Siyasi iktidarsızlar!

İbrahim KARAGÜL

Türkiye'ye siyaset üzerinden, medya üzerinden, sermaye üzerinden ve terör üzerinden müthiş bir tuzak kuruldu. Görünüşte AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmaya dönük bu tuzağın arkasında, Türkiye'nin büyük dönüşümünü engelleme, bu dönüşümün öncülerini tasfiye etme, eski iktidar yapılarını tekrar ayağa kaldırma ve ülkeyi yeniden dar bir alana sıkıştırıp, kolay yönetilebilir hale getirme hesabı vardı.

Kısa devre iktidar” planları yapılıyordu. Bu yüzden de geniş bir cephe inşa edildi. Geleneksel muhalefet, eskinin iktidar kurucu sermaye çevresi, onların kontrolündeki medya organları, Türkiye'nin zaaf alanlarından güç devşiren örgütler ve son olarak da terör saldırıları bu cephenin unsurları haline getirildi. Meşru siyasetle terör saldırılarını aynı torbaya yerleştiren oyun kuruldu. Bu çarpıklık, bu akılalmaz ortaklık medya üzerinden servis edildi ve aklandı.

Akılalmaz bir ortaklık örneği

Eskinin darbecilerini, hükümet kurup yıkanlarını, daha yeninin devlet iktidarını ele geçirmek için bir çok ülke istihbaratıyla ortak hareket edenlerini ve terör örgütlerini böylesine yakınlaştıran bir proje örneği Türkiye'nin siyasi tarihinde hiç olmadı.

Onlar Kürt kimliğini ve Alevi kimliğini bir şantaj ve korku aracı olarak ülkenin önüne sürdü. Hepimizi tehdit ettiler. Zihinlerimizi karıştırıp neye inanacağımızı belirleyemez hale getirdiler. Oyun kurucu kendileri değildi. Onlar ihale alıyordu, bazıları talimatla iş yapıyordu ama hesap Türkiye hesabıydı.

Günlerdir “entelektüel terör” kavramına bu yüzden vurgu yapıyorum. Bir uyarı, bir çağrı yapmaya çalışıyorum. Oysa “entelektüel terör” büyük cephenin sadece bir unsuru ve o büyük günahı aklama servisi.

Siyasi ehliyetsizlik,Siyasi iktidarsızlık

Devamında detaylı bir şekilde sorgulanması gereken, en az entelektüel terör yöntemleri kadar direnilmesi gereken “Siyasi ehliyetsizlik” sorunu var. Siz buna “siyasi iktidarsızlık” da diyebilirsiniz. Hemen sonrasında bu iki tehdidin ana oyun kurucusu olan ve bazı sermaye gruplarından oluşan bir güç blokunun millet iradesine karşı harekete geçirdiği kendi irade ve iktidar hesapları var. Bunlara da “iç işgalciler” diyebilirsiniz.

O sermaye gruplarının ihaneti, aldıkları ihaleler bu ihaleler karşılığında giriştikleri “iç işgal” ve “kısa devre iktidar” çok ciddi biçimde ele alınmalı, sorgulanmalı, vicdanlarda mahkum edilmelidir. Türkiye'nin geleceğine nasıl mayın döşendiğine dair kamuoyu uyarılmalıdır.

Hepsinin üstünde bir üst irade var..

Son olarak da hepsine ihale dağıtan, Türkiye içindeki ve dışındaki cepheyi biçimlendiren, yöneten bir irade var. Bu irade, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı siyasi otoritesini darmadağın eden, coğrafyayı parçalayan, Türkiye'yi yüz yıldır Anadolu'ya hapseden iradedir.

Asıl tehdit budur. Bu tehdit, yükselen Türkiye'yi durdurmak için, Mısır örneğinde olduğu gibi bir iç müdahale senaryosu uygulamaktadır. Senaryo ise, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'ya yönelen yıkıcı tehditle aynıdır, nitelik olarak aralarında hiçbir fark yoktur.
Bugün coğrafyanın fay hatlarını harekete geçiren, ülkeleri örgütler üzerinden dağıtan, örgütleri devletlerin yerine ikame eden ve bölgesel kaos fırtınasını Türkiye içlerine taşımaya çalışan işte o iradedir. 1991'deki Körfez Savaşı'ndan bu yana devam eden ve bir çok ülkeyi etkisi altına alan çözülme ve yıkım projesi Türkiye'nin sınırlarına dayanmıştır. Tam da bu dönemde, içerideki siyasi entrikaların, sistemi kilitleme planlarının bu tehditle birbirini besliyor görüntüsü oldukça vahimdir.

İç işgalciler ve terör silahı

Entelektüel öfke ve kapasitesizlik ile siyasi ehliyetsizlik ve iç işgal arasında birebir ilişki vardır. Bunun “bu kadar da olamaz” denilecek boyutu da bu iç unsurun terörün silahlarını kuşanmış olmasıdır.

Meşruiyeti sorgulanamaz bir şekilde yetki alanların devleti yönetme konusundaki isteksizliği, beceriksizliği, küçük hesapları artık ciddi bir siyasi kapasitesizlik, kötü niyet hatta tehlike halini almıştır. Bu kötü niyetin arkasındaki hesapları sorgulamak bir tarafa, o siyasi partilerin hiçbir şey üretememe, Türkiye'yi yönetebilecek beceriden yoksun olma, ülkenin önüne iktidarı aşacak bir şey koyamama gibi tükenmişlik gerçeğini de ortaya çıkarmaktadır.

Sistemi kilitleme, AK Parti'yi iktidardan indirme adına ülkeyi kaosa sürükleme, feda etme, öfkenin bedelini kendine oy verenlerden çıkarma gibi akıl almaz bir sorumsuzluk örneği sergiler olmuşlardır.

Muhalefeti PKK yapsın!

Entelektüellerin düşünce üretemediği, kısır çatışmalara gömülüp gittiği, intikam hırsıyla hareket ettiği ülkemizde aynı davranış bozukluğu siyasi kimlikler üzerinden de kendini göstermiş, iki çevre de birbirini bu anlamda besler olmuşlardır. Hiç biri diğerine bir yol gösterme, çıkış önerme sorumluluk ve becerikliliğe sahip değildir. Bu yüzden siyaset, geleneksel muhalefet hızla erimektedir.

Bugünlerce öfke ve çatışma ile Erdoğan ve AK Parti düşmanlığını tahrik ederek varlıklarını sürdürseler de bir süre sonra bunların etkisiz kalacağını, inandırıcı olmayacağını ve kamuoyunda bir yankı uyandırmayacağını göreceklerdir.

Kişisel hınç ve beklentiler ülke çıkarlarının çok ötesine taşınmış, ülkenin huzur ve geleceğini tehdit eder hale gelmiştir. Kendini yenileyemeyen, yeni siyasi söylem ve proje üretemeyen geleneksel muhalefet çevreleri, muhalefet yükünü örgütlerin almasının en büyük sorumlularıdır.

Siyasetin dışında bir beklentiniz mi var?

Seçimle Meclis'e gönderilmiş insanların, ülkeyi yönetme amacıyla kurulmuş siyasi partilerin siyasi sorumluluktan, ülke yönetiminden kaçma görüntüsü, Erdoğan öfkesiyle kamufle edilebilecek bir ayıp olmaktan çıkmıştır.

Bütün bu çatışma haline rağmen yüzde 41 oy alan AK Parti, siyasi sorumluluğunu yerine getirdi, hükümet kurma taleplerini kendilerine iletti, hiçbiri koalisyona girmeye ve ülkeyi yönetmeye yaklaşmadı. Seçim hükümeti için de AK Parti hepsine talep iletti, yine “hayır” dediler. Kabine için özel olarak teklif götürülenleri engellediler, kabul edenlere karşı linç kampanyaları başlattılar.

Bir oyun oynadılar. AK Parti-HDP seçim hükümeti görüntüsü vereceklerdi ve o fotoğrafla seçime gideceklerdi. Oysa hepsi, durdukları pozisyon itibariyle aynı safta yer aldıklarının farkında bile değildi. Bıraktık HDP'yi, yine pozisyon itibariyle PKK ile aynı safta olduklarını anlayamayacak bir siyasi körlük örneği sergilediler.

Bu millet ülkeyi zor durumda bırakanı, kişisel hevesleri için onları gözden çıkarmaya girişenleri affetmez. Hiçbir formülle yönetme sorumluluğuna katkıda bulunmayanların sözlerini ağızlarına tıkar. Şimdiki durumda, AK Parti ülkeyi bu çıkmazdan kurtarmaya, onlarsa çıkmazı daha da derinleştirmeye çalışıyor.

Böyle bir pozisyon alış ya bir darbe beklentisi için, ya bilmediğimiz olağanüstü şartlara hazırlık için ya da “üst akıl” denilen ve yukarıda sıraladığımız oyun kurucuların talimatlarına göre hareket ettiği için alınır.

Peki sizi kim topladı oraya?

Talimat görüntüsü ağır basıyor. En azından resim öyle görünüyor. Her şeye “hayır” diyenlerin çok ciddi bir siyasi akıl noksanlığı örneği sergilediklerini söylemek lazım. Muhalif olan bir siyasi parti, iktidardan çok daha güçlü bir siyasi söylem ve projeler önermek zorundadır. Oysa bu partilerin önerileri AK Parti söyleminin en az bir asır gerisinde kaldı.

Kendilerini yenileyemezlerse yerlerini başka siyasi oluşumlar doldurabilir. Orta vadede bu partilerin hepsi güç kaybedebilir. Bugün sergiledikleri iktidar olmamaya ayarlı tavır, siyasi söylem zayıflığının çok daha ötesinde bir beceriksizlik örneği olmuştur. Talimatla siyaset, talimatla parti yönetme, talimatla iktidar şekillendirme yirmi yıl öncesinde kaldı.

“İç işgalciler”i, “entelektüel terör”ü ve “siyasi iktidarsızlığı” üç büyük tehlike olarak tanımlıyorum. Bu üç tehdit üzerinden Türkiye'ye ayar vermeye çalışanların ilk kurbanları bence bunlar olacak. Türkiye direnecek, yerini sağlamlaştıracak, gücünü artıracak ama Türkiye için kazılan kuyuya bunlar düşecek. Düştüler bile. CHP, MHP, HDP, Paralel, PKK, DHKP-C ve daha bir çok meşru veya gayri meşru yapı, “bulundukları pozisyon itibariyle” aynı cephede yer aldılar. Bundan daha vahim bir fotoğraf karesi olur mu?

Sizi kim topladı oraya?

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.