Ürettikçe güçlü, tükettikçe zayıfsınız

Ali Osman AYDIN

Finansal kuşatma yalnızca Türkiye’ye has değil, bir dünya gerçeği. Bu hep böyleydi ve finansal sistem yaşadıkça da böyle kalmaya devam edecek. Gölge hükümetler yani John Perkins’in bahsettiği “şirketokrasinin”, dünyanın asıl yöneticileri olduğu söylenebilir. Amerika Birleşik Devletlerini bu gücün baskısından uzak görmek bizi yanıltır.

Denilebilir ki bu gücün en yaygın, en sistemli ve bütün kudretiyle nüfuz ettiği ilk yer Amerika kıtasıdır.

Ve bu sanıldığı gibi sancısız da olmamıştır.

Merak edenler, 1791’de, First Bank Of The United States adıyla Amerika’nın ilk merkez bankasının nasıl kurulduğuna bakabilirler.

Finansal güç yoluyla idareyi bankerlere vermek istemeyen, bankerlerle açıktan açığa mücadele eden Birleşik Devletler Başkanları vardır.

Abraham Lincoln ‘ün şu sözü meşhurdur: “Benim iki büyük düşmanım vardır: Önümde Güneyli Ordular, arkamda bankerler. En tehlikeli düşmanım arkamdaki bankerlerdir.”  

Bunu söyleyen ve bankerlerle dişe diş mücadele eden Lincoln, bir suikastla öldürülür.

Lincoln suikastla öldürülen ilk başkan değildir ve son da olmayacaktır. 

Amacım Amerika’da bu anlamda neler olup bittiğini izah etmek değil, belki bunları bir başka yazıda anlatırız.

****

Yalnızca bir realitenin altını çizmek istiyorum…

Finansal kuşatmanın tek mağduru değiliz.

Ve kuşatmalar bazı kalem erbabının iyice köpürttüğü gibi hamasetle değil, rasyonel yöntemlerle aşılabilir ancak.

Bu konuda Timur’un filleri gibi yıkıcı bir dille dünyaya meydan okuyan, kabadayılık yarışına giren, kur yükselişini hafife alan, milli ve dini terminolojiyi hoyratça kullanarak yazılan yazıları hayretle okuyorum.

Dünya gerçekliğinden bu derece kopmuş romantik bir direniş söylemi, hiç sağlıklı ve akıllıca değil.   

Temkini elden bırakmamak gerekir…

Paranın değerinin izafi olduğunu ve gücünü, ülkenin üretim gücünden aldığını unutmayalım.

Demek ki paranın asıl gücü, üretim…

Ürettikçe güçlü, tükettikçe zayıfsınız…

Belki klişe olacak ama krizin aşılması adına somut ve akılcı bir çözüm önereceksek, tüketim ekonomisinden kopmak gerektiğini söyleyebiliriz.

Yılda iki buçuk milyar Türk vatandaşının ziyaret ettiği alışveriş merkezlerinde satılan malların ne yazık ki %75’i ithal ürünlerden oluşuyor…

Kullandığımız telefondan otomobile, perdeden kaleme, hediyelik eşyadan kozmetiğe, bilgisayardan petrole hatta yediğimiz ete kadar dışa bağımlılığımız ortada…

Ülkenin son on yılında müthiş bir yükseliş trendi gösteren, O Ses Türkiye, Survivor gibi yarışma programlarıyla maruf kanal sahibi yapımcıyı biliyorsunuz.

Dikkatle bakarsanız hiçbir özgün işe imza atmadığını tek yaptığının yurtdışında başarı yakalamış formatları Türkiye’ye transfer etmek olduğunu görürsünüz.

Kore dizilerinden aparma dizilerimiz hakeza…

Melodisi çalıntı ama üzerine Türkçe söz yazılmış pop şarkılar…

Yani hazır yemeye, tüketmeye o kadar alışmışız ki, yalnızca gıda ve giyim değil; televizyon da izlediğimiz diziler, yarışmalar, dinlenen müzikler bile üretim mahsulü değil…

****

Bir başka husus tasarruf…

Kabul edelim ki milletçe gösterişi, debdebeyi çok seviyor ve bu uğurda israf etmekten pek geri durmuyoruz.

Kendimizden başlamak kaydıyla israfın her türlüsünü hayatımızdan çıkarmamız ve kime ait olursa olsun tanık olduğumuz müsrifliklere sorumlu vatandaşlar olarak müdahale etmemiz gerekiyor.  

Boşa harcanacak tek kuruşumuz olmamalı…

Hükümet burada başı çekmeli, sonra tüm toplum…

Kurtlar Vadisi görüntüsü veren makam aracı filolarına ve kamuda ihtişama son verilmeli…

Önce siyasiler, mal beyanlarındaki döviz varlıklarını bozdurmalı mesela…

Her zamanki gibi öncü olmalılar bunda da...

Tasarrufu yalnızca kriz zamanlarına mahsus olarak değil bir devlet politikası olarak daima uygulamak gerekiyor.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun TÜİK verilerine dayanarak hazırladığı o çarpıcı rapora bakılırsa, israf yüzünden yılda 214 milyar lirayı çöpe atıyoruz.

Bu demek oluyor ki kaynaklarımızı ve geleceğimizi düşüncesizce israf ediyoruz.

Üretmeden, tasarruf etmeden klişe sloganlarla değil uluslararası sahada dünya devleriyle mücadele etmek, uzun vadede karnımızı doyurmamız bile güç görünüyor.

Krizi fırsata çevirmenin tam zamanı…

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.