Meselenin Gezi Parkı meselesi olmadığını görmüş olduk. Ağaç kesmekle, Topçu Kışlası'nı yeniden inşa etmekle, içine AVM yapıp yapmamakla alakası yokmuş.
Biz öyle sanıyorduk. Öyle sandığımız için de tepki gösterenlere sempatiyle baktık. Bir duyarlılıktı, eleştiriydi, tepkiydi ve son derece doğaldı. Olması gerekiyordu, Türkiye'de eleştiri ve tepki ruhu diri tutulmalıydı. Bu herkesin yararınaydı.
Ama düğmeye kim bastıysa senaryonun ikinci aşaması gerçeği çırılçıplak ortaya koydu.
O da şuydu:
Muhalefet dalgası geliştiremeyenlere yol gösteriliyordu. Kitleler belli duyarlılıklar üzerinden seferber ediliyordu. Ortak düşman Tayyip Erdoğan'dı.
Bugüne kadar kamuoyunu ona karşı harekete geçiremeyenler, darbe yapamayanlar, önünü kesemeyenler, Türkiye toplumuyla gönül bağını kurutamayanlar yeni senaryolar deniyordu.
CHP yapamamıştı, darbeciler yapamamıştı, Ergenekoncular yapamamıştı. Nasıl olsa Arap Baharı, Tahrir ruhu gibi kavramlar hazır bekliyordu. Yeni bir söylem, yeni bir yol, yeni bir isyan dalgası buradan geliştirilebilirdi.
Mısır neresi, Tunus neresi, Mübarek ya da Bin Ali kim, kimsenin umurunda değildi. Bu gömlek Türkiye'ye uyar mı, düşünen yoktu. Oralarda kitleler neye isyan etmişti pek umursanmıyordu. Sadece belli kalıplar belli öfkelere giydiriliyordu.
Bunun içindir ki, buradan bir yere gidilemeyeceğinin kimse farkında bile olmuyordu.
Olaya müdahale eden polisin basiretsizliğine ne demeli. Akıl alır gibi değil. İnsanları neredeyse isyana teşvik edecek uygulamalara girişti. İki gün boyunca göstericilere tepki gösterenlerin bile tepkisine neden olacak şekilde meydanları gaza boğdu.
Bu uygulama sorgulanmalı, bedeli neyse ödenmeli. Sorumlusu kimse hesabını vermeli.
Taksime toplanan insanların itirazları nasıl dikkate alınması gerekiyorsa polisin tavrı da ciddi biçimde sorgulanmaya muhtaç. Bütün bunları iyi değerlendirilip gerekli sonuçları çıkarmak medyanın da, siyasetin de sorumluluğunda.
Nasıl oluyor da, Londra'da, Brüksel'de ve dünyanın bir çok bölgesinde aynı anda bu organizasyonlar yapılabiliyor? 'Siz hala Gezi Parkı meselesi mi sanıyorsunuz bunları, hala anlamadınız mı' diyor gösterilerin önde gelen isimlerinden biri.
Gerçek ne? Gerçek hükümeti devirmekse bunun yolu seçim. Halk ayaklanması, devrim gibi kavramların hiç bu kadar hafife alındığı olmamıştır.
İngilizce metinler yazıp '27 kişi öldü' diye dünyayı ayağa kaldıranlardan, 'panzerler insanları eziyor', 'Polis insanları evlerinde öldürüyor' diyenlere kadar inanılmaz bir dezenformasyona tabi tutulduk iki gündür. Yalanlar üzerinden bir 'devrim' kalkışması gördük.
Çözüm sürecine karşı olanlar oradaydı. Suriye meselesinde Türkiye'nin tutumuna öfke duyanlar oradaydı. Kronik muhalefet oradaydı.
CHP ise, hazır kitlesel öfkeyi görünce durumdan vazife çıkarma pozisyonuna geçti. Olayı sahiplendi, alabildiğine kışkırtmaya başladı. Olay CHP mitingine, bir tür Cumhuriyet Mitingi'ne dönüştü.
Gerçekten iyi niyetle, bir takım kaygılarla hareket edenlere söyleyecek hiçbir şey yok. Onların duyarlılıkları, kaygıları, endişeleri dikkate alınmalı. Dikkate almak hepimizin boynumuzun borcudur.
Ama bunların ötesinde bir şeyler var. Bu duyarlılıklar üzerinden bir şeyler servis ediliyor.
Endişe ettiğimiz, korktuğumuz nokta bu gösterilerin toplumsal bölünme, ayrışma hatta çatışmaya doğru sürüklenmesidir. Gerçekten de bir adım sonrasında bunun istendiğine dair çok ciddi işaretler var.
Batı başkentlerinin açıklama üstüne açıklama yapması, dünya medyasının, haber ajanslarının iki gündür canlı yayın vermesi, olayları 'Türk Baharı' gibi kavramlarla servis etmesi dikkat çekici.
El Cezire yayınlarına bakanlar Türkiye'de Mısır Devrimi yaşanıyor, iç savaş yaşanıyor sanacak. Bir televizyon kanalı değil sanki, Tunus veya Libya'da olduğu gibi Türkiye'de de devrim yönetiyor pozisyonundaydı.
'Kürt Baharı'nı tutturamadık, çözüm/barış süreci bunun önüne geçti o zaman Türk Baharı yapalım, sokakları bölelim, toplumsal kırılma alanlarını çatışmaya dönüştürelim diyenler bence Taksim'de gösteri yapanlar değil.
Birileri Türkiye'deki muhalefet kanalları üzerinden büyük hesaplar yapıyor gibi. CHP'yi, Taksim'de toplananları da aşan bir hesap var gibi. Hatta Erdoğan düşmanlığının da ötesinde bir Türkiye tasavvuru var gibi.
Bunlar da benim endişem.