...

Bayramsa, toparlayıcı, kenetleyici ve yekvücut kılıcı ümmetleşme zaferi: Taze bir heyecanla ve kanatlandırıcı bir neşeyle seküler / bölmeli zamanı durdurma, bütün ayrıcalıkları ortadan kaldırarak bütünleşme, hâlleşme, helâlleşme, rahmetleşme, kardeş olma ve coşma zemini…

Bugün bir bayram yazımı taze bir ruhla yenileyerek sizlere sunuyorum.

ZAFERE ODAKLANMAK HEZİMETLE, SEFERDE OLMAK SAMİMİYETLE SONUÇLANIR…

İnsanın varoluş amacı, zafer değildir. Amaç, zafer olduğunda, sonuç hezimet olacaktır. Ontolojik olarak kaçınılmazdır bu.

Maksadı zafer olan insan, samimiyetini yitirir, kendini herkesin ve her şeyin önüne geçirir ve hakikati bitirir.

Aslolan samimiyettir; samimiyet, bizatihî seferde olma hâli’dir ve hakikat, seferde olanlara lütfedilir.

ÜMMÎLEŞEREK DOĞRULUR,“YALNIZLAŞARAK” KENDİNİ VE HAKİKATİ BULUR İNSAN…

Ümmîleşme, “yalnızlaşma”, yalnızlaşarak “kendini hatırlama, kendine b/akma” demektir aslında: Kendine doğru sefere çıkma, içine yönelme, kendine çeki düzen verme, kendini hatırlama, kendine ulaşma ve hakikati bulma kaygısı…

Başka zamanlarda hayatın akışına kapılır, oraya buraya sürüklenir ve kendini unutur insan: Hakikati unutur: Yaratıcı’yı unutur…

Ramazan’da durur: İçine yönelir ve durulur: Kendini bulur…

Yapıp ettiklerini, her şeyi muhasebeye koyulur…

İtikâf, işte bu yüzden emrolunmuştur…

Ancak o zaman insan, nefsinin insanı kendinden, kendi hakikatinden ve bizatihî hakikatin kendisinden, kendi fıtratından ve özünden uzaklaştıran tuzaklarından kurtulur…

“Yalnızlaşarak” ümmîleştikçe, kendini bulur insan: “Yalnızlaşarak” ümmîleştikçe, kirlerinden arınır, nefsinden uzaklaşır; özüne, kendine, özgürlüğüne, kendi hakikatine ve hakikatin hakikatine yaklaşır…

“Yalnızlaşmak”, kişinin kendiyle başbaşa kalmasıdır, ilk bakışta.

Ama gerçekte “yalnızlaşmak”, kişinin kendinden başkasıyla, Yaratıcı’yla başbaşa kalmasıdır aslında: Yaratıcı’yla buluşması…

İNŞA ÇABASI İMHA EDER, İBADET KAYGISI İHYA EDER…

Tanpınar’dan esinle ve besinle söylersek: Mü’min, inşa etmez, ibadet eder: Maddeye, imanın nurunu, hakikatin ruhunu nakşeder; eşyaya ancak o zaman tasarruf eder.

İbadet, kurucu bir eylem değil, kurtarıcı bir eyleyiş’tir.

İnşa’da mücadele vardır; ibadet’te mücahede.

Ne muazzam, ne muazzez, ne muhteşem bir seyrüsefer hâlidir mücahede: Kişi hem ibadet eder, kulluk vazifesini ifa eder; hem emanet’i üstlenen mü’min olarak halife olma yükümlülüğünün yüklediği Hakk’a vekâlet mükellefiyetini yerine getirir, yeryüzünde emniyeti teminat altına almaya girişir; hem de bu seyrüseferin sonucunda yenilenir, temizlenir ve kendine gelir.

İnşa çabasının gerisinde zafer hırsı yatar: Merkezde, ben / ego vardır: İnsanın eşyayı, dünyayı, hatta insanları, başkalarını yenme, tahakkümü altına alma patolojisi hükmünü icra eder alttan altta...

O yüzden inşa çabası, insanın samimiyetini yok eder.

O yüzden yaşanabilir bir dünya inşa edemez inşa çabasıyla çabalayıp duran beşer. Şaşar. Ve imha eder her şeyi, sonuçta…

Oysa ibadet’in kaygısı, sürekli sefer hâlinde olmaktır; sefer’de, ben / ego, merkezde değildir.

O yüzden benini, nefsini yenebilen; çıkarlarını düşünmeyen; başkalarını, başkalarının iyiliğini, hayrını, güzelliğini düşünen insanların işidir sefer.

Ezcümle: Bütün ibadetlerin özetlendiği, örneklendiği bir ümmîleşme mevsimidir Ramazan.

Bütün ibadetlerin bidayeti ümmîleşmek, nihayeti ümmetleşmektir.

Bu zihin açıcı meseleyi, ayrı bir yazıda, teslimiyet ve temsiliyet meseleleri üzerinden derinlemesine ele alacağımı belirtilmekle yetineyim burada.

MEKKE RAMAZANIMIZ, MEDİNE BAYRAMIMIZ: ÜMMÎLEŞİLMEDEN ÜMMETLEŞİLEMEZ!

İnsan, tam yaratılmamıştır, ham yaratılmıştır.

O yüzden insanın hamlıktan kurtulması, tamamlanma, tam olma, kemal yolculuğuna çıkması amaçlanmıştır.

Bunun yolu ümmîleşmek’tir: Arınmak. Temizlenmek. Kendine gelmek.

Arınma, temizlenme, kendine gelme bir inşa çabasıyla gerçekleşmez; ibadet şuuruyla gerçekleşir: Hayat bulur, hayat olur ve hayat sunar herkese.

İnsan ümmileştikçe ümmetleşir, ümmîleştikçe yaşanabilir bir dünyanın için/d/e doğrulur, her dem taze, her dem yenilenerek doğar, yenilenerek yola koyulur…

Aslolan zafer değil, seferdir çünkü.

Zafer, sonuçta, sahip olma hırsını kışkırtır ve insanı insanlığından eder…

Bakınız: Sekülerizm ve kapitalizm üzerinden pagan Batı uygarlığının dünyayı eşiğine sürüklediği ontolojik felâket.

Oysa sefer, olma kaygısı’nı / cehdini yeşertir, insanı kendine getirir ve insan eder.

Sözün özü: Ümmîleşilmeden, ümmetleşilemez: Mekke süreci, Ümmîleşme seyrüseferidir; Medine süreci, ümmetleşme zaferi. Mekke, ramazanımız; Medine, bayramımız.

Aynı şekilde, Ramazan, ümmîleşme seyrüseferidir; bayram, ümmetleşme zaferi.

O yüzden bayramda her zaman hem hüzün ve keder hem de neşe ve sevinç birlikte yaşanır.

Bir yanda, Ramazanın / Ümmîleşme seyrüseferinin / arınma, toparlanma ve yenilenerek doğrulma yolculuğunun bitebileceği hüznü vardır.

Ama öte yanda da, böylesine diriltici bir yolculuk yapıldığı için bunun verdiği sevinç ve neşenin bütün insanlarla ve varlıklarla, herkesle ve her şeyle doyasıya yaşanması sözkonusudur.

Bir aylık ümmîleşme yolculuğundan sonra meyvelerini topladığımız ümmetleşme bayramınız mübarek olsun. Bayram; birlik, dirlik ve kardeşlik ruhuyla hem ülke olarak hem mazlum ümmet olarak yeniden doğuşumuza ve yenilenerek doğruluşumuza vesile olsun, diyorum.

Vesselâm.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.